Yazar Sait Faik Abasıyanık, Burgazada’da annesinin evinde yaşardı; neredeyse her gün sandalıyla denize açılır, balık tutar ve avladıklarını eve getirirdi. Deniz ve balık, onun edebiyatında önemli bir yer tutar. Pek çok hikâyesinde balıkçıların, deniz yaşamının ve küçük sandalların izleri görülür.
Rus devrim tarihinin önemli isimlerinden Lev Troçki ise 1933–1935 yılları arasında Büyükada’da sürgünde yaşarken yerel balıkçılarla denize açılırdı. Büyük balıklarla çekilmiş fotoğrafları hâlâ hafızalardadır.
Ünlü yazar Aziz Nesin, Heybeliada doğumludur. Çocukluğunda babasıyla birlikte tuttuğu balıkları anılarında anlatır. Adaların balık kültürü, onun hikâyelerine de yansımıştır.
Büyükadalı efsane futbolcu Lefter Küçükandonyadis de bir balıkçı ailesinin çocuğuydu. Babası tuttuğu balıkları satar, deniz ürünlerini aile sofrasına taşırdı. Lefter, çocukluğunun balık ve deniz mahsulleriyle zenginleşen beslenme düzeninden sık sık söz ederdi.
Çok eski yıllarda adalı balıkçılar, Strongiloz balığını tutar, sabah sandaldan getirip çarşıda bir köşede çavelya içinde canlı olarak satarlardı. Ne yazık ki artık ne bu balık kaldı ne de onu tanıyan.
Benim için de balıkçılığın ayrı bir yeri vardır. Rahmetli babam, emekli olduktan sonra küçük fiber teknesiyle sabahın erken saatlerinde denize açılır, olta ile çoğunlukla istavrit avlardı. Biz kardeşlerimle birlikte kürek çekerek ona yardım ederdik. Babam balıkları daha denizdeyken temizler, kılçıklarından ayırırdı; biz de torbalar dolusu istavritle eve dönerdik. Küçük kardeşim bir keresinde tek bir oltayla üç uskumru birden tutmuştu. Bir başka sefer kırlangıç balığı yakalamış, annem de ondan nefis bir balık çorbası yapmıştı.
Bugünse adalarda balıkçılık eski canlılığını yitirmiş durumda. Büyükada’da bir balıkçı kooperatifi var; sahilin bir bölümünü kiralamış, kayık ve teknelerin onarımı için atölyeler kurmuş. Ayrıca kahvehaneleri de mevcut. Hâlâ her gece denize açılan balıkçılar var, fakat denizde balık kalmadı. Marmara’daki müsilaj felaketi ve kirlilik, balık türlerini azalttı; bazıları neredeyse yok oldu.
Prens Adaları ve çevresi, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 18 Ağustos 2012’de Resmî Gazete’de yayımlanan tebliği ile gırgır avcılığına kapatılmıştı. Bölgenin hassas ekosistemini korumak amacıyla yaklaşık 15 yıl önce atılan bu adım, zamanla somut bir başarı modeline dönüştü. Gırgır teknelerinin giremediği bu korunaklı sular, lüfer, palamut ve kofana gibi ekonomik değeri yüksek ve nesli tehlike altındaki balık türleri için adeta bir “deniz vahası” haline geldi. Bu alan, balıkların doğal üreme ve barınma merkezi olarak sadece Adalar’ı değil, tüm Marmara’yı besleyen bir can damarı işlevi görüyor. Ancak son yıllarda bu koruma gırgır tekneleri tarafından ihlal edildi. Yeterli koruma neredeyse yok; küçük balıkçılar artık olta ile balık tutamaz hâle geldi.
Büyükada’da günümüzde bir balık pazarı yok. Anadolu’daki kıyı kasabalarında görülen balık mezatları burada düzenlenmiyor. Balık restoranlarının çoğu Norveç somonu ya da uzak yerlerden getirilen çiftlik balıklarını servis ediyor. Nadiren Karadeniz hamsisi veya Boğaz’dan palamut geliyor. Ucuz ve taze balık almak için Kartal sahilindeki balık pazarına gitmek gerekiyor. Bostancı kıyısındaki balıkçılar da iyidir, ancak fiyatları yüksek. Balık almak için ana karaya gitmek zorunda kalmak insana hüzün veriyor.
Ancak genel manzara şu: balık bitti.
⸻
Haluk Direskeneli