Ayrılık Bazen Bir Yeniden Doğuştur

Ayrılık Bazen Bir Yeniden Doğuştur
Yayınlama: 19.12.2025
A+
A-

Uzun bir iş hayatı her zaman düz bir çizgi izlemez. Kimi zaman başarılarla, kimi zaman ani ve sarsıcı kopuşlarla şekillenir. Elli yılı aşan meslek yaşamımda altı kez yeniden işe girdim; ancak her birinden, çoğu zaman beklenmedik ve zorlayıcı koşullar altında ayrılmak zorunda kaldım.

Bu ayrılıkların yaşandığı dönemlerde hayatın yükü ağırdı. Özel okulda okuyan iki çocuk, devam eden kooperatif taksitleri, günlük ve kaçınılmaz harcamalar… Belirsizlik duygusu çoğu zaman kaygıyla iç içe geçti. Yine de her defasında yeni bir iş bulundu, yeni bir düzene geçildi. Çalışıldı, emek verildi, yeniden ayakta duruldu.

Üniversitede akademisyen olan arkadaşlarımın bir kısmı, 67 yaşını geçtikten sonra emeritus unvanıyla emekli oldu. Kimi başka şehirlere taşınıp daha sakin bir hayatı tercih etti. Kimi üniversitede kalarak yalnızca bir ders verdi, yüksek lisans ve doktora programlarında danışmanlık yapmayı sürdürdü. Az sayıda olanlar ise yurtdışındaki üniversitelerde dönemlik sözleşmelerle ders verdi. Tüm bu yollar, nihayetinde kişisel tercihlerle ve hayata bakışla şekillendi.

Bugün gelinen noktada hayat daha sakin ve sessiz akıyor. Az ama anlamlı bir tempo var; deneyime dayalı, seçici ve hâlâ gelir sağlayan bir danışmanlık faaliyeti… Zamanı daha bilinçli ve verimli kullanabilme imkânı. Yurtiçinde ve yurtdışında, abartıdan uzak, erişilebilir ve anlamlı seyahatler yapabilme özgürlüğü.

Geride bırakılan kurum ve şirketlere dönüp bakıldığında ise ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Ayrılıktan sonra şirketlerin bir kısmı zorlandı, bir kısmı küçüldü, bazıları ise tamamen kapandı. Belki de farkında olmadan, onları ayakta tutan görünmez destek; emeğini sessizce veren, sorumluluk alan ve yükü taşıyan fedakâr insanlardı.

Bugün geriye dönüp bakıldığında daha net anlaşılıyor ki, o zorunlu ayrılıklar birer son değilmiş. Aksine, her biri birer yeniden doğuş, yenilenme fırsatıymış. Hayat bazen kapıları kapatırken, insanı daha sade, daha anlamlı ve daha özgür bir yola yönlendirebiliyor.

İşte tam da bu noktada insanın yolu Adalar’a, özellikle de Büyükada’ya düşüyor. Gürültünün, aceleciliğin ve sürekli “yetişme” hâlinin geride kaldığı; zamanın yavaşladığı bir mekân burası. Sabahları martı sesleri ve deniz kokusuyla uyanmak, uzun yürüyüşlerde düşünceleri toparlamak, bir çay bahçesinde gazete okuyarak saatlerin akmasına izin vermek… Büyükada, hayatın fazlalıklarından arındıkça geriye kalanların aslında ne kadar yeterli olduğunu hatırlatıyor.

Belki de ayrılıkların ardından gelen bu sakinlik bir kaçış değil; tersine, insanın kendine yeniden yaklaşmasıdır. Büyükada’nın dinginliğiyle birleşen bu yeni hayat, geçmişin yükünü inkâr etmeden ama onun esiri olmadan yürünebilecek bir yol sunuyor. Daha az gürültüyle, daha çok anlamla…


Haluk Direskeneli

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Exit mobile version