Türkiye’de futbol tutkusu bambaşka bir şeydir. İnsanlar doğuştan taraftar olur; takım değiştirmez, ömür boyu aynı rengi yüreğinde taşır. Oyuncuların isimlerini ezbere bilir, eski maçların skorlarını hafızasında saklar. Benim rahmetli babam da öyleydi. Gönülden Fenerbahçeliydi.
Kalamış’ta, eski antrenman sahasının yakınlarında, Reşitpaşa Sokak’ta aileden kalan miras paralarıyla alınmış küçük bir evimiz vardı. Babam hep aynı cümleyi kurardı:
“Fenerbahçe şampiyon olacak, yeni stadyum yapılacak, tesisler yenilenecek; bu evin değeri uçacak.”
Pazar akşamları mutlaka Fenerbahçe maçını sorar, skoru öğrenmeden içi rahat etmezdi. Yıllar geçti; dediği gibi oldu. Şampiyonluklar geldi, Kadıköy’de efsanevi stat yükseldi, tesisler modernleşti. Evi sattık ama Fenerbahçe sevgisi hiç eksilmedi.
Şimdi, 2025’in sonunda, aynı soru yeniden dolaşıyor zihinlerde:
Ne olacak bu Fenerbahçe’nin hâli?
Ne zaman gerçek bir galibiyet serisi, derbi zaferleri ve bir şampiyonluk görecek?
2025–2026 Trendyol Süper Lig sezonunun ortasındayız. Fenerbahçe, Domenico Tedesco yönetiminde lider Galatasaray’ın birkaç puan gerisinde, genellikle ikinci sırada yer alıyor. Sezon, José Mourinho ile başlamış; ancak Ağustos ayında yaşanan ayrılığın ardından hem teknik ekipte hem de yönetimde değişim olmuş, başkanlık koltuğuna Sadettin Saran oturmuştu.
Kadrosu kâğıt üzerinde son derece güçlü: En-Nesyri, Talisca, Asensio gibi yıldızlar takıma kalite katıyor. Nitekim son haftalarda Eyüpspor’u 3-0, Konyaspor’u 4-0 gibi net skorlarla geçtiler. Ancak Galatasaray derbisi 1-1’de kaldı, Beşiktaş’a ise kupada yenilgi geldi. Avrupa’da yoluna devam eden bir Fenerbahçe var ama taraftarın beklediği “büyük zafer”, yani lig şampiyonluğu, hâlâ ufukta belirsiz duruyor.
Asıl sorun ise yıllardır değişmiyor: Yerli oyuncu eksikliği ve aidiyet meselesi. İlk 11’in büyük kısmı yabancılardan oluşuyor. Kalite yüksek olsa da takım ruhu ve uzun vadeli bağlılık sınırlı kalıyor. Altyapıdan yeterince oyuncu çıkmıyor; çıkanlar ise istikrarlı biçimde şans bulamıyor. Bir Lefter Küçükandonyadis efsanesi bu yüzden hâlâ özlemle anılıyor.
Bu durum yalnızca Fenerbahçe’nin değil, Türk futbolunun kronik yarası. Yabancı sınırı artsa da kulüpler kısa vadeli başarı umuduyla yıldız transferlerine yöneliyor. Sonuçta elde edilen şey; geçici parlamalar, ama kalıcı bir istikrar değil.
Fenerbahçe taraftarı sabırlıdır ama sabrı da sınırsız değildir. Ali Koç döneminde lig şampiyonluğunun gelmemesi eleştirileri haklı kıldı. Yeni yönetimle birlikte umutlar yeniden filizlendi. Bu sezon şampiyonluk zor görünüyor; Galatasaray avantajlı. Ancak matematiksel olarak hâlâ her şey mümkün. Bunun için derbilerde kazanmak, seri galibiyetler yakalamak ve belki de en önemlisi, o eski “Fenerbahçe ruhunu” yeniden sahaya yansıtmak gerekiyor.
Babam bugünleri görseydi, muhtemelen yine aynı cümleyi kurardı:
“Bekleyeceğiz oğlum… Bir gün yine o şampiyonluk gelecek.”
Çünkü Fenerbahçe aşkı tam olarak budur. Yıllar geçse de bitmez, hayal kırıklıkları yaşansa da umut hep yeşerir. Sarı-lacivert forma, Kadıköy’ün o tarifsiz coşkusu…
Ne olacak Fenerbahçe’nin hâli?
Daha iyi olacak. İnşallah.