Bir gemi batığı bulunduğunda hikaye sona ermez, aksine yeni başlar. Arkeologlar, sadece kalıntıları korumakla kalmaz; o gemilerin kopyalarını inşa edip suya indirerek antik çağın mühendislik sırlarını ve denizcilik kabiliyetlerini “Deneysel Arkeoloji” yöntemiyle test ederler.
Deneysel arkeoloji, kazılardan elde edilen verilerin sağlamasını yapmak ve teorik bilgileri pratiğe dökmek için kullanılan hayati bir yöntemdir. Bu yöntem sayesinde arkeologlar, antik gemilerin rüzgara karşı performansını, yük taşıma kapasitelerini ve yapım süreçlerini bizzat deneyimleyerek öğrenirler.
Bu alandaki en başarılı çalışmalardan biri, Akdeniz korsanlığına dair önemli veriler sunan Girne Batığı üzerinde yapılmıştır. MÖ 3. yüzyıla tarihlenen bu geminin birebir kopyası (replikası) 1985 yılında inşa edilerek denize indirilmiş ve antik dönem denizciliği üzerine paha biçilemez bilgiler sağlamıştır.
Dünyanın en eski batıklarından biri olan Uluburun Batığı da deneysel arkeolojinin odağında yer almıştır. Kazı başkanı George F. Bass ve ekibinin titiz çalışmaları sonucunda elde edilen veriler ışığında, bu Tunç Çağı gemisinin iki adet kopyası yapılmış ve suya indirilmiştir. Bu kopyalar, o dönemde Ege ve Doğu Akdeniz arasında tonlarca bakır ve kalay külçenin nasıl taşındığını anlamamıza yardımcı olmuştur.
Deneysel arkeoloji çalışmaları sadece ticaret gemileriyle sınırlı kalmamıştır:
Deneysel çalışmalar her zaman devasa gemilerin inşasıyla başlamaz; bazen laboratuvarda küçük ölçekli maketlerle başlar. Örneğin Yenikapı batıkları üzerinde yapılan çalışmalarda, gemilerin 1:20 ölçekli araştırma maketleri üretilmiştir.
Bu süreç şöyledir: