İnternette şöyle bir yazı okudum: ”Değer ağırdır. Taşıyabildiğinden emin olduğunuz insanlara verin”. Ne kadar doğru fakat ben burada taşıyamayandan ziyade değeri verene yüklemekte belki de hata ediyorum. Karşınızda bir insan var, duruşu sağlam görünüyor, fikirleri sizinkilerle dans ediyor, insan olarak beğeniyorsunuz, güveniyorsunuz ki ona değer veriyorsunuz fakat önce karşındaki insanın alt yapısını kurcalamadan sana mı kalmış kişinin yolundaki taşları toplamak, el vermek, onu verdiğin değere layık görmek. Değer vermek, sorumluluk yüklemek, önem vermektir. Değer verdiğin insanla bir gün bir yerde yolun kesişir, bir ilgi alışverişi doğar iki insanın arasında. Değer verdiğin insanı seversin, kuşları, çiçekleri, denizin dalgalarını sevdiğin gibi. Aldığı bu değer insana ağır gelirse, yük olmaya başlar, kişi durumunun bilincinde olsa bile bu değeri taşıyamayacağı noktada, eğer yapısında zayıflık ve beceriksizlik varsa yenilgiyi veya mutsuzluğu kabullenip, konuşmaktansa kaçar. Allahtan bu kaçış bize kâr kalır.
Ömrümüz oldukça bu tür insanlarla karşılaşacağız. Bunlara güvenmemek, inanmamak, vaktimizi boşa harcamamak için önlem almalıyız. Bence yaşam boyu böylesine bir durumla karşılaşmadan önce gereken önlem de kişinin kendi değerinin bilincinde olmasıyla alınır.
Hatalarımla, sevaplarımla, artılarım ve eksiklerimle, sosyal yapım, bilgi ve kültürümle, beni ben yapan değerlerimle, ben kimim? Dersiniz. Ben niye herkese ve her şeye değer dağıtayım?
Her şeyden önce kişiliğimi şekillendiren bir aşkım var, bir sevgim, bir tutkum, yüreğimin ayaklarımı sürüklediği bir toprağım var, börtü böceğini, çamurunu, otunu tanıdığım, denizin içindeki kayaları sayabildiğim, patilerinin beni beklediği bir ada çocuğuyum ben.
Biz bu değeri Adalarımıza verelim. Ne kadar çok değer verirsek Adalarımız o kadar yeşerir, güller açar bahçelerinde, ağaçlanır, görüntü kirliliğinden arınır, denizi daha berrak, binaları Ada dokusuna uygun, kedileri köpekleri, yorgun atları daha mutlu daha sıhhatli olur. Adalar hak ettiği değerin karşılığını bize fazlası ile verir.
Hayatta her şeyi hesaplayarak yaşıyoruz da Adalar için neden aynı şeyi düşünmüyoruz? Adalar hayattır, namusumuz gibi korumamız gereken nimettir Adalar. Yolda yere eğilip gördüğümüz çöpünü bile toplamalıyız. Adalara uymayan kendi kültürleri ile ziyarete gelenleri, pek faydası olmazsa bile bilinçlendirmeyi ilke edinmeliyiz.
Adalarda çok güzel faaliyetler oluyor, onlardan haberdar mısınız? Katılabiliyor musunuz? Yoksa ulaşım sıkıntısı sizi de mi zorluyor? Ulaşımdan bahsetmişken, ne yazık ki Adalara Doğal Gaz gelmesine rağmen ulaşım yetersizliği, insanları şehrin trafiğini yaşamaya zorluyor ve Turizmi baltalıyor. Oysa, insanları kış turizmine alıştırarak Adalardaki esnafı kış uykusundan uyandırabiliriz.
Adalarda, insanın kafasını kurcalayan benim de basın yolu ile öğrendiğim ve takip ettiğim üzücü şeyler de oluyor. Olmaz mı? Eski Yönetimlerden arta kalan sıkıntılara eklenen can sıkıcı yeni olaylar beni fazlası ile üzüyor. Birlik, beraberlik ve barış yolunda zaten yıpratıcı adımlarla ilerliyoruz. Şehitlerimizin akıttığı kan, anaların gözyaşları, babaların tabutların yanı başında çaresiz duruşları yüreğimizi sızlatıyor. Böylesine zor bir dönemde Adalarımızdan aldığım duyumlara net bir açıklık geleceğine inanmamız gerekir.
Prens Adalarının büyüsüne kapılmış insanlar, “Adamızı seviyoruz” demekle kalmaz, sevince yürekten sever. Her şey için savaşmak lazım, zoru görünce aciz insanlar gibi savaştan kaçmak değil, cephede savaşmak değil, bu yola emek vermiş Adalılar olarak savaşalım.
Vicdanımızın rahat olduğu her yerde güneş açar, parıltıları bizi aydınlığa götürür yeter ki etrafımızdaki kara bulutları aşalım, bertaraf edelim, varsın başka diyarlara yağsınlar, biz Tanrının gücü ile kuraklığı da yeneriz.
Sosi Cındoyan