Alışmaktansa alıştıralım

Yayınlama: 13.07.2016
Düzenleme: 13.12.2022 15:41
A+
A-

Kınalıadamızın bir Flamingo Yolu var. Acaba neden Flamingo adını koymuşlar bu yola? Çünkü bu yol, Akasya Caddesi ile birlikte piyasa yolu, yani akşamüstü ada gençlerinin ve ailelerinin gruplar halinde özenle seçilmiş ve günün modasına uygun kıyafetlerle dolaştıkları, sahilde veya iskele meydanındaki Cafélerde oturdukları yoldu. Flamingo kuşunu bilmeyen yoktur sanırım. Flamingolar renkli tüylerini gururla teşhir edip salına salına gezinen kuşlardır. Adalı hanımlar da Flamingoları kıskandıran bir eda ile piyasaya çıkarlardı.

Bu yıl, Ramazan Bayramının birinci günü aynı yoldan yürürken sağa sola bakınıp hayretle ve şaşkınlıkla çevreyi izledim. Ne oldu bize? Giyinmeyi mi unuttuk? Örtünmeyi de mi beceremiyoruz? Gıcır, gıcır bembeyaz bir don mu görmedim bir gencin üstünde, vücudu yarım örten bikiniler mi görmedim, yani anlamıyorum ki adada dolaşmak veya adalı olmak böyle anadan üryan gezmek mi gerektiriyor? Öyle mi sanılıyor? Oysa kaç zamandır bu muhabbeti yapmıyorduk. Kulağıma gelen bir bağırıp çağırma ile denize baktım ki el ele tutuşmuş başörtülü hanımlar günlük kıyafetleri ile suyun içinde dalgalarla cilveleşiyorlar. Nerede bizim Flamingolar? Kurtarılmış bölgelerden denize giriyorlar.

Kuşlar yöreseldir. Göçmen kuşlar bile kalacakları yeri ve yöreyi iyi seçerler. Flamingolar Kuzguncuk üzerinden uçmazlar, Kelaynaklar da İstanbul’a uğramazlar. Martılara bakar mısınız? Çocukluğumda Sedef Adasında görürdük onları sonra diğer adalardaki çöplükler daha büyük alanlara yayılınca onlar da ada turu düzenlemeye başladılar. Zamanla biz onlara ama onlar da bize alışmaya çalıştılar. Hayvan beslemeyi hem zevk hem vicdan meselesi haline getiren bizler, martıların yemek zevkini de bir ölçüde değiştirebildik. Martı elbette ki balık yemeyi midye kırmayı sever ama şimdi masadaki tostu da kapıp götürebiliyor, vapurlardan kendilerine atılan simitleri de anında kapıyorlar. Artık Taksim meydanında, hatta Kurtuluş Caddesinin damlarında da toplu halde yaşayan martılara rastlıyoruz. Yani demek istiyorum ki Adalara kadar gelebilen kişiler Ada kültürünü de benimseyebilirler ve yavaş yavaş kendi yetenekleri ölçüsünde çevreye uyabilirler. Tabii bu durumda yine baskın olan taraf kazanır.

Flamingo yolunda birçok ikametgâh kepenk indirmiş, kaldırımlara serdikleri örtülerin üstünde tabii ki hiçbir hijiyen ortamı olmayan yerlerde çoluk çocuk birlikte getirdikleri yemekleri yiyorlar, merdiven altlarında da mayo değiştiriyorlar. Afiyet olsun demekten başka benim yapabileceğim bir şey yok fakat Belediyenin Zabıtaları ihtarda bulunamazlar mı? İhtardan sonra da ceza geleceğini öğrenenler yavaş yavaş deniz kenarında patates salatası ve patlıcan kızartması, kısır yerine çeşitli sandwichler yiyebileceklerini öğrenecekler çünkü kaldırımlar piknik alanı değildir.

Aslında yıllarca söyledim ve yazdım. Kınalıadanın Burgaz Adasına bakan sahiline Halk Plajı kurulsun dedim. Benim gibi düşünen yüzlerce kişi hatta ada esnafı bile bunun Adalıları ve Adayı ziyaret edenleri mutlu edeceğine inanıyor. Günübirlik Adaları ziyaret edenler masa sandalye, WC ve neden olmasın, hazır yiyecek de bulup cankurtaran güvenliğinde rahat bir gün geçirecekler ve yerlerde sürünmeyecekler. Tabii bu işi de iyi bilenlere emanet etmek gerekir.

Yıllardır Adalıların derdini dinlediğimiz konulardan biri de sahillerimizi boydan boya kaplayan şezlonglar ve akülü araçlardı. Bunu yanı sıra tabii ki sahillerimizin işgal konusu da gündemdeydi Adalılar kendi sahillerinden neden faydalanmasınlar? Kimse kimsenin düşmanı değil. Bu dileklerimizin belirli ölçüde sınırlanmasını beklerken yasaklar izine bağlandı. İşgaliyeyi ödeyen masasını sandalyesini şezlongunu istediği gibi sahile döşedi. Bu durumda yazlıkçılar mağdur oldular. Şimdi ise farklı bir uygulama var. Bir yerde kaldırıma yerleştirilmiş renkli masa sandalyelere izin verildikçe haklı olarak şezlongcuların da kaldırımlara beyaz plastik sandalye ve masa koyduklarını gördüm. Halk nereden yürüyecek?

Seçim çalışmaları esnasında oy toplamak için falanca ve filanca kişinin çalışma gücünü, imkânını ballandıra ballandıra anlatanlara “Bunları yaşamamız için mi oy verdik” diyorsunuz. Ben size şahit olduğum bir şeyi anlatayım ve siz de lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. Bu yıl Adalar Belediyesi, motorlu araçların giriş çıkışlarını belirli saatlerde engellemek için yollara kapanlar koydu. Ben, üç kişinin çabalayıp, kapanlara yüklenerek, bir hayli ağır olduğu belli plastik torbalarla dolu bir el arabasını, altına bile girerek engelleri aştıklarını gözlerimle gördüm ve dikkatlice izledim. Daha ne kadar “ oldu bitti, yaptım ettim, becerdim” ilkesi ile yaşamaya devam edeceğiz. Bu cehaletten nasıl kurtulacağız? Bu insanları hayatımızdan ve toplumumuzdan nasıl ayıklayacağız? Demek ki Belediye de zaman zaman yanlış eğitilmiş bu insanlarla baş edemiyor fakat zaman zaman dedim asla her zaman diyemem.

Kınalıadamın kına renkli toprağı artık çok az yerde göründüğü gibi, yollarında da artık hiç yürünmüyor. Daha önceki yıllarda, yağmurlu havalarda, kınalı toprağın çamurunu temizlemek zor olduğu için asfalt döküldüğünde sevinmiştik ama asfalt üstüne asfalt döküldüğünde bazı yerlerde İSKİnin çalışmasını engellememek için çukurlar oluştu. Benim gibi pek çok adalı o irili ufaklı çukurların gazabına uğradı. Ben yine iğne şeklinde kırılan kemiğin kası yırtması ile durumu hafif atlattım ama ciddi şekilde kaza atlatanlar oldu.

Şimdi Ada yollarında yürürken geçirebileceğiniz kaza şekli tamamen değişti. Artık görünür ve tehlikeli kazalar bizi kolluyor çünkü sadece önlem alınmadı diye düşünemiyorum zira bunun yanı sıra bizler de işi iyice abarttık. Aynı şeyi çok mu tekrarlıyorum, sanırım evet ama bir kez daha yazayım. Adada oturmakla, Adayı seviyorum, bayılıyorum, ölüyorum demekle Adalı olunmuyor. Adalı olmak bir kültürdür.

Akülü araçlar, Ada topraklarında gereken yerlerde kullanılması gerekirken çoluk çocuğun altında gezinti amaçlı kullanılıyor. Ruhsat alımı mı kolaylaştı? İnsanlar “yolunu mu buluyor”? Akülü araçla dolaşmak da mı fiyakadan sayılıyor? Hastası, yaşlısı olanlar için gereken araç sayısından fazlası sahil yolları ve çarşı yolunda akülü trafiği yaratmak için kullanılıyor ve daha çok da kullanmasını bilmeyenin altında ayak ayak üstüne atılarak kullanılıyor. Böyle kullanmak daha romantik oluyor her halde. Akülü damperli araçların çığ gibi artması da işin bir başka tehlike boyutudur. Bunlar marketlerin ihtiyacı olması gerekirken, o iş alanı ile ilgili olmayan kişilerin altında da görünüyorlar. Akülü motorlar, motosikletler, damperli akülü araçlar, yolcu ve yük taşıyan akülü araçlar, arada bir ortalıkta kırık dökük eşya taşıyan damperli kamyon, görev başında dikkatlice sürülen otomobiller, çöp arabası, servis arabası, bisikletler, kiralık araçlar, üç tekerlekli çocuk bisikletlerinin arasında tehlikeye göğüs geren canım yavrularımın kullandıkları kay-kaylar, başı boş aşılı köpekler. İşin en garip yanı da postacımızın hala yürüyerek posta dağıtmasıdır.

Ada yolları bu trafiği, bu rezaleti, bu başıboşluğu kaldıramaz Beyler. Gün gelir can alır. Günaha girersiniz.

Kimsenin sabrı kalmadı. Geç kalmışlığın verdiği yorgunluğu ister istemez siz de çekeceksiniz. Özgürlüğün de, faydalanmanın da, kazancın da, işgüzarlığın da sınırını belirleyip bu işi başaracaksınız.

Yazımı bitirirken saygılarımı yollayacağım çok az insan var. Onlar da bir işin ucundan tutmadan başarılamayacağını benden çok daha iyi bilirler. Kolay olmadığını biliyorum ama gönülden ve tüm başarı dileklerimle kolay gelsin diyorum.

Sosi Cındoyan

Bir Yorum Yazın

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Exit mobile version