Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi, 1500 yıla yaklaşan ömrü boyunca yalnızca bir ibadet mekânı değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından biri olarak kabul edildi. İlk yapımında, İmparator I. Justinianus’un emriyle Trallesli Anthemios ve Miletli İsidoros tarafından tasarlanan büyük kubbe, dönemin imkânlarıyla hayal edilemeyecek bir teknik cesaretin ürünüydü. Bu kubbe, yüzyıllar boyunca “havada asılı duran gök parçası” olarak nitelendirildi.
Fetih sonrası Osmanlı döneminde Ayasofya’nın korunmasına ayrı önem verildi. 16. yüzyılda Koca Mimar Sinan, yapının statik dengesinin zamanla bozulduğunu fark etti. Ayasofya’yı yalnız restore etmekle kalmadı; taşıyıcı sistemi yeniden kurgulayan payandalar ve destek unsurları ekleyerek binayı yıkılma riskinden kurtardı. Bugün Ayasofya’nın hâlâ ayakta olması, büyük ölçüde bu mühendislik müdahalesinin bir sonucudur.
Şimdi Ne Tartışılıyor?
Son haftalarda Ayasofya’nın iç mekânına ağır tonajlı vinç ve kamyonların sokulduğunu gösteren görüntüler kamuoyuna yansıdı. Yetkililer, bu uygulamanın restorasyon ve deprem güçlendirme çalışmaları kapsamında gerçekleştirildiğini ifade ediyor. Zemine yüksek yük taşıma kapasitesine sahip özel bir platform yerleştirildiği belirtiliyor.
Ancak bu durum, koruma uzmanları ve tarihçiler arasında ciddi endişelere yol açtı. Tartışmanın merkezinde yalnız vinçler değil, Ayasofya’nın tarihî bir yapı olduğu gerçeği yer alıyor. Bu yapı, sıradan bir inşaat alanı değil; katmanlı zemini, mozaikleri, taşıyıcı kemerleri ve kubbesiyle, dengesi hassas bir mühendislik mirasıdır.
Risk Nerede Başlıyor?
Ayasofya’nın iç mekânına giren her ağır makine, yüzyıllar boyunca hesaplanmış yük dağılımını yeniden tanımlayan bir etki yaratabilir. Zemin titreşime açık, taşıyıcı sistemler ise yaşlı ve özgün yapıdadır. Vinçlerin, araçların ve platformların ağırlığı, kubbe ve duvarların taşıdığı gerilmeleri artırma potansiyeli taşır.
Uzmanlar, esas meselenin restorasyon değil, yöntemin kendisi olduğunu vurguluyor. Bir kültür mirasını korumak, onu modern şantiye pratiğine teslim etmek anlamına gelmez. Tarihî yapılarda temel ilke, minimum müdahale ve kontrollü uygulamadır. Bu ilke yalnız estetik değil, mühendislik açısından da bir zorunluluktur.
Ayasofya Neden Farklıdır?
Bu yapı, bir müze salonu, sıradan bir cami ya da betonarme bir bina değildir. Bizans mühendisliğinin cesareti, Osmanlı aklının sürekliliği ve Mimar Sinan’ın ileri görüşlü statik tasarımı tek bir kubbe altında buluşmuştur. Bugün Ayasofya’da yapılan her işlem, yalnız bugünü değil, gelecek yüzyılları ilgilendirir.
Ayasofya gerçekten onarılıyor mu, yoksa aceleyle şantiyeye dönüştürülerek bin yıllık mühendislik dengesi mi riske ediliyor?
Restorasyonun amacı, yapıların geleceğe taşınmasını sağlamaktır. Bu süreç, hızla değil; dikkatle, şeffaf biçimde ve bilimsel denetimle yürütülür. Ayasofya’nın bugünkü tartışması yalnız teknik değil; kültürel bir sınavdır. Bu sınav, bir milletin mirasını nasıl taşıdığını gösterecektir.
Tarih, Ayasofya’yı defalarca onardı. Ancak hiçbir dönem, bu kadar ağır makinenin içeri sokulduğu bir müdahaleye tanık olmadı. Mesele, yapının tamir edilmesi değil; tahrip riski yaratılmadan korunmasıdır. Kültürel miras, acele edilecek alan değil, emanet edilecek değerdir.
⸻
Dipnotlar
¹ Yetkililere göre zemine çok katmanlı, yüksek taşıma kapasiteli bir platform döşenmiştir.
² Restorasyon kurulu, ağır vinç kullanımını zorunluluk olarak nitelendirmiştir.
³ Ayasofya zemininde mozaikler ve alt boşluk ihtimalleri bulunduğu bilimsel çalışmalarda belirtilir.
⁴ Platformun teknik özelliklerine dair bağımsız veri paylaşılmadığı uzmanlarca dile getirilmektedir.
⁵ Ağır makine titreşimlerinin tarihî yapılarda kalıcı mikroyapısal hasar verme potansiyeli bilinir.
⁶ Uluslararası koruma ilkeleri, tarihî yapılarda minimum müdahaleyi esas alır.
⸻