Artık Eylül ayının sonları geliyordu. Gece ya sandalda, ya da açık havada sevişip koklaşıyorlardı. Kalyopi hazırlığını yapıyor, evdeki eşyalarından kimseye belli etmeden bazılarını sandala getiriyordu. Bir akşam Kalyopi, Adaya Venediklilerin, yani Haçlıların geldiklerini söyledi. Evlere girip her şeyi talan ediyorlarmış, özellikle kiliseleri ve saray ahalisinin Adaya yerleştirilenlerinin evlerini. Oldukça tedirgindi. Evdeki kardeşlerini, annesini nasıl bırakıp gidecekti o halde. Evin, yani imparator ailesinin erkekleri yeni başkent İznik’e çekilmiş, Adalara çoluk çocuk, kadınlar sürgün edilmişti
Bir öğle vakti içi Venedikli dolu 2 sandal tesadüfen geçiverdi uçurum kayasının önünden. Fark ettiler teknesini Mihail’in, ama durmadılar. Gittiler Çam limanı Bakır yatakları tarafına doğru kürek çeke çeke. Tam gidecekleri gün, nereden çıkmıştı bu azılı katil Venedikliler.
Akşam olunca her zamanki gibi Kalyopi, mumunu yakıp, aşağı doğru sandala giderken her zaman buluştukları yerde karaltıları gördü, Aralarında anlamadığı dilde bir şeyler konuşup, aşağıya denize bakıyorlardı. Duraksadı, bir ağacın arkasına saklandı. Mihail tam sandalından çıkıp onu karşılayacağı vakitti şimdi. Sessizce izlerken onları, önce denizden bir bağrışma sesleri yükseldi, sonra kayanın üzerindekiler kahkahalarla ellerindeki taşları aşağıya atmaya başladılar. Mihail’i görmüşlerdi. Gündüz onu gördüklerinde ona akşam üstü pusu kurup yakalayıp öldürmeyi planlamışlardı işin doğrusu.
Mihail atılan taşlardan ustaca sıyrılmış, aşağıya kadar alışık olduğu gibi hızla inmişti. Kayanın üzerindekiler de onu takip edip yakalamak isteyince, Kalyopi yerinden çıkıp elinde mumla hızlı adımlarla kayanın başına erişmeye çalıştı. Kayanın tepesine vardığında ,yukarıdan inenlerden birisinin aşağıdaki kayalara düştüğünü,kanlar içinde hareketsiz yattığını, diğerlerinin yarı yola bile gelemediğini gördü. Mihail, hızla teknesine gittiğinde pusudaki diğer Venediklileri fark etti. Kaçmaktan başka çare yoktu. Sandalını hızla iterek açığa sürerken atılan bir mızrak onu sağ kolundan sıyırıp yaraladı, ona rağmen tekneye atlayıp küreklere asılırken önce bir, sonra bir mızrak daha sandalının tabanını deliverdi.
Mehtabın ışığı, Büyükada ile Heybeli arasında kalan denizi altın sarısı renge boyarken,olan biteni tepedeki kayadan gören Kalyopi hala kürek çekmeye çalışan Mihail’i yaşlı gözlerle seyrediyordu.Elini sevgi ve koruma duygusuyla karnına götürdü,yavaşça okşadı, bebeği vardı karnında.
Diğer teknedeki Venedikliler, son darbeyi vurmak için Mihail’e iyice yaklaştılar, Mihail, teknesine ilk atlayanı kılıcıyla uçurdu, ikincisini de kafasından bölüp saf dışı bıraktı, ama sandalı yarıya kadar su dolmuştu. Kolundaki kan durmuyordu. Mihail’in iki kişiyi yok etmesiyle birlikte, diğerleri ondan hızla uzaklaştırdılar teknelerini.
Daha gidemedi Mihail, gücü tükenmişti, tekrar yaklaştılar ona son darbeyi vurmak için. Birden o açık mehtaplı havada şimşek benzeri bir ışık, ardından elinde kandiliyle kendini uçurumdan denize bırakan Kalyopi görüldü.
Adalılar, Marmara’nın sularında ,Kalyopi kayasının 30 metre izdüşümünde olduğunu bilir Mihail’in teknesinin battığı yeri. Bu gün bile balıkçılar saygıdan orada durmaz, avlanmazlar, iri Yengeç ve Pavuryalara dokunmaz. Orası zaman zaman gelen Yunuslara bırakılmıştır Adalı balıkçılarca.
Kalyopi eski kralın kızı olarak Venediklilerin ilgisini çekmişti. Çok aradılar onu uçurumun dibinde ve denizde günlerce ama, bulamadılar.
Kral babasının diğer karısından olma 7 yaş küçük kız kardeşi Evdokya, sırdaşıymış Kalyopi’nin.
Burada yazılanlar onun anlatımı aslında.
O, son gece Kalyopi’nin kendini uçurumdan bırakmasını da görmüş, ama o düşmedi, uçtu! diyerek kafalarda hala yanıtsız kalan sorular oluşturmuştu.
EVDOKYADAN, YAŞANMIŞLIKLARA DAİR BİLGİLER.
Ruhban okulunun kayıtlarında yer alan bu bilgiler kız kardeşi Evdokya’nın anlattıklarından toplanmıştır! dedi Yaya Despina’nın dedesi.
Evdokya o olaydan sonra Kalyopi’yi çok gece elinde mumla gördüğünü söylemiş, kimseyi inandıramamışsa da, daha sonra benzer şeylere şahit olan insanlar herkesin kafasında bir soru işareti bırakmıştı.
Evdokya’dan çok sonraları da aynı yerde elinde mumla, hıçkırarak inleyen bir kadının gece çamlar arasında uçar gibi yürüme hızında dolaştığı görülünce, Adada yaşayan bazı din adamları,papazlar olayı incelemek adına kimi yıllar geceler boyu nöbet tutmuş, Osmanlı döneminde onu yakalamak için bir sürü tuzaklar kurulmuş, hatta kadınlar hastanesi bekçileri bile 1940’larda yakalamak için konan ödül uğruna yıllarca gece nöbetinde yaz, kış orada dolaşmışlarmış. Ancak, bırakın yakalamayı, duyan, gören bile olmamış o görüntüyü. Tam tersi, kim onu yakalamaya, tuzak kurmaya çalıştıysa başına inanılmayacak işler açılmış, ruhunun rahatsız edilmemesi gerektiği sıkı sıkı herkese tembih edilmiş yüz yıllar boyunca.
Dedesi, Yaya Despina’ya, bu kadar yeter! dedi ve izin istedi gazetesini okumak için.
Yaya Despina bana döndü, işte böyle çocuk! dedi ve devam etti;
Eskiden bir Ada gazetesi çıkardı, ben çocukluğumda hatırlıyorum, gazeteci koltuğunun altına sıkıştırdığı bir tomar gazeteyi satarken, Adalarda neler olmuş, çamlar altı kızlarla dolmuş!’’ diyerek satışı arttırırdı, bir gün ‘’Heybeli’de gece uçan kadın yine görüldü’’ türü bir haberi koyunca ertesi gün o gazete artık çıkmaz oldu. Gazetenin sahibine mi bir şey oldu, gazete mi iflas etti, hiç bilemedik.
Mihail’in teknesinin suya gömüldüğü yerde teknelerin demiri tutmaz, sürüklenir. Kalyopi kayasını eski Adalılara sorun, size gösterirler.
Kalyopi, Rumca güzel sesli, güzel yüzlü demek, ama Adalılar ona elindeki mumdan dolayı güzel ışık, güneş ışığı anlamına gelen Eleni adını vermişler.
Büyülenmiş gibi dinledim Yaya Despina’yı.
Neler yaşanmış, ne acılar görmüş Adalılar. Ne bilinmezlikler var yaşamda izah edemediğimiz ama yaşadığımız, hem de aynı anda birden çok kişinin.
Yaya Despina’ya teşekkür ettim, elini öptüm. Yine de evde kimselere anlatma istersen! dedi.
Başımla onaylayıp, peki Yaya! dedim.
Kalyopi, hep ve hala orada, aramanıza gerek yok, o, istediğinde görünüyor hüzün saçarak.
Ne Murat hayatta, ne de benimle beraber olan diğer 3 arkadaşımı artık görebiliyorum, Ne Yaya Despina, ne de komşumuz Rum balıkçı’nın hanımı hayatta. 800 yıldan fazla, kuşaktan kuşağa fısıltılarla geçen bu sır, size aşkın kutsallığını anlatabildiyse ne ala.
Yaya Despina’ya dedesinin söylediği bir sözle noktalayayım konuyu.
En büyük aşk, kavuşamayanların aşkıdır, o aşk ateşi hiç sönmez.O aşk Kalyopi’yi görenlere, dua edenlerin kalbine yerleşir, aşkları onları mutlu eder sonsuza dek.Kalyopinin elindeki mum, aşk ateşinin kendisidir.
Konuyu yazan olsam da, konu ile ilgili başka bir bilgi veremeyeceğimi de hatırlatmamda yarar var.
Deniz Emin Tüfekçi