Proje Müellifi
Emre Can YILMAZ (Y. Mimar-İTÜ)
1. Dini ölçütler
Cami tasarımında hiç gündem olmayan ya da en az gündem olan ölçütler maalesef belki de dini ölçütler olagelmektedir. Kullanıcılar, tasarımcılar, işverenler kısacası caminin tasarımından inşaatının bitimine kadar görev alan tüm aktörler kendilerini caminin mimarisine ilişkin fıkhın muhatabı görmeyebilmektedirler. Belki de tüm bu aktörler genellikle İslam dini mensubu oldukları için konuya dışarıdan bakma ihtiyacı duymuyor olabilirler. İslam mensubu olmakla konunun fıkhi boyutu belki de “zaten cepte” olan bir durum gibi düşünülüyor olabilir. Bu görevi daha çok ‘gelenek’ kavramının tanımladığı bir dağarcık yürütüyor görünmektedir. Hâlbuki cami her şeyden önce bir dinin ibadethanesidir. Ve bu din, İslam, çok detaylı bir fıkıh mekanizmasına sahiptir. Camilerin tasarlanması da hayattaki birçok detay gibi bu mekanizmanın dışında değildir.
Buradaki mimari proje tüm bu fıkhı incelemiş ve ona uygun hareket ederek sihirli bir reçete çıkartmış olma iddiasında tabi ki değildir. Bu mimarın tek başına görevi olabilmek için çok büyük bir erektir. Ancak mümkün olduğunca tasarımın gündemine bu fıkhi işaretler alınmıştır. Örneğin mescitlerin yüksek yapılması, duvarların giydirilmesi, süsleme – bezeme aleyhinde bazı hadisler mevcuttur: “Ben mescitleri yüksek bina edip süslemekle emrolunmadım.” (Buhari-muallak olarak ve Ebu Davud’dan rivayetle); “Allah, bize taş ve toprağa elbise giydirmemizi emretmemiştir” (Müslim’den rivayetle); “Duvarları örtmeyin.” (Ebu Davud’dan rivayetle )
İstanbul ikliminde (kapalı hacim zorunluluğu olan bir iklimde) ana harimde ve mahfelde yaklaşık 600 kişinin namaz kılabileceği bir hacimde yeterli hava bulunabilmesi için çatı 14.45m ye kadar yüksekliğe ulaştırılsa da bu yükseklik girişte ve kıble yönünde düşürülmüş ve 2.80m gibi mütevazı bir kotla sonlandırılmıştır. Duvarlar, malzemenin ham haliyle (brüt beton) bırakılmıştır, iç ve dış mekânda her türlü tezyinattan kaçınılmıştır. Mihrab nişi yerine Hz.Peygamber’in (sav) kıbleyi işaretlemek için bir ağaç parçasını sivrilterek yerleştirmesi örnek alınmış ve kıble cephesine ahşap bir panel yaslatılarak kıble yönü işaretlenmiştir. Hz.Peygamber’in minberinin üç basamaktan ibaret olduğu bilindiğinden, projede de bu yaklaşım tatbik edilmiştir. Ön saflarda namaz kılmak daha faziletli olduğundan alan kaybı pahasına kıble cephesi geri çekilerek tam köşeden başlatılmamıştır.
Cami örneğin popüler bir mimari tasarım nesnesi olan müze değildir. Müze kullanıcıları günün belirli saatlerinde 5 kere ya da haftanın belirli günlerinde müzeye gitmeyi ihtiyacı duymazlar. Müze kullanıcıları bilmedikleri bir semtte müzeye gitmek istediklerinde müzeyi bazı mimari öğelerinden tanıyarak onu bulmaya çalışmazlar. Bu nedenle mimarlar genellikle müze tasarımlarında sonsuz bir özgürlük içinde gibidirler.
Hâlbuki cami kullanıcıları camiyi mimarisiyle tanırlar. Bilmedikleri bir yerde namaz kılmaları gerektiği zaman kafalarını kaldırıp minare ya da kubbe gibi mimari öğeler aralar. Bu nedenle cami mimarisinde gelenekten, toplumun mimari dağarcığından tamamen kopmak işlevsel bir zedelenmeye ve toplumsal bir yabancılaşmaya yol açmaktadır. Bu durumun birçok örneği ülkemizde de mevcuttur. Bu durumu aşmak için geçmişin tamamen kopyası olan yapılar inşa etmek tabi ki gerekmez. Günümüz teknolojisi ve mimari kavramlarını da reddetmek gerekmez. Bununla birlikte cami mimarisindeki biçimlerin işlevselliği tamimiyle terkedilmemelidir. Cami müze değildir.
Projede harime ışık alınmak ve iç hacmin arttırılması istenmiş bu nedenle çatıda ışıklık tasarlanmıştır. Bu ışıklık tasarlanırken de yukarıda sayılan sebeplerden ötürü güncel yapım teknolojisinin imkânlarından faydalanan kubbeler düşünülmüştür. Kubbelerin kareden sekizgene geçiş yapan öğelerin üzerine oturan kasnakları geometrik açıdan stilize edilerek toplumsal dağarcıkla çelişmeyen çağdaş bir ritim yakalanmak istenmiştir. Müezzinler artık şerefeden ezan okumadıkları için şerefenin iptali ile tekrar ele alınan minare öğesinde de geometrik bir netlik ile çağdaş bir yorum yakalanmak istenmiştir. Bununla birlikte ortaya çıkan kütlenin minare olduğu hemen anlaşılır.
Büyükada Çarşı Camii projesi eğer yapılırsa bu metrekare verileriyle Adalar ilçesinin en büyük camisi olacaktır. Bu da bu caminin Adalar’ın cuma camisi olacağı anlamına gelir. Bu manada caminin çarşıda yer alması uygundur. Caminin çarşıdan algılanmasının kolay, davetkâr ve belki biraz ilgi çekici olması Cuma camisi kavramının getirdiği işlevle örtüşüyor görünmektedir. Bu nedenle cami kütlesinin en çok yükseldiği noktada çarşıya cephe verdirilmiştir. Bu cephede büyük bir duvar boşluğu oluşturulmuş böylece tüm cami iç mekânına kentsel bir perspektif kazandırılmak istenmiştir. Cami aslında mimari iç mekânını kente sunmuş olmaktadır. Böylelikle kütle çarşıdan kolaylıkla algılanabilir bir hale getirilmiştir. Bununla birlikte camiye girişte çatı kotu düşürülmüş ve yapı kullanıcılarına mütevazı bir kütle olarak yaklaşmıştır. Bu da aslında toplumsal dağarcıkla uyuşan bir durumdur. Örneğin tüm Haliç’ten algılanan Süleymaniye yanına gidip yan duvarlarında abdest alan bir kullanıcı için sadece bir saçaktır. Kıble cephesindeki geri çekilme bir bahçe ile doldurularak çarşıda yeşil bir alan oluşturulmuştur. Bununla birlikte kütlenin düşey etkisini kırmak için insan ölçeğine yaklaşan mermer sövelerle cephede yatay bir bant ve küçük kentsel nişler elde edilmek istenmiştir. Ayrıca kubbelerden kıble ve giriş cephelerine alçalarak gelen eğimli çatıların iç mekânda ses yansıtıcı olarak görev yapması düşünülmüştür. Böylelikle belki mikrofonsuz bir akustik sağlam mümkün olabilir.
Cami kütlesinin yükselen kısmının üç ışıklıkla bölünmesi ile tek ve iri bir kütle yerine daha parçalı ve kentsel dokuya uygun bir çözüm hedeflenmiştir. Ayrıca üç kubbenin dizilişi ile kentsel anlamda kıble yönü belirgin hale getirilmek istenmiştir.
İhtiyaç programı bu arsa için çok zorlayıcıdır. İstenilen metrekarelerin sağlanması için büyük bir çaba harcanmıştır. Aslında cepheye karakterini veren zikzak hareket safların arsaya mümkün olan en az kayıpla yayılmasından oluşan bir değerlendirme hamlesidir. Acil durum kaçışlarında çift yönlü kaçış sağlanabilmesi için iki adet merdiven çözülmüş, bunlardan biri yangın merdiveni olacak şekilde ele alınmıştır. Engellilerin tüm mekânlara erişebilmesi için plana bir asansör yerleştirilmiştir. Çift kapılı olan asansör bayan ve erkeklerden kimin ihtiyacı olursa hizmet verebilmesi için girişlerin sınır hattına yerleştirilmiştir. Tuvaletler dışarıdan kullanıma açıktır. Bu nedenle merdivenler halılı değildir. Halı başlangıçları her katta ayrı ele alınmıştır. Cami personelinin pratik olarak kullanabileceği bir düşey dolaşım aracı olarak minarenin alt kotlarına küçük bir merdiven yerleştirilmiştir. Böylelikle personel rahatlıkla mahfelden ikinci bodruma kadar, müezzin mahfili, imam/müezzin odası, dini danışma bürosu gibi mekânlara erişim sağlayabilir.