CHP Genel Başkanı Özgür Özel Sözcü TV’de: “Ben Bu İktidarın Hayat Pahalılığıyla Ezdikleri İçin Mücadele Vereceğim”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel Sözcü TV’de: “Ben Bu İktidarın Hayat Pahalılığıyla Ezdikleri İçin Mücadele Vereceğim”
Yayınlama: 22.03.2024
A+
A-

“BEN EMEKLİ, İŞÇİ, ASGARİ ÜCRET DEDİKÇE İKTİDAR EMEKLİ KONUŞMAYA BAŞLADI”

“KIŞLIK YARDIMI, SEÇİM RÜŞVETİNE ÇEVİRMİŞLER”

“BENİM MİSYONUM ATATÜRK’ÜN PARTİSİNİ YENİDEN İKTİDAR YAPMA”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, “Ben bir buçuk ay önce meydanlara çıktım ve dedim ki Tayyip Erdoğan benimle kavga etmek istiyor. Mezhep üzerinden, etnisite üzerinden, kimlik siyaseti üzerinden ya da geçen seçimde olduğu gibi, geçen seçim yalan videolar yaptı iftiralar ve hakaretler üzerinden. Ben onunla kavga etmeye varım. Ama kavgayı emekliler için vereceğim. Emekçiler için vereceğim. Örgütlenemeyen işçiler için vereceğim. Tarım Kanunu’na göre hak ettiği yüzde 1’lik desteklemeyi alamayan çiftçiler için vereceğim. Fındık üreticisi, çay üreticisi, üzüm üreticisi, narenciye üreticisi için vereceğim. Ve ben bir mücadele vereceksem bu toplumda bu iktidarın hayat pahalılığıyla ezdikleri için vereceğim” ifadesini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Sözcü TV yayınında gazetecilerin soruları yanıtladı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, yayında sorulara şöyle yanıt verdi:

SEÇİME, YOLA ÇIKTIĞINIZ DEĞİŞİM RÜZGÂRIYLA MI GİRİYORSUNUZ?

“Biz aslında 31 Mart akşamına değil, 1 Nisan gününe taliptik. Yani 31 Mart akşamı seçilecek belediye başkanlarını biz belirleyelim diye değişim istemedik. Ama şöyle bir sorunumuz vardı. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra seçmende bir duygusal kopuş yaşanıyordu. Anketlerde yüzde 40’a varan protesto oylar görünüyordu. Ve biz bir değişim olmadan CHP’nin yerel seçimlerde bilhassa önceki seçimde kendisine oy vermiş seçmenin ve muhalif seçmenin kırgınlığıyla, küskünlüğüyle, protestoyla karşılaşacağını görüyorduk ve o yüzden yapılacak kongrede aday olduk. Çok arkadaşımız, hatta aynı partide olduğumuz, bizi seven ama bu süreçte bizi desteklemeyen birçok arkadaşımız, çoğu samimi duygularla veya bizimle birlikte olmamalarına rağmen gerekçelendirecek bir argüman olarak da şöyle dedi, ‘Ne acelesi vardı, yerel seçimlerden sonra zaten bu iş size doğru geliyordu. Bir başka alternatif zaten yok’ diyorlardı. Ben hep şöyle söyledim, ‘Ben bir felaketten sonra kurulacak bir başarıyı değil, felaketi önlemek üzere yola çıktım’ dedim. Çünkü şu kötü bir şey, 31 Mart seçimlerini bekle zaten gelir. Ne olur 31 Mart’ta işler kötü gider, ondan sonra sen genel başkan olursun. O açıdan biz buna mecburduk. Zaten ben ilk yola çıktığımda çok sayıda gazeteci, yorumcu, arkadaşımız şunu dediler, ‘Neye güvenerek çıkıyorsunuz? Bu noktada bir şey olmayacak.’ Ben de hep şunu söyledim. ‘Halkta karşılığı olmayan hiçbir değişim dalgası, siyasette yer bulmaz. Ben sokağı dinliyorum, seçmenin talebini görüyorum.’ Hatta bana, ‘Boş havuza balıklama atladın’ dediler. Dedim ki ‘Ben düşene kadar dolduğunu göreceksin.’ Ve gerçekten de kurultaya bir ay kala başka bir şey oldu ve bir ölçümde yüzde 92 CHP’de değişim olmalı talebi vardı. Sokağın sesi kurultaya yansıdı ve o aslında kazanımla sonuçlandı. Kimin kazandığının kaybettiğinin önemi olmaksızın Türkiye’de bir siyasi partinin genel başkanının çoklu yarışla değişebileceğini gösterdik. Bu bizim boyutumuzdaki partiler açısından Türkiye siyasetindeki ilk örnekti. Türkiye’nin gözünün önünde çok demokratik bir yarış oldu. Yarış günü yan yana oturduk. 2 gün sonra birbirimizin evinde kahvesini içtik. Güler yüzlü bir devir teslim yaptık ve demokrasi açısından kazanç oldu. Yüzde 100 her şey tam istediğimiz gibi oldu demek mümkün değil ama süreçten memnunum. Seçmen memnun. Örgüt memnun. Gün geçtikçe daha iyiye gitti ve şu anda son 10 güne girerken ben bir problem görmüyorum. Bazı yerde değişimi görüyoruz, bazı yerlerde görmek istediğimiz halde göremiyoruz ama çok önemli adım attığımızı biliyoruz. CHP’de tüm aday adaylıkları, hangi yöntemin tercih edileceği konusu ekrana yansıdı, tartışıldı, oylandı. Karşı çıkanların adı kayda geçti. Yüzde 95 oy çokluğu ile kabul edildi ve o yöntemler uygulandı. Partiler kademe kademe ileri gidiyorlar. Mutlaka bir gün bunlar yapılacaktı. Her adaylık ekrana yansıtıldı, adayın niye seçildiği anlatıldı. Birden çok aday kazanılacak noktadaysa içlerinden biri kadınsa kadını aday göstereceğiz. Üç erkek varsa sandık kuracağız. Bu yöntemlerin yanında, milletvekillerini illere görevlendirdik. Raporları geldi ve şu ilin şu ilçesinin şu adayı dendi. Söz isteyene soruldu, söz verildi. ‘Yöntem nedir? Anket görebilir miyim?’ Sorusu hiç yanıtsız bırakılmadı. Biz 360 bin tekil anket yaptık ve şu adayın anket sonucu göreyim deyince anket bizde göstermeyiz olmadı. İstedikleri ankete baktılar. Jammer vardı, genel sekreterimiz çıktısını getiriyordu. Herkesin memnun olduğu tercihler yapamadık. Ama örneğin Bursa’da bir Bursa masası kurduk. Milletvekilleri, PM üyeleri, il başkanı, başkan adayı. Son 3 belediyeye kadar tam mutabakatla geldiler. Son 3 belediyede herkes fikrini söyledi. Örneğin Manisa merkez ilçenin birinde 7 aday vardı 2 erkek sıyrıldı, o ön seçimde yarıştılar biri adayımız oldu. Diğer merkez ilçeden 7 adaydan 4’ü yüksekti, biri kadındı, kadını adaylaştırdık. Memnuniyet anketleri yaptık. Başkanlarımızın memnuniyeti seçildiklerin ilerisinde olanları yeniden adaylaştırdık ama 890 birime ön seçim yapabilirsin dedik. 300 birimden talep geldi ama son aşamada 199 birim ön seçim yaptı. Kadınlara ve gençlere kotayı yüzde 33 ve yüzde 20’yi pencere usulüne dönüştürdük. Yani eskiden 20 adayın 4’ü genç olacaksa 18, 19, 20, 21 oluyordu. Kota tuttu oluyordu. Şimdi ilk 5’te bir genç, ikinci 5’te bir genç. Her üçte bir kadın. Bunu yapacağımızı söylediğimiz için sonuçlar yüzde 80-90 öyle çıktı. İyi bir noktadayız ama dört dörtlük bir noktada değiliz. Bir dahaki seçimde Yılmaz Büyükerşen’in genel koordinatör olduğu CHP’nin Yerel Yönetimler Eğitim, Eşgüdüm ve Denetim Birimi, her üç ayda bir mevcut belediye başkanlarına standart bir ölçüm ve bizim tarafımızdan ölçtürülen karnelerini yollayacak. Bunların hepsi var ama son bir kez görmenin yararı yok. Üç ayda bir yollayacağız. Adaylığa doğru yürüyenler ve izin isteyip görevi bir başkasına devredecekler, gelecek sefer objektif kriterler ve yoğun ölçme değerlendirme sonucu olacak. Eğer başarabilirsek bir özel üniversite hayali var Yılmaz Hoca’nın. Bir vakıf üniversitesi kurarak çok hızlı bir şekilde bir yerel yönetimler akademisi kuracağız. Dünyayı görecekler, stajlar yapacaklar. Biz aday olmak isteyenleri de yerel yönetimler akademisinde belli programları takip etmek ve sertifika alma şartına bağlayacağız. CV’yi baştan oluşturacağız. Ama dört dörtlük değişim nerde var derseniz İzmir’de var çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca 6 kadın belediye başkanı vardı. Bu sefer seçilecek yerden 9 adayımız var. Eskiden 20 bin nüfuslu ilçelerde görev yapmış kadın adaylarımız. Şimdi İzmir’in en yüksek nüfuslu 5 ilçesinin 3’ünde kadın aday var. Karşıyaka, Konak ve Karabağlar’da kadın adaylarımız var. 30 adayın 12’si 40 yaş altı. 30 adayımız toplam 42 yabancı dil biliyor. Yani liyakat açısından, eğitim açısından, donanım açısından… İzmir bizden değişim istiyordu. CHP’nin belediye başkanlarını İç Anadolu’ya götürün ama İzmir’de seçmenin notu kıt. Beklentisi çok yüksek.

MUHALEFET SEÇMENİNİ SANDIĞA ÇEKME KONUSUNDA RİSK GÖRÜYOR MUSUNUZ?

Yani anketlere göre kalmadı öyle bir risk. Hatta çok çekişmeli giden bazı yerlerde, mesela geçen seçimde geçersiz, boş ve kullanılmayan oyların toplamı diyelim 14, ankette 11 çıkıyor bu sefer. Hani oy kullanmayacağım falan diyen. Tabi orada istem dışı kullanamamalar falan da eklenecek diyor arkadaşlar. Şu andaki anket sonuçlarında geçen yerel seçime göre daha yüksek bir katılım bekliyoruz. Çünkü birazcık bu seçimin önemi hem bizim tarafımızdan hem belediyelerimizdeki muhalif partiler tarafından farklı şekilde algılandı, algılatıldı. Yani verilen önem seçmene geçmiş durumda. O duygu geçmiş durumda. Ben o açıdan eğer anket sonuçları doğru yansıyorsa bu konuda bir düşük katılım beklemiyorum. Hatta geçen 2019’dan daha yüksek bir katılımın olmasını bekliyorum. Seçime olumsuz yansıyacak bir kırgınlığın kalmadığını partiyle ilgili yani sandıklara sahip çıkma, görev yapma falan biliyorum. Seçimden sonraki mesele kısmıyla ben meşgul değilim. Çünkü o konuda Cumhuriyet Halk Partili olanlar zaten seçime işte 10 gün kala, 3 hafta kala veya 4 hafta kala bir seçim sonrası tartışma meselesini gündeme getirmez gerçek bir partili. Ama kerameti kendinden menkul tabii bir takım arkadaşlar var. Hani troll değil ama troll refleksi gösteren birtakım arkadaşlar var partide çok kökleri olmayan, geçmişi olmayan. Ama bu süreçte işte kendine bir pozisyon bulmuş bizlere olmadık hakaretleri de o süreçlerde yapanlar, bizlere kılıç sallayıp tehdit edenler falan. O benzer arkadaşlar benzer hezeyanlar içerisinde olurlar biz onlarla meşgul değiliz, biz önümüze bakıyoruz. 31 Mart’ta en iyi sonucu almaya bakıyoruz.

31 MART’TAN SONRAKİ SÜREÇTE BİR SEÇİMLİ KURULTAYA GİDİLEBİLİR Mİ?

81 İl Başkanımızın önerisiyle, Parti Meclisimizin kararıyla biz 4-5-6-7-8 ve 9 Eylül’e bir Değişim ve Dönüşüm Kurultayı kararı aldık. O kurultay 4 Eylül günü sembolik olarak milletvekillerimiz ve parti meclisi üyelerimizle Sivas’ta olacağız Sivas Kongresi’nin olduğu yerde. Aslında kurultayımızın açılış günü ancak sembolik önemi var partimizin ilk kurultayı Sivas Kongresi kabul edildiği için. 5 Eylül’de dönüyoruz, 5 Eylül günü burada Tüzük Komisyonu’nun son toplantısı yapılacak. 6 ve 7 Eylül günleri Tüzük Kurultayı’mız var. Takvimini açıklamıştık, tabii bu kargaşa da belki unutulmuş olabilir. Nisan ayının 15’ine kadar mahallelerden, Mayıs’ın 15’ine kadar ilçelerden, Haziran’ın 15’ine kadar illerden tüzükle ilgili öneri raporları geliyor, birleştiriliyor. Dünyadaki sosyal demokrat partilerin tüzüklerini inceleyen bir ekibimiz var. Onlarda raporunu 1 Haziran’da yapıyorlar. 16 Haziran’da Tüzük Komisyonu resmi olarak 81 İl Başkanından ya resmi olarak ya kendi ya görevlendireceği birisi, meclis grubundan 3 kişi, Parti Meclisinden 2 kişi ve partinin hukukçularıyla Dil Derneği’nden bir katılımcı tüzüğü yazmaya başlayacaklar ve 15-16 Haziran’dan Eylül ayına kadar çalışmalarını tamamlayacaklar. 5 Eylül günü son toplantılarını yaparak Tüzük Komisyonu’nun Divan Başkanlığı’na sunulacak Tüzük Taslağı’nı verecekler. O tüzükte hem sayın önceki genel başkanımızın taahhütlerini, çünkü onları biz de sahiplendik. Bir kere şöyle, birincisi merkezin aday belirleme yetkisinin yasal sınırların üstüne çıkmaması lazım. Bu yüzde 15’tir. Hatta ben yüzde 10’un yeterli olacağını düşünüyorum. Kalan kısmın merkezi yönetim dışında belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Burada şüphesiz ön seçim en etkili yöntem olacak. Ama bu yüzde 90’ın diyelim ya da 85’in 75’imi olur 70’i mi olur bilmiyorum. Diğer kısımda şöyle bir şey öneriyorum. Ama bunu önermeyi Kadın Kolları’na ve Gençlik Kolları’na görev olarak verdim. Başarılı kadın kolları başkanları, başarılı gençlik kolları başkanlarının yapmış oldukları çalışmalar objektif kriterlere göre değerlendirilmeli. Örneğin Türkiye’den en başarılı 3 Kadın Kolları Başkanı, 3 Gençlik Kolları Başkanı ön seçime girmeden, merkez yoklamasına tabi olmadan doğrudan milletvekili adayı olmalı. Ama bu nedir? Üye sayısını artırmak mı? Etkinlik yapmak mı? Sosyal politika yapmak mı? Partinin genç üye sayısını artırmak mı? Objektif kriterleri Kadın Kolları ve Gençlik Kolları çalışacaklar. Cumhuriyet Halk Partisi’nin diyelim ki 100 aday belirliyorsak, 10’unu Genel Merkez belirliyorsa 10 tanesini Kadın ve Gençlik Kolları’nın başarılı yöneticilerini Meclis’e taşıyacağız. Geri kalanında işte diyelim ki yüzde 80’inde ön seçim yapacağız. Benim gönlümden geçen bu. Bu arada ön seçimde oy kullanacak üye konusunda böyle daha önce de çok tartışıldı. Belli görev ve sorumlulukları yerine getiren üyeler, aidatını ödeyen, parti içi eğitime katılmış, verilen sandık görevini yapmış diye çeşitlendirilebilir. Bunların kriterler olması gerektiğini düşünüyoruz. Yapmayı düşünüp yerel seçim gündeminde sorun yaratabileceği değerlendirildiği için 1 Nisan’a ertelediğimiz bir üye kampanyamız var. Cumhuriyet Halk Partisi üyelerini işte 1 milyon 600 binden ilk hedef 2 milyonun üzerine, ikinci hedef 3 milyonun üzerine çıkarıp ön seçimlerde mümkün olan en çok seçmenin yani en doğru fikri verecek kadar üyenin oy kullanmasını istiyoruz. Bir öneri Sivil Toplum Örgütleri, Meslek Örgütleri, Sendikaların da seçmen yoklaması gibi ön seçime dahil edilmesiyle ilgili öneriler var bakacağız. Dünyadan iyi örnekleri alacağız.

VİDEO MESELESİ NEDEN KAPANMIYOR?

Üstünlüğün Tayyip Erdoğan’da olduğu konusundaki tespiti gerçekçi bulmam. Şöyle ki; Tayyip Erdoğan bir üstünlüğü almaya çalışıyor. Ben bir buçuk ay önce meydanlara çıktım ve dedim ki Tayyip Erdoğan benimle kavga etmek istiyor. Mezhep üzerinden, etnisite üzerinden, kimlik siyaseti üzerinden ya da geçen seçimde olduğu gibi, geçen seçim yalan videolar yaptı iftiralar ve hakaretler üzerinden. Ben onunla kavga etmeye varım. Ama kavgayı emekliler için vereceğim. Emekçiler için vereceğim. Örgütlenemeyen işçiler için vereceğim. Tarım Kanunu’na göre hak ettiği yüzde 1’lik desteklemeyi alamayan çiftçiler için vereceğim. Fındık üreticisi, çay üreticisi, üzüm üreticisi, narenciye üreticisi için vereceğim. Ve ben bir mücadele vereceksem bu toplumda bu iktidarın hayat pahalılığıyla ezdikleri için vereceğim. O gün ben bunu söylediğimde aslında o güne kadar pek çok kişinin, pek çok gazetecinin Cumhuriyet Halk Partisi’ne hep telkin ettiği, aslında doğrudan reddedilmeyen ama bir türlü de uygulanmayan bir şeyi yapıyorduk biz. ‘Ekonomi konuşun kardeşim’ diyordu insanlar. ‘Tayyip Erdoğan’ın gündemine niye hapsoluyorsunuz?’ Ben ilk bunu söylediğimde meydanda Cumhuriyet Halk Partililer vardı ve Cumhuriyet Halk Partililerin içindeki emekli oranınca emekli vardı meydanda. Emeklilere dedim ki ve miting meydanları işte Tayyip Bey’in Malatya’da Samsun’da başına geleni gördünüz, Samsun’da gayet iyi bir havada bugün yağmur altında ve 6 saattir durmadan yağan yağmurda doldurduğumuz meydanın üçte birini dolduramadı Tayyip Bey. Böyle bir sorun hepimiz için vardı. Ben dedim ki emeklilere ‘Eğer bu meydanlara gelirseniz, sesime ses verirseniz, benimle mücadele ederseniz sizin hakkınızı alacağım. 31 Mart’a kadar alamazsam, 31 Mart’tan sonra bu mücadeleyi bırakmayacağım. Ama mutlaka alacağız.’ Her geçen gün yeni ayaklar eklendi ayaklarımıza. Yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerimizi. Yeni ağızlar eklendi ağzımıza ve bir anda meydanlardaki bu olağan dışı kalabalık, hatta bizim ölçme değerlendirme yapan arkadaşımızın ilk şeyini arada gösterebilirim. Şehrin adını da vererek diyor ki Burdur bize bir şey söylüyor olmalı. Yani ne oldu da bu kadar çok emekli birden meydana geldi? Ben orada fark ettikten sonra her meydanda bir emekliler elini kaldırsın dedim. Bu meydana ses duyurmak için gelen emeklileri bir görelim dedik ve Cumhuriyet Halk Partililerle tek başımıza dolduramayacağımız meydanlar, bu atmosferde Tayyip Bey’in dolduramadığı meydanlar dolmaya başladı. İlk önce memleket yüzde 4,5 büyüyor, herkesin keyfi yerinde, Özgür Efendi emeklileri kışkırtmaya çalışıyor, başka kapıya demişti. Emeklinin keyfi yerinde demişti. Biz enflasyonu tek haneli rakamlara indirdiğimizde alım gücü artacak, emekliler o zaman rahat edecek demişti. Sonra ben bir emekli kart teklifi verdirdim. Arkadaşımız kanun teklifini verdi ve elektrik, su, doğalgazda indirim ve seyyanen 7 bin 100 lira farkın yatacağı çünkü kanun yapma tekniği ile hızlı ve kolayca olabilecek şekilde, öbür türlü işte ek göstergeler bilmem neler filan. Böyle bir öneride bulundum. Yok dediler. Geçen gün Sabah gazetesi AKP’den emekli kart hazırlığı diye yayın yaptı. Bakanların dilinin altında var. AKP’nin Genel Sekreteri Fatih Bey, mutlaka genel başkanımız emeklilere müjde verecek dedi. Bugün de çıktı özel bankalara yazmışlar. İki gün içinde cevap verin. Ne kadar promosyon verebilirsiniz? İşte şimdi 3 yıllığına bile verene diyor ki bu yıl yeniden 3 yıllık ver, 2 yılı da 3’e ekleyelim, 5 yıl vermezsin diye bir çalışma yapıyorlar. Bugün çıktı dedi ki ey emekliler. Özel bankalara şart şu, 1 Nisan’dan önce yatırılacak. Ey emekliler 12 bin lira promosyon veriyor Ziraat. Oysa örnek veriyorum, Yapı Kredi 15 bin lira veriyor. Öbürü 16 bin veriyor zaten. Zaten bankanın cebinde verdiği bir şeyi 3 yıllığına geçen yıl vermiştin, bu sene bir daha ver. Süreyi 5 yıla uzatalım diyerek başkasının cebinden, bankaların cebinden seçime emeklilere bir iyileştirme yapıyor. Ama bunu bile yapsa bu yetmez ve komik bir şeydir. Emeklinin kendi hakkı olan bir şeye aracılık ediyor. Öne çekiyor belki. Ama sonuçta bir şeydir. Bir ses geliyor oradan. Şu anda gittiğim her meydanda, Afyon’da sucuk hesabı yapıyorum, Antalya’da portakal hesabı yapıyorum. Sinop’a gittiğimizde mantı hesabı yaptık. Fındık hesabı, çay hesabı yapa yapa geliyorum. O meydanlar o hesapla şunu görüyor. Örneğin en düşük emekli maaşıyla geçen sene ne kadar sucuk alıyordum, bu sene ne kadar sucuk alıyorum. Bu görünür bir şey. 2018 yılında, 2015’te söz verip, Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde emekliler emekli ikramiyesine hak kazanıp, ilk kez 2018’de ödenen bin lira ile 24 kilo dana kıyma alınıyordu, şimdi 3 bin lira ile 6 kilo dana kıyma alacaklar. 18 kilo dana kıyma kayıp. Bunun hesabı soruluyor. Bunun üzerine üstünlüğü ele geçirme meselesinde Tayyip Erdoğan ilk kez muhalefet partisine, emekli ittifakında buluştuk deyince bazı partilerin sözcüleri reaksiyon verdiler. Ben emekli, emekli, işçi, asgari ücret, alım gücü, zam ve mazot dedikçe şu anda herkes emekli konuşmaya başladı ve artık iktidar emekli konuşuyor. Tayyip Erdoğan bir muhalefet partisinin geçim sıkıntısı üzerinden ve toplumda 16,5 milyon kişiyi önce tahrik ediyor dedi, sonra daha kaba bir şey söyledi. Bir sürü şey söyledi. Hareketlenmesi ve bunun seçim açısından kaygı verici noktaya gelmesi.

14 MAYIS SEÇİMİ VE PARA SAYMA GÖRÜNTÜSÜ İDDİASI

Geçen seçimden önce o kaybın içinde hepimiz varız. Hiçbirimiz masum değiliz. Altılı Masa, etrafında dönen bir kamera ile 2 bin 300 madde mutakabat metnini 11 ay çalıştı. Biz boş tencere filan konuşmadık. Ben o süreçte sadece sosyal yardım meselesi üzerinden aile sigortasını doğru anlatalım dedim. Altın kart çabası içine girdik. Biz boş tencere filan konuşamadık. Montaj video son bir aya damgasını vurdu. O süreçle ilgili ona en sert yanıt verilmesi gerekirken, bu şöyle bir şeydir. İletişim meselesi. Bir uçağa biniyorsunuz. Kaptan bir rota belirliyor. Siz oturuyorsunuz, uçağı uçuruyor. İletişim şirketi meselesinde şöyle bir eksiğimiz vardı. Bu dönem onu yaptık. Bu dönem 20 şirkete çağrı yapıldı, 12’si katıldı, 8’ine brif verildi, 4 tanesinden konkur alındı, eleme yöntemi ile siyasi talepnamenin cevabı kampanya yapıyoruz. Biz siyasi durumu özetleyen, dünyada bu iş nasıl yapılıyor diye baktık. Mevcut siyasi durumu, olası riskleri ve hedefleri ifade eden bir kampanya talep ettik. Geçen sefer 2 yıla yakın süre kampanya vardı. Sonradan onun 2 yıldır işlediğini ve süreç içinde olduğunu görüyorduk. Önemli emek verildi. Pozitif kampanya olacak ve bir video dönüyor, insanlar CHP’yi terör örgütü ile ilişkilendiriyorlar adayımızı. Bu yalana yapmak gerekir derken, şöyle bir şey vardı. Pozitif kampanya negatif kampanyayı yener. Biz sıcak bir meltem rüzgârı ile bu kasırgayı geri püskürtürüz. Göreceksiniz, bu sonuç vermeyecek deniyordu. Sayın Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanı adayımız kampanya yönetimi ile mutabıktı ve başka çaresi yoktu. Bir kere gelmiş kampanya, böyle bir sonuç doğdu. Bizim kampanyamızda bu süreçte bu tip riskleri öngörerek, nasıl kampanya yapmamız gerektiğini uzun uzun konuştuk. Gelelim sizin söylediğiniz kısmına işin. Bugün ölçülüyor, siz diyorsunuz ya. Soruluyor bazı kanallarda. En güvendiği araştırma şirketini bağlamış soruyor. Diyor ki kim önde? İmamoğlu önde. Peki, öbürü aradan katılıyor. Yahu para sayma görüntülerinin hiç mi zararı olmadı? Çok inandıkları, güvendikleri, geçmiş seçimi tam tahmin ettiği için refere ettikleri diyor ki olmadı. Çünkü bu yalanlandı ve eski görüntü olduğu ortaya çıktı. Kimse buna inanmıyor diyor. Biz sahada ölçtürüyoruz. Ben sürekli her gün sabahleyin, ölçme ve değerlendirme birimimize ‘Bu para sayma veya bir takım olumsuz başka şeylerle ilgili negatif bir tansiyon alıyor musunuz’ diye soruyorum. Bana söyledikleri şu, ‘milletin derdi geçim, odaklandığı yer de seçim sonuçları.’ O para sayma meselelerinde, zaten şimdi esas hesap şuydu. Saygı Bey’i alır gibi alalım. Tek başına bir kişiyi koydular ekrana. Para sayma görüntülerini yayınladılar, orada ne dediler. CHP’nin il binasında çekilen görüntüdür. Kurultay süreciyle ilgilidir. Bakın şu anda Tayyip Erdoğan’ın önceden hazırlanan ve sonradan boşa düşen, tekrarlamasam mı dediği söylemlerine. Bunlar deste deste paralar, vay Ekrem filan. O görüntüyü genişletince ve gerçeğine ulaşınca görüntünün il binası satın alma için olduğu ortaya çıkıyor. Etrafındaki herkes gayet meşru bir iş yapmanın bilinciyle, orası AKP’li bir avukatın ofisi olduğu çıkıyor. Biz o AKP’li avukat hakkında suç duyurusunda bulunduk. Biz bu yapılan soruşturmanın en hızlı şekilde sonuçlanmasını istiyoruz. Tayyip Bey bu soruşturma seçime kadar bitmesin istiyor. Biz ifadeleri o yüzden hemen veriyoruz. Bu arada Canan Hanım’ın bir açıklamasını okudum. Yarın da ifade verecek. Hukuk devletlerinde bu işler böyle yürür. Psikolojik üstünlükle ilgili bir dert yok. Sokaktaki insanın böyle bir merakı yok. Seçim sonucuna etki ettiğini söyleyen bir tane araştırmacı yok. Bu konuyu kesin dille yalanlıyoruz. Biz mevzunun zaten son derece meşru olduğunu, herkesin gözü önünde görülüyor. Alıcı bana 15’ini peşin gerisini böyle verirseniz satarım, yoksa satmıyorum deyince arkadaşların yeri kaçırmamak için, Türkiye’de kim gayrimenkul alsa kuralı alıcı koyuyor.

YOZGAT’TA SEÇMENLERE PARA TELEFONU

Merzifon Belediye Başkanımız Alp Başkan önce telefonla arkadaşlara bilgi vermiş. Sonra Samsun’a geldi ve bana kayıtları dinletti. Kendisi açıklama yaptı. Merzifon’da AKP’liler aynı şekilde arıyorlar. Onlar Cumhurbaşkanı selamı demiyorlar. Merzifon AKP adayımızın selamları var. 2 bin 500 lira para yatırdık. Onu öyle ifade ediyorlar ki oradaki ifadelerde konu sanki aday kendiliğinden parayı yatırmış gibi. T.C. kimlik numaranızla PTT’den bu parayı çekebilirsiniz, seçimlerde adayımıza oy vermeyi ihmal etmeyin diye bir yaklaşım var. Alp Başkan oldukça ciddi tepki gösterdi meseleye. Hem kayıtlar var. Hem örnekler var. Bununla birlikte Türkiye’nin dört bir yanından telefon geliyor. Deniz Bey’in söylediği gibi organize bir mesele, kurumsal şekilde yönetiliyor. Aile Bakanlığı’ndan aldılar veriyi, illere ve ilçelere yolladılar. Bu talimatı verdiler. AKP örgütleri, teşkilatları bunu yapıyor. Kişisel Verileri Koruma Kanunu’na aykırı. Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nda aynı RTÜK gibi CHP’nin önerisi ile seçilmiş bir arkadaşımız var. Kendisine bu konuda bilgilendirmeyi yaptık. O bir başvuru dosyası hazırlıyor ama tabii bu geçen tekrar edilen İstanbul seçiminde şöyle bir şey yaşanmıştı. İstanbul’daki bütün psikiyatri hastalarının raporlarını aldılar. Dört bavul halinde, o bavullarla çeke çeke getirdiler, hatta Baransu’nun bavuluna benzemişti, YSK’ya verdiler. Dediler ki bunlar akıl hastası, aslında kısıtlılık başka bir şey. Yani kişinin çok ağır bir hastalığı vardır. Kendi başına karar veremiyordur. Hakim kararı ile kısıtlı ilan edilir. Vasi tayin edilir. O kişiler oy kullanamaz ama bunlar bütün psikiyatri raporlarını götürdüler. Bunların içinde kısıtlılar var dediler, olabilecek en utanç verici ve mahrem verici kişinin psikiyatri raporudur. Sağlık verisidir. Onu Deniz Bey’in söylediği gibi sosyal yardım alan kişilerin bilgilerini bir siyasi partiye verilmesi birincisi vatandaşlık hakları açısından büyük ihlaldir. Siyasi açıdan ahlaksızlıktır. Devlet ve parti ayrımının ne kadar önemli olduğunu gösteren, bir partiyi devlet partisi ya da bir devleti bir partinin devleti gibi yöneten kokuşmuş bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu uzun süredir bir partinin iktidarda kalmasının yarattığı sorunsalın ötesinde partiyi yönetenlerin devlet adamı olmak yerine bir partinin, kişinin çıkarlarını herkesin çıkarı ve hakkının üzerinde gören bir rezaletle karşı karşıyayız. Yarından itibaren suç duyurularında bulunacağız. Hazırlıkları yapıyor arkadaşlar. Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na başvuruda bulunacağız. Ama kimi kime şikâyet ediyorsunuz. İşte seçim olacak ve geçecek. Ümidimiz vatandaşın vicdanı ve ferasetidir. Biraz önce üstat söyledi. Ben oyumu satmam diyen veya bu paraya kanmam diyenler olacaktır. Ama bu parayı gerçekten adaydan geldiğini sananlar ya da Cumhurbaşkanımız yine bizi düşünüyor, bu zor günde 2 bin 500 lira ki bu para sadece 2 bin 500 lira değil Amasya, Yozgat’ta 2 bin 500 lira. Bölgeye göre bin 500 ile 3 bin 500 lira arasında değişen, Aile Bakanlığı’nın doğalgaz yardımı ya da yakacak yardımı. Bu bir yılık. Planlı bir sosyal yardım, hepimizin vergileri ile oluşan bütçeden Aile Bakanlığı’na ayrılmış, belli gelirin altında yoksulluğu tespit edilmiş vatandaşlara yapılan yakacak yardımı. Eskiden kömür parası deniyordu, şimdi doğalgaz ya da diğer yakacaklar için yapılan bin 500 lira ile 3 bin 500 lira arasında yapılan bir kışlık yardımı bugüne kadar da yapmayıp bekletmişler. Bugün yapıyorlar. Nisanın son haftasında yapıyorlar. Aslında 4 aydır bu para ödense kömür ve doğalgaz alınacak ama seçim rüşvetine çevirmişler.

İSTANBUL’DA SEÇİM GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN ENDİŞE VAR MI?

İstanbul’da sandık güvenliği sorunumuz yok. Türkiye’nin genelinde yok. Açık söyleyelim. Zaten yerel seçimler sandık güvenliği açısından genel seçimlere göre partimiz açısından daha kolay. Çünkü iddialı olduğunuz yerde örgütünüz güçlü. Örgütün dışında aday ve belediye meclis üyesi adaylarının kendileri de sahada, sandıkta, kendi organizasyonları var. Belediyeyi kazanacak kadar iddia koyduğunuz bir yerde oy çaldırmıyorsunuz. Sorun genel seçimlerde örgütünüzün olmadığı, olsa da karşı tarafın devlet gücüyle karşınızda olduğu, jandarmayı getirdiği, yolladığınız sandık görevlisini darp edip dışarı attıkları süreçler oluyor. Onları hep beraber yaşadık. İstanbul örgütü zaten kendi rüştünü geçmişte defalarca bu konuda ispatlamış bir örgüttür. Bütün hazırlıklarımız tamam. İki tane yaptığımız dijital tatbikatta tam not aldı İstanbul örgütü. Eksik olduğumuz yerlere müdahale ediyoruz, bakıyoruz diğer iller ve ilçelerde. Her şeyi yapabilirler. Bu bir hani artık tenezzül meselesini aştı. Bugün gördüğünüz sen insanların doğalgaz parasını 4 ay yatırma, beklet, seçime 1 hafta kala Cumhurbaşkanı’nın selamı ile yatır. Olacak şey değil. Her şeye tenezzül edebilirler. Ama seçim tekrarı için biliyorsunuz, çok yakın seçim sonucu, bütün sandıklara itiraz, orada bilmem ne. Sonrasında yaptıkları birtakım biliyorsunuz artık rezalete varan, utanmazlıklar vardı. Bu seçimde bizdeki anketler İstanbul seçiminin öyle geçen seçim gibi 0,1’lik farklarla değil böyle açık ve rahat, tartışmasız bir farkla. Binali Yıldırım’ın kabul edip saat 7’de seçim sonuçlarını kabul ettiği farkla seçimin sonuçlanacağını düşünüyorum.

CHP’NİN İSTANBUL’DA 14 ARTI 14 İDDİASI ve ANKARA’DAKİ DURUM

Sonuçta tek gerçek anket 31 Mart günü sandıktan çıkacak sonuç. Onun dışında söylenecek hiçbir şeyle rehavete ya da umutsuzluğa kapılmaması gerekiyor bütün adayların, bütün partilerde. Seçmene seçimin sonucu belli, sen boşuna gidip oy kullanacaksın filan denecek hali yok. Aklı ve vicdanı ile düşünecek, taşınacak, perdeyi çekecek ve orada bir karar verecek. O yüzden şimdiden yarış bitti filan dememek gerekiyor Ankara için. Genel olarak gelen haberler Ankara’da Mansur Bey’in farkı açarak bir sonuç alacağını gösteriyor. Ankara’nın kendisine böyle bir teveccüh gösterdiğini gösteriyor. Ankara’da uzun yıllardır iki belediye vardı, bu sene 3 olmuştu. Polatlı’nın partimize katılmasıyla 4 olmuştu. Şu anda 10’un üzerinde belediye alacak gibi görünüyoruz. İddiamız o yönde. Belediye meclis çoğunluğu konusunda ümitliyiz. Mansur Bey Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilir ama meclis çoğunluğu yoksa yine burnundan getirirler. Mansur Bey’in burnundan gelmesi bir şey değil. Ankaralıya istediği çok daha fazla hizmeti yapabilmesi için meclis çoğunluğuna ihtiyacı var. Bence artık yani AKP ve MHP’liler şöyle bakarsa çok doğru olur Ankara’da. Mansur Bey seçimi kazanacak diye düşünüyorlarsa gitsinler ve belediye meclisinde Mansur Bey’in birlikte çalışacağı, CHP’li belediye meclis listelerine oy versinler. Zaten o listeler yekpare CHP’lilerden oluşmuyor. Ankara’da merkez sağı, milliyetçileri yakalayan, ülkücüleri temsil eden çok önemli isimler var. Ankara’yı temsil eden listeler yaptı, Mansur Başkan, il başkanımız, ilçe örgütlerimiz. Madem Mansur Başkan’ın seçimi kazanacağını düşünüyor. AKP ve MHP’li de olsa belediye meclisinde CHP’ye oy vermek kendilerine gelecek hizmeti rahatlatıyor. Yoksa Mansur Bey biliyorsunuz ne hizmetler yapmak istiyor, belediye meclisinden kavga, dövüş, engel. Bırakın Mansur Bey belediye meclisinde hani ayağa prangalı ve elleri arkadan bağlıyken bu kadar iş yaptı. Bırakın bir 5 yıl Ankara’yı iyice uçursun. Belediye meclis çoğunluğu AKP ve MHP’li Ankaralıların da çok işine yarar. İnsanlar itiş kakış istemiyorlar. Bir de Mansur Yavaş CHP’lilere, İYİ Partilere, kendisine oy verenlere hizmet etmiyor ki bütün Ankaralılara ediyor. İstanbul’da 14 artı 14, 28 olmaz. 20 olur, 22 olur, 24 olur ama CHP belediye sayısını artıracak. Bunu görüyor ve çok istiyoruz. 20’nin altında kalmamasını ümit ediyoruz. 14 artı 14 olursa mükemmel bir şey olacak. Zaten o zaman belediye meclis çoğunluğu gelmiş olacak.

SARIYER’DE RİSK VAR MI?

Ben görmüyorum. Sarıyer’de bir hata görüyorum. Sarıyer’de maalesef hepimizin sevdiği başkanımız memnuniyet anketleri, profil çalışmaları yapıldı. Kendisine lisanımünasiple bu anlatıldı. Hatta açıklaması ertelendi, Genel Merkezde CHP yerel yönetimlerin eşgüdüm eğitim ve denetim yapacak olan ekipte Yılmaz Hoca ile birlikte, Muğla ve Tekirdağ büyükşehir başkanlarımızla birlikte görev teklif ettik. Oranın yürütme kurulları olacak, profesyonellerin ve hocaların dışında ama başkanım adaylık tercih etti ve bizi üzdü. Ama Sarıyerliler Sarıyer’in AKP’ye gitmemesi için CHP’de tercihlerini yoğunlaştıracaklar, biz sonra başkanın gönlünü tekrar alacağız inşallah.

HATAY NİYE BU KADAR GÜNDEMDE?

Hatay 6 Şubat’ta çok büyük bir yıkım yaşadı. Resmi rakamlarla Türkiye’de 52 bin kayıp var, bunun yarısı Hatay’da. Yıkılan evlerin yüzde 45’i Hatay’da. Hatta tekil konut olarak bakıldığında yüzde 50’liden fazlası yine Hatay’da. Öyle olunca bu kadar travmanın ağır olması normal. Devamında adaylaşma sürecinde biz şöyle bir kolaycılığa gitmedik. Hatay’da mevcut belediye başkanını atıyoruz ya da değiştiriyoruz desek. Biz ölçerek, araştırarak, başka alternatifler olabilir mi diye çabalayarak baktık işe. Ama süreç şu anda benim yaşadıklarımın hepsi böyle film sahnesi, şeridi gibi gözlerimizin önünden geçecek olursa 4 araştırmanın sonucunda, Sayın Başkanın bu konuda en iyi sonucu alabileceğini araştırmalar gösterdi. Son gün kendisiyle iki kez görüştük. İlçe başkanları ve ilçe adayları hep bir ağızdan başkan ile birlikte olduğunda bu seçimin alınacağını söylediler. O süreçte TİP’in adaylaştırdığı arkadaş önce İYİ Partiliydi, bize geldi büyükşehir olmazsa önce Defne, sonra Arsuz talebinde bulundu. ‘Lütfü Bey’i aday gösterirseniz Arsuz’da çok iyi geçinirim ben Lütfü Abi’yle’ deyip sonradan 6 Şubat’ın yıldönümünde protestoları organize etti, filan. Ben gözümle gördüm. Böyle bir grubu almış orada acayip bir hal içindeydi. Sonradan sonradan anladım ne olduğunu. Dedim ki bir insan bu hale niye gelsin. Canın çok yanar, üzülürsün, tepki gösterirsin. Hepsi anlaşılır. Ama birinci yıl dönümü. AKP’li bakan protesto ediliyor. Onu bile ayıpsadım ben yani. Çok haklı şekilde insanlar isyan ediyorlar ama sonuçta Sağlık Bakanı kısa bir konuşma yapmak istiyor. O protestoya oh oh iyi oldu diyemezsin. Orada yüzde 99’un yöneldiği bir şey var. Durun durun Lütfü Savaş’ı yıpratalım, şu lafı edelim, bu lafı edelim. Ekrem Bey’in etrafına 30-40 kişi yollayan, bizim peşimize takan filan. Sonradan zaten böyle hep bir şey vardı. Hep bir şey söyleniyordu. Ya bildiğiniz gibi değil. Öyle sanıldığı gibi değil. Siz onu Hataylılara sorun diyorlardı. Sonunda ortaya çıktı, bu vakitten sonra takdir bütün Hataylıların. Hatay için üzücü bir şey ama bazen eğrisi doğrusuna denk geliyor. Bazen çok acele karar vermemek, süreci yönetmek, sabırlı olmak veya böyle birazcık televizyon ekranlarından, ana haber bültenlerinden liderlere, adaylara hakaret etmekle olmuyor. Bazen işte o hakaretlere rağmen sakinliğini korumak doğru oluyor. En kolayı zaten şudur. En kötü karar kararsızlıktır. Birini seçer uygularsınız. Hatay’ın durumu öyle bir durum değildi. 3 Hatay var. Bir tanesi gerçek Hatay var. Bir tanesi Twitter’da konuşulan Hatay var. Bir tanesi İstanbul gibi büyükşehirlere yansıması olan bir kent olarak önemsenmesi gereken bir Hatay var. İstanbul’daki Hatay’ın duygu durumu Twitter’dan çok etkileniyor ama esas mesele o Hatay’a gittiğinizde başka bir şey görüyorsunuz, başka bir şey konuşuluyor. Yani böyle ne siyah ne beyaz arada bir ton var ve orada doğruyu yakalamak lazım. Partiye genel başkanı seçerken ‘o piti piti karamela sepeti tak’ deyip ben bunu yapıyorum deyip birini seçmiyorsunuz ki. Düşünecek, taşınacak, doğrusunu yapacak ve bir karar verecek. O karardan doğrusu ve yanlışı ile mesul olacak birisi. O yüzden kolay olmadı tabi. Bir sürü alternatif aradık, ölçtük ve biçtik. En sonunda doğru bir noktaya geldik.

SON ARAŞTIRMALAR NE DİYOR?

Bütün araştırmalarda Lütfü Savaş önce gerideyken farkı kapattı ve şimdi öne geçti. Bu mevzudan sonra yani Hatay’da, Hatay AKP tarafından yönetilmesin isteyen, başka alternatife yönelen, TİP’in çok değerli seçmenleri kararını, TİP doğru aday olsa ve adayının arkasında duruyor olsaydı belki TİP’e oy verecek seçmenler açısından artık bu işin iktidarın Hataylıları tehdit ettiği ve şantajda bulunduğu süreçte biz şunu söylüyoruz. Biz aday belirlerken ortaklaşamamış olabiliriz ancak Lütfü Bey adına ve partinin Genel Başkanı adına ifade ediyorum ki yönetirken ve Hatay’ı ayağa kaldırırken ortaklaşacağız. Hep birlikte Hatay’ı yöneteceğiz ve hep birlikte Hatay’ı ayağa kaldırmak için birilerinin tehdidine teslim olmadığımızı göstereceğiz. CHP’ye oy versinler Lütfü Savaş’a gösterilen tepkinin haklı kısmı varsa Lütfü Bey o özeleştirisini zaten yaptı. Ben parti olarak yapmam gereken özeleştiri varsa üstüme alıyorum. Herhalde Hatay’ı AKP’ye bırakıp bu kadar sürecin sonunda AKP’nin kazandığı sonuç hepimizi kahreder. Ayrıca çok yanlış bir mesaj olur. O yüzden Hataylıların ferasetine inanıyorum. Yapılan ölçümlerde o yönde gösteriyor. Şu anda Lütfü Bey’in, ölçümlerimizde Lütfü Bey’le helalleşme olduğunu, yerel adaylar üzerinden kenetlenme olduğunu ve birtakım ruhunun CHP ve muhalif seçmeni de ikna etmekte olduğunu görüyorum.

BÜYÜKŞEHİRLERDEKİ DURUM NASIL?

Gayet iyi. 11’i koruyacağız ve üzerine ekleyeceğiz. Ben çok yeni Genel Başkanım, insan şöyle hissediyor. O 11 taneden bir tanesini kaybetmek bir babanın evlat kaybetmesi gibi bir his yaratıyor. Şimdi ne güzel belediye bizim ve hizmet ediyorlar. Çok daha iyi işler yapacakken. Tabii şunu görüyoruz. İYİ Parti’nin ittifakından mahrumuz. Geçen seçimlerde HDP ne olursa olsun AKP’ye kaybettireceğim, onun için her şeyi yapacağım diyordu. Onun bir katkısı vardı. Şimdi birçok yerde DEM’in adayları var. İYİ Parti’nin etkili adayları var. İddia koyuyorlar. Ama bir gerçeklik var. Bu belediyelere oy veren eski ittifak ortaklarımızın seçmenleri, bizim ittifak seçmenlerimiz verdiği oya pişman olmadı ki. Mansur Bey mi pişman etti, Ekrem Bey mi pişman etti? Hangi ilde aldığımız oydan dolayı biz İYİ Parti ya da diğer ittifak ortaklarımızı, seçmeni pişman ettik. Biz ittifak kurabilmek için elimizden geleni yaptık. İşbirliği yapabilmek için yaptık. Şimdi bu noktada bir yerde CHP kaybediyor, AKP’ye bir başka parti kaybettiriyorsa ben ona bir şey demem. Ama CHP ile AKP’nin kafa kafaya yarıştığı bir yerde artık muhalefet seçmenin bu seçimde stratejik davranması çok doğrudur. Çok önemli bir seçim başarısı onların bu desteği ile gelecek. Şu anda Bursa’yı kazanıyor görünüyoruz. Mesela Balıkesir’de birkaç puan önde ölçülüyoruz. Ahmet Akın’ın durumunu hepiniz biliyorsunuz. Orada İYİ Parti’ye oy veren seçmen, geçen sefer Ahmet Akın’ın kendi elleriyle İYİ Parti’ye İYİ Parti istedi diye kazanmak olduğu seçimde Ahmet Akın ağlaya ağlaya çekildi. Ahmet Akın elleriyle verdi. Alan kişi seçimi gitti ve AKP’ye verdi. Sonra da AKP’ye transfer oldu. Şimdi de milletvekili oldu. Balıkesir’deki muhalif seçmenin milli iradesi çalındı ve AKP’ye verildi geçen seçimde. Şimdi CHP yine Ahmet Akın’ı aday gösterdi. Ahmet Akın’a sana bir borcumuz var, ödeyeceğiz demişlerdi. O borcun hani tahsilatının parti olarak peşinde değiliz ama vicdanen Balıkesir’in iyi insanları Ahmet Akın gibi iyi bir insanın hakkını versin. Hakkını teslim etsin yoksa yine AKP yönetecek. Kaybettiren olacak.

“ORDU’DA İYİ PARTİ’Yİ DESTEKLEMEYİN” AÇIKLAMASI OLDU MU?

Bugün geldiğimiz noktada İYİ Parti ama gıcıklık olsun diye diyor ama başka sebepten diyor. Ama her yerde hiçbir CHP’li adayı desteklemiyor. Ama Ordu’da İYİ Parti’nin adayı şöyle bir propaganda yapıyor. Ordu’da bizim son derece iddialı bir adayımız var ve üçlü bir yarış var. Efendim CHP’liler İYİ Parti’yi destekleyecek. Biz anlaştık. Biz de onlara filanca ilçede destek vereceğiz diye. Benim adayım, şimdi ben dün Ordu’da iftar yaptık bin kişiyle. Daha sonra ilin önünde toplanmış insanlar. Onlara gece mitingi yaptık. Adayım da diyor ki böyle bir söylenti yayıyorlar. Biz de dedik ki CHP’nin adayı var Ordu’da ve kendi adayımızı destekliyoruz.

“BALIKESİR’İ ÇEKİYORUZ, SİZ DE ORDU’YU ÇEKİN” DESELER…

İki adaya da çok ayıp olur artık. Bunun bir günü vardı. O gün 3 Mart’tı. O gün resmen çekerdik. Aday çıkmış, çalışıyor. Belli noktaya gelmiş. Bu noktadan sonra o adayın da durumunu düşünmek lazım. Bu noktadan sonra ben aman Balıkesir’de aday çekilsin demem. Balıkesir’de bir vicdani mesele var. O meseleyi seçmenin halledeceğini ümit ediyoruz. Türkiye’nin herhangi bir yerinde biz AKP ile başka birisi yarışıyor, biz kaybettiriyor pozisyonda olduğumuz yok. Ordu’da üçlü bir yarış var anketlere göre. Bu arada Denizli’de inanılmaz bir mesafe kaydetti adayımız kafa kafaya yarışıyor. Cumartesi günü memleketim Manisa ve Denizli’de. Manisa’da memleketimde yerel seçimleri alıyoruz. Öyle görünüyor. Amasya’da çok ümitliyiz. Kırıkkale’de Ahmet Önal inanılmaz iş yapıyor. Göreceksiniz o gecenin en çok konuşulan konusu olacak. Kastamonu’da Hasan Baltacı, Malatya’da Veli Ağbaba ve Adıyaman’da Abdurrahman Tutdere inanılmaz ivmeler yakalamış durumdalar. Çok iyi çalışıyorlar. Karadeniz’de inanılmaz değişim olacak. Giresun’u alıyoruz, Sinop’u tutuyoruz, Trabzon merkez ilçeyi alıyoruz, büyükşehirde farkı gitgide kapatıyoruz. İyi şeyler var. Rize Pazar’ı alıyoruz. Bir sürü diğer şeylerde ama o gece 11 belediyeyi tutabilirsek, tabii geçen seferin ittifakları ve desteklerine karşı özgücümüzle bunu yaptığımız taktirde çok büyük başarı olacak. Yeni ekleneceklerden ümitliyim. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ’da bir problem yok. Artvin’de mevcut belediye başkanımız, açıkça söyleyeyim. Memnuniyet anketi yaptık. Adayın değişmesi yönünde yüzde 77 gibi bir şey vardı. Artvinli bir milletvekilimiz var. Çok kıymet verdiğim Yunus Emre diye bir arkadaş. Telefonda bazı belediye başkanları ile ben konuştum. Samimiyetimin olduklarıyla. Sen bu anketi al, incele, sen Artvinlisin, git belediye başkanımıza. Daha 3 ay vardı. De ki sen başkanım kendiliğinden aday olma de böylelikle Demirhan Başkanımız rencide olmasın. Bizim aday yapmamız başka bir şey. Gitti ve konuştu. İlk önce ankete inanmadı. Sonra o oldu, bu oldu. Sonra birtakım açıklamalar. Partiden istifa etti ve adaylık talebimi durdurdum dedi. Bir başka partiden aday oldu. Şimdi zaten Artvin, mevcut belediye başkanının başka partiye geçmesi bizim için işleri ilk başta karamsar hale getirdi. Ama anketlere baktık, iyi yarışıyoruz. Artvin’e gittim ve Artvin’de şunu gösterdik. Partinin adı CHP, logosu altı ok. Genel Başkanı Özgür Özel, kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Adayı arkadaşımız dedik. Daha önce bizden seçilmiş birisi, şimdi şey diyor. Seçilirsem tekrar dönerim. Zaten anketlerde yüzde 8 filan alıyordu. Onu aşağıya çektikçe Artvinliler ki başkana da Artvinliler başka bir onur yaşatır. Bir gerçekten onu üzmek istememiştik. Birebir görüşmeden sonra aday olmasaydı hepimiz için en doğrusu olacaktı. Artvin gibi bir şehri AKP’ye kaybetmek ne demek? Yaptığımız miting muhteşemdi, adayımız zaten müthiş bir adayımız var. Herkesin çok sevdiği ve partinin tamamen etrafında bütünleştiği adayımız var. Bundan sonraki süreçte Artvinliler gereğini yapacak diye düşünüyoruz.

BİR DERİN DEVLET İFADESİ KULLANDINIZ…

Şunu yapıyorlar. Tayyip Erdoğan yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini kazansın diye ne yaptıysalar, sahte videoların yurtdışında üretilmesi, getirilmesi, yayılması ya da olmadık Kuzey Irak’tan olmadık açıklamaların yaptırılması, fake videoların yaptırılması çünkü şöyle bir şey var. Normalde bir demokrasi ile yönetilen, siyasi partilerin legal yarışlarla olduğu ülkede şöyle olur. Seçmenin gidip oy verirken ona devletin hiçbir kurumunun etki etmemesi lazım. Devlet tarafsızdır. Yarın devleti ben hükümet olacağım, ben yöneteceğim. Bugün TRT, 2 bin 500 dakika onları yayınlamış, 43 dakika beni yayınlamış. TRT her akşam 12-13 dakika Murat Kurum haberi yapıyor. Hamza Dağ, Altınok haberi yapıyor. Bir dakika ne Ekrem Başkanı, ne İzmir ve Ankara belediye başkan adaylarımızı vermiyor. TRT bu, hepimizin vergileri ile. TRT, müziği Barış Manço’ya ait, Ekrem Başkanın esnafa yardım edip, kepenk açtığı, Mansur Başkanın veresiye defterini kapattırdığı, İzmir’de insanların, gençlerin özgürce gitar çaldıkları, sözün mözün olmadığı, israfı bitirdik, hizmeti getirdik filan gibi laflar var ama o bile yok belki de. Şarkılarla bezenmiş bir reklam filmini yolladım. 25 gün hukuk araştırmasında dediler, AKP yolladığı gün reklamını yayına soktular. AKP’nin reklamında ezan var. AKP’nin reklamında cami, bayrak var. Yani hukuken araştırıldığında benimkinde yok. Bir günde yayına girdi. Bir yazı daha yazdık, mart ayı rezervasyonlarımız doldu diye cevap geldi. Bu TRT, devlet televizyonu. TRT kamu yayıncısı, iki siyasi parti arasında ayrım yapamaz. TRT, siyasi parti olsa, ben AKP’ye desem ki benim reklamımı internet sitene koy. Yayınlamaz. Ama TRT hepimizin kuruluşu, yayınlayacak onu. Yayınlamadı, şimdi rezervasyonlarım doldu diyor. Anadolu Ajansı haberi kaynağında sansürlüyor. Görmediğimiz yerde devletin diğer unsurları ne yapıyor acaba? Görünen yerde TRT bunu yaptıktan sonra görünmeyen yerde ne oluyor? Parti devletinin olduğu yerde derin devlet vardır. Devletin belli unsurlarının kayıt dışı, hukuk dışı iş ve işlemlere giriştiği noktada derin devlet vardır. Derin devlet varsa zaten parti devlet olur, parti devleti olmaz çünkü iktidar el değiştirmiştir, derin devlet halen orada duruyordur. Gladyosu ile bilmem nesiyle hükümete karşı bir şey yapar. 70’lerde Ecevit hükümetlerine karşı bunları yaşadık, 90’larda yaşandı. Ama derin devlet var ve iktidar da duruyorsa orada parti devleti kesin vardır.

SEÇİM SONUÇLARINA KARŞI ÖNLEM VAR MI?

Vatandaş Anadolu Ajansı’ndan elbette alınan verilerle televizyonları takip ediyor. Televizyonlar birkaç ajanstan alıyorlar. CHP olarak 4 ayrı yerden veri alıyoruz. Sandık başından alıyoruz, okul önünden alıyoruz, ıslak imzalı tutanağın Whatsapp üzerinden alıyoruz. Tutanağın bir dosyaya uzaktan ilçe başkanlığından kaydedilmesiyle alıyoruz. Sonra da bizdeki tutanak ile YSK tutanağı karşılaştırılıyor. Uyumsuzluk varsa 48 saat içinde itiraz dilekçesi üretiyoruz. O yüzden AA’nın yaptığı işlem şu oluyor. O konuda artık sandık başındaki görevlilerimiz ezberlediler mevzuyu. Tembihliler zaten. AA ne verirse versin, AKP’nin en güçlü olduğu sandıkları girerek açıklıyor. Orada yüzde 69-70’lerle çıkıp, sizi sandığa aman ya olmadı, kaybettik deyip gitmemenizi veya tutanağı teslim etmemenizi, ıslak imzanın peşini bırakmanızı bekleyecektir. Sakın bu manipülasyonlara gelmeyiniz diye söylüyoruz. Bir kez daha Türkiye’deki bütün sandıklardaki görevlilerimize AA ne derse desin siz görevinizi size verilen eğitim gereği harfiyen yapın. Islak imzalı tutanağı ilçe başkanınıza teslim etmeden evinize gitmeyin. Hukuk devletlerinde olur, TRT kanunu gereğince. Sadece bu değil yalan haberleri veriyor. Olmadık bir yalan haberi veriyor. Gerçekmiş gibi. Tekzip hakkında, düzeltme hakkında. TRT Kanununda cevap hakkı var. Bu yaptıkları uygulamalarla ilgili suç duyuruları, şikâyet hepsini yapıyoruz. Bununla ilgili maalesef, zamana yayarak, cevap vermeyerek, mahkemeler görevsizlik kararı vererek, bazen karar veriyoruz ve uygulamıyorlar. Müeyyidesi yok. Kanun koyucu TRT gibi bir kurumun bu kadar ahlaksızca yönetileceğini, bu kadar şuursuzlaşabileceklerini, bir iktidarın bu kadar pervasızca ve bu kadar tenezzül ederek davranabileceğini zamanında düşünmemiş. En son Gökhan Günaydın gitti önünde açıklama yaptı ve protesto etti filan. Daha önce Levent Gök gitmişti, TRT’ye baskı, bilmem ne yaptı filan. Yani ne yapmamızı bekliyorlar. İngiliz vatandaşları da BBC’ye para aktarmak zorundalar. Alman vatandaşları da ZDF’ye de para aktarmak zorundalar ama onlar kamu yayıncılığı yapıyor. Denetleniyorlar. TRT kamu yayıncılığı yapmaya mecbur bir kurum olduğu halde yapmıyor bunu. Kanun koyucu ve uygulayıcılar bunu yapmıyor. Burada gidip TRT’yi basıp. Bir koparın kıyamet, yarın dediğiniz kıyameti ben koparacağım. En kolayı burada mikroba hastalık yaptığından dolayı sual sormayıp, antibiyotiğe etkinliğini soruyorsunuz. Önce burada TRT’nin yaptığının kabul edilemez bir iş olduğunu, ahlaksızlık olduğunu, kanunsuzluk olduğunu, AKP’nin buna tenezzül edecek kadar alçaklaştığını söyleyelim bir.

TRT İLE İLGİLİ ANAYASA MAHKEMESİ’NE BAŞVURABİLİSİNİZ ÖNERİSİNE YANIT

Kanun çıktıktan sonra 60 gün içinde Anayasa Mahkemesine başvurabilirsiniz. O kanun çıktığında böyle kötüye kullanılacağı öngörülmediğinden ya da yapıldıysa başvuru o gün reddedildiğinden, kabul edildiyse de ona göre bir yasama faaliyeti yapıldığından şu anda kişisel başvuru hakkı dışında Anayasa Mahkemesi’ne kanun üzerinden bir başvuru imkânı yok. TRT içinde kişisel başvurular kurumsal yapılamıyor. Siz vatandaş olarak TRT’ye başvuruda bulundunuz mu AYM’ye? Muhalefet partisine, adam gitmiş. Ben olsam iktidarda kamu yayıncılığı yapan TRT’ye bunu yaptırmam. Hukuk devletlerinde bu olmaz. Burada adam orman kanunu gibi yolladığım şeyi yayınlamıyor. Ben orada gidip şiddet uygulamayacağıma göre. Bütün başvurularımı yapmışım. Şunu söyledim. TRT’ye sürprizim var dedim. Hala o sürprizi bekliyorlar. Ben yayınlanmayan reklamı fitil fitil burunlarından getireceğimi söyledim. Ne yapacağımı biliyorum, nasıl bir şey yapacağımızı biliyoruz. Ama 3-5 bin kişilik, 10 bin kişilik miting yapmakla olsaydı, yapılırdı. O mitinglerin ben gelecekte yakından takip edeceğim. CHP bir sürü miting yapacak. Yoksulluk için yapacak. Taksim’i yeniden kazanmak için de yapacak. Orada göreceğiz bakalım. Biraz böyle muhalefete saldırmanın konforundan adilane bakmak lazım.

AK PARTİ İLE DEM’İN HALA GÖRÜŞTÜKLERİNİ DÜŞÜNÜYOR MUSUNUZ?

Şimdi tabii hani ne çözülecek, nasıl çözülecek o üzerinde detaylı konuşulması gereken bir husus. Cumhuriyet Halk Partisi böyle süreçte hiç haksızlık yapmayalım. Geçtiğimiz dönem geçtiğimiz günlerde Sayın Erdoğan Doğu-Güneydoğu illerini gezdi. 34 ilde üst üste şunu söyledi dedi ki, ‘Biz geçmişte hangi demokratik açılımı yaptıysak, hangi demokratik düzenlemeleri getirdiysek bu tek parti zihniyeti -bu cümle ondan olduğu için söylüyorum- faşist CHP zihniyeti karşı çıktı hepsine’ dedi. Şimdi herhalde 9. yargı paketi konuşuluyor, hiçbir yargı paketinde hiçbir demokratik düzenlemede CHP’nin karşı çıktığını hatırlamıyorum. Son 13 yılında bizzat Meclis’teyim ve 8 yılında Grup Başkanvekili olarak. Hani Meclis’te sinek uçsa haberimiz olur. Hiçbir önergede, demokratik bir şey varsa destek olur. O zaman kimi söylüyor? Hepsine karşı çıkan MHP vardı. MHP’ye mi faşist diyor? Bir kere bunun altını çizmek lazım. Şimdi geçmiş gitmiş. DEM’in birinci parti, kendisinin ikinci parti olduğu illerde konuşma yaparken ‘CHP faşist zihniyeti demokratik düzenlemelere, yargı düzenlemelerine hep karşı’ çıktı diyor. Oysaki hepsine karşı çıkan MHP’dir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin hiç böyle bir yaklaşımı olmadı. Bir kere bunu görmek lazım. İkincisi eğer söylediği çözüm süreci ise hiç haksızlık yapmamak lazım. Dediğim o. Sayın Kılıçdaroğlu bu çözüm süreci ile ilgili adımlar atılmaya başladığında çıktı şunu söyledi, ‘ben bu işe kredi veriyorum ama şartlarım var’ dedi. Birincisi ‘partiler arası değil, parti odaklı değil, Meclis odaklı olmalı’ dedi. İkincisi ‘millete tutamayacağınız, birbirinize karşı millete izah edemeyeceğiniz ve sonra tutamayacağınız sözler vermeyin’ dedi. ‘Düzenli bilgilendirme yapın’ dedi. Kamuoyunu düzenli bilgilendirin, şeffaf olun falan. Ne kadar doğru söylediği bütün süreçte hatta o işte bu görüşmelerde o zaman bolca konuşuluyordu. Negotiation, pre-negotiation, işte müzakere öncesi görüşmeler falan. Orada hep şöyle söylenildi, ‘böyle bir süreç başarısızlıkla sonuçlanırsa çok daha çatışmalı bir süreç başlar’ deniyordu. İşte o hendek olaylarını falan hep beraber yaşadık sonra. Önce gözünün önünden geçenlere valiler ‘dokunmayın’ dedi, sonradan başka şeyler oldu. Şimdi Kemal Bey bu açıklamayı yaptığında ki ben Kemal Bey’in o tutumunun arkasındayım, kurumsal olarak arkasındayız, bir siyasetçi olarak da doğru buldum. Kredi vermek ama riskleri söylemek. Ne oldu? Sonuçta ‘al başına çal kredini’ dedi ve buraya geldik. Şimdi eğer CHP çözüm süreci denilen sürece karşı çıktı diyorsa Kemal Bey doğrusunu söyledi. Orada ‘ben kredi veririm’ dedi. Ama Kemal Bey’in uyardığı her konu sonradan başımıza bela olarak geldi. Meclis odaklı gitmemesinin ne büyük yanlışlık olduğu ortaya çıktı. O gün Meclis’te dışlananlardan biri bizsek diğeri MHP’ydi. 4 parti vardı Meclis’te. Yine o MHP ile şuanda birlikteler. O zaman nostaljik ve geriye dönük bir tanımlama ve özlem olabilir Erdoğan ile ilgili. Biz Erdoğan’ın gözü kapalı yaptığı bazı şeyleri eleştirdik, yanlış bulduk. Ama PKK silah bırakacak, Türkiye dışına çekilecek. Oralarda tutamayacağınız sözler vermeyin derken neleri kastettiğimiz belliydi. AK Parti medyası bambaşka şeylerden bahsediyordu. Ama Ahmet Türk’ün CHP bunu çözemez demesini çok ileri bir yorum olarak görüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi çok önemli sorunları hem de çok önemli iradeler ortaya koyarak çözmüş bir partidir. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi’nin kararlılığı olmasaydı Kıbrıs sorunu çözülemezdi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kararlılığı olmasaydı gencecik cumhuriyetin bu kadar önemli atılımları yapması, kültür devrimleri gerçekleştirmesi olmazdı. Türkiye’nin bütün kritik kavşaklarında Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok önemli bir rolü vardır. Ama bahsedilen mesele Erdoğan’la geçmişte kurulmuş gibi bir ilişki olursa, biz öyle bir ilişki yerine Meclis’in olduğu, bütün siyasi partilerin temsil edildiği bir sürecin işletilmesinin doğru olduğunu söyleriz. Şimdi şöyle bir şey var büyük bir sahtekârlıkla karşı karşıyayız. Bu sahtekârlığı yapanlar bu hiç utanmadan kendi seçmenlerini kandıranlar da AK Parti ile MHP. Şimdi bana bir konuda partinizle övünün derseniz işte örneğin son seçimde bütün partilerle bayramlaşabilen tek parti biziz. Oy verenlere saygımızdan parti hangi parti olursa olsun Meclis’te grubu bulunan bir siyasi partiyle bayramlaşmada, görüşmede, kongre kazandıklarında tebrik etmekte, tebrik ziyaretine gitmekte, onların bize gelmesinde beis görmeyiz. Bir sorun yok. Biz burada bayramlaşıyoruz, içeride bayramlaşıyoruz. AK Parti ile MHP efendim ‘biz HDP ile bayramlaşmayız’. İyi bayramlaşmayın. Meclis’i yönetiyor Meclis Başkanvekili herhangi bir partiden, bazen HDP’den. Ara veriyor, arkaya bizi çağırıyor. Gelenekselleştiği üzere Meclis Başkanvekilinin ısmarladığı yemekler masaya konmuş oluyor. Hele bayram dönüşü ise önce öpüşüyoruz hepimiz birbirimizle. MHP ile HDP, AK Parti ile HDP öpüşüyorlar, bayramın kutlu olsun arayamadım veya aramışsın, ulaşamadım, bayramda görüştük ama yani bunlar birbirlerini arıyorlar soruyorlar arkada el sıkışıyorlar, sarılıyorlar, öpüşüyorlar. Bir çorbaya kaşık atıyoruz, hep beraber oturuyoruz. Yemeği o hafta MHP’li Meclis Başkanvekili ise Celal Adan’sa mesela Celal Abi ısmarlıyor. Ritüel öyle yani racon öyle. HDP’li arkadaşlarımızla yemeği yiyorlar. HDP’li Meclis Başkanı ise o ısmarlıyor. Hatta bazen soruyor, ne söyleyelim, pide mi yaptıralım, çorba mı söyleyelim diye Meclis’in lokantasından. Oturuyoruz HDP’li Meclis Başkanvekilimizin ısmarladığı yemeği MHP’lisi, AKP’lisi yiyoruz, kalkınca yine el sıkışıyoruz. Kameraların önüne geçince beyefendiler HDP’ye boykot yapıyorlar. Şimdi bu riyakârlık değil de sahtekârlık değil de nedir? Ben HDP’li arkadaşları çok efendi buluyorum, bana böyle yapsalar derim ki ‘Ya daha demin benle bayramlaştın niye burada bayramlaşmıyorsun’. Neymiş onlar terör örgütünün uzantısıyla görüşmezmiş, nerede seçmenin önünde, nerede görüşüyor, arkada görüşüyor. Şimdi bunun dışında bir arka planda halen görüşme var mıdır bilmiyorum.

İYİ PARTİ DEM İLE ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE DESTEK VEREBİLİR Mİ?

Bu çok ileri bir tahmin. Benim burada dikkat etmek mecburiyetinde olduğum bir şey var. Yerel seçim gündemindeyiz. Yerel seçimde bir vatandaşın sorunları diye dile getirdiğiniz meseleler ve yerel seçim süreci partim adına iyi gidiyor. Yani sahada iyi gittiğini görüyorum. Anketlerde iyi gittiğini görüyorum. Adaylarım iyi şeyler ölçüyorlar, lehimize gidiyor. Bu hafta tam bu süreçte geçen hafta birden AK Parti bunu attı ortaya, ‘son dönemim’ dedi. Burada bırakmadı. Sonra baktık ki Bekir Bozdağ çıktılar yok bir daha şu olursa aday olabilir, bu olursa olamaz. Bizi böyle bir gündemin içine çekmek istiyorlar. Ben bu işi 10 günlüğüne yapmayayım diyorum, yani niye yapmayayım? Çünkü dakika 83, gollü geçen bir maçta 4-3 öndeyim. Ayağa garanti paslar yapmak suretiyle günlerden 31 Mart akşam 17’yi görmek istiyorum. Ondan sonra ben bir daha aday olur mu, olmaz mı, seçilir mi seçilmez mi, hangi parti ne yapar. Hepsini konuşurum. Ama şu anda yani son 7 dakikası kalmış 8 dakikası kalmış maçın iyiye gidiyor, topu karşı yarı sahada tutuyorum, ayağa pas yapıyoruz, neden şimdi durduk yerde onların hani bir penaltı atsınlar da kurtaracak mıyım ben vurursam olacak mı? O yüzden bu gündemden milletvekillerimi de belediye başkanlarımı da parti yöneticilerimi de usulüyle içinde uyardım. Bu suni gündemlere dalıp da böyle 10 gün bir maceranın içine girmeyeceğiz. Zaten 1 Nisan’da ne gündemimiz var konuşacağız bunları. 1 Nisan günü büyük bir acı reçetenin, kemer sıkmanın, sıkı para politikasının muhatabı olacak kesimler, yine toplumun eski orta direk yeni yoksulları ve derin yoksulluk çekenleri işçiler, emekçiler, esnaflar, emekliler olacak. 1 Nisan’da ne yapayım? Yarın yapacak bir şey yok. Bir gün önce yapacak bir şeyim vardı, 31 Mart’ta. Sen muhalefete güç verirsen, genel iktidarı yerelden dengelersen bir şey olabilir bu ülkede yoksa çok büyük bir felaket geliyor. Bugün Tayyip Erdoğan’ın ‘biz iktidara geldiğimizde faizler yüzde 47’ydi, nereden nereye’ dediği faizleri işte tek haneye doğru çektikleri süreçte bugün faizlerin yüzde 50 olduğu, Ecevit’ten aldığı Türkiye’den daha kötü bir noktada şu anda Türkiye’nin ekonomisi. Rezerv açısından kötü noktada, işsizlik açısından da. Enflasyon 2 katından fazla ve o günlerde enflasyon rakamları yine tartışılıyordu ama hani gerçeği yakın rakamlardı. Şu andaki gibi şaibeli değildi. Şimdi Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu diyorum. Bütün meydan güldür güldür alkışlıyor. Emekliyi üzüyor, Tayyip Erdoğan’ı üzmüyor. Ama gerçek enflasyon yüzde 120 Gıda enflasyonu Türkiye’de yüzde 76 çıktı. En yakın takipçimiz yüzde 11. Onun dışında herkesin yüzde 10’un altında gıda enflasyonu. Ama TÜİK başka bir şey yaptı ve yüzde 33 zamla emekliyi 7 bin 500’den 10 bin liraya getirdiler. O yüzden çok büyük sıkıntı var. Yapılacak iş, seçimin ertesi günü değildir. Seçimden yani 1 Nisan’ın ertesi günü değil, 1 Nisan’dan bir gün önce bir şey yapmak lazım. Seçmenin gücünü sandıkta göstermesi gerekiyor.

SİSTEM YÜZDE 51’İ ALMAK İÇİN İTTİFAK KURMAYI ZORLAYACAK…

İYİ Parti seçmeniyle seçmenimiz birbirine son derece yakın seçmenler. Özellikle Trakya’da kıyı Ege’de, Güney Anadolu’da, Antalya’da çok yakın seçmenler ve yolda benim genel başkan olarak en çok başıma gelen yakasında güneş olanlarla birbirimizi gördüğümüzde sarılıyoruz, öpüyoruz, hasret gideriyoruz. Bu seçimde bize kurşun da atsalar onu anlayışla karşılıyoruz ve canları sağ olsun diyoruz. 1 Nisan’dan sonra İYİ Parti ile yöneticileriyle kavga etmek gibi bir niyetim yok. Muhalefete muhalefet etmek iktidarın ekmeğine yağ sürer. Ben bunu Meclis tutanakları altında belki 200 kez söylemişimdir. Bazen MHP’yle HDP kavga ederken bile demişimdir. ‘Kardeşim tamam taban tabana zıt olabilirsiniz ama sizin kavganız esas bize millet muhalefet görevi vermiş, bunları rahatlatıyor. Kavga etmek doğru değil’. Ben ne MHP ile ne HDP ile ne İYİ Parti ile ne başkasıyla. Benim görevim AK Parti’ye muhalefet etmek. Muhalefete muhalefet olmaz. Ama şöyle bir şey söyleyeyim, sorunuzu doğru yerden cevaplamam gerekirse şimdi sistemdeki en büyük çarpıklık şu. Eskiden seçim yapılırdı. Bir parti tek başına iktidar olacaksa olurdu olamıyorsa 40 gün süre vardı. Koalisyon görüşmeleriyle hükümet kurulurdu. Şimdi koalisyon görüşmeleri seçim yapılmadan önce, bir seçimin ertesi günü öbür seçimin koalisyon görüşmeleri. Bizim en büyük hatamız buydu geçmişte. O gün o adayı sen yaptın işte önceki genel başkan yaptı diye değil, ilk kez deneyimlenen bir süreç. Bütün partiler seçimin ertesi günü bir sonraki seçimin koalisyon veya ittifak görüşmelerine başladılar, işte masalar kuruldu, mutabakat. Bu ne yaptı biliyor musunuz? Partileri birbirine belinden zincirle bağlanmış koşuculara çevirdi. Kimse rahat koşamadı. Herkes birbirine engel oldu. Onun yerine bence evet, ittifak gerekecekse gerekebilir. Ama ilk önce bir İYİ Parti hani kendileri diyor ya ‘müstakil ve hür iradeleriyle’ bütün partiler ve CHP, sol sosyal demokrat bir parti olarak biz kendi özgür siyasetimizi yapabilmeliyiz. Hepimiz kendimizi halka anlatmalıyız. Aramızda nezaket olmalı ama rekabet de mutlaka olmalı. Bu rekabet muhalefeti tek tipleştirmez. Bu rekabet aslında iktidardan rahatsızlık duyan seçmene seçenekler sunar ve herkes kendi kimliğiyle bir siyaset yapar. Ben de Cumhuriyet Halk Partisi’ni sol, sosyal demokrat bir parti kimliğiyle temas etmesi gereken kitlelerle sağlıklı temas ettiririm. Yoksullarla, işsizlerle, işçilerle, sendikalaşma problemiyle. Sol sosyal demokrat bir parti olarak sokaktan, eylemden, meydandan korkmadan ben kendi kimliğimle giderim. Muhafazakâr demokrat bir parti, milliyetçi demokrat bir başka parti, hem muhalefetin birçok seçeneği olur, seçmen her geçen gün birbirine benziyor. Bakın AKP’yle MHP arasında bir fark kalmamasının sebebi. AKP ile MHP de eriyor sonuçta bu seçim sonucunda göreceğiz. Bu mutlak ittifak partileri birbirine benzeştirirken herkes aman ne güzel iyi geçiniyorlar demiyor ki ondaki kusur buna da mal ediliyor, bundaki kusur ona da mal ediliyor. O yüzden benim düşüncem kendi kimliğimizle gelecek seçime doğru koşacağız. Ha sonra böyle çok spordan örnek oldu ama hani güreşçiler mindere çıkmadan önce tartılıyorlar ya seçim yaklaşırken çıkar tartılırız, kim kaç kiloymuş, görürüz. Ben 35’sem, 35’e göre otururum masaya 40’sam 40’a göre, 25’sem 25’e göre. Ama şimdiden başlayınca kimsenin tartılmaya niyeti olmuyor. Biz yola çıktık, birlikte varacağız. Seçimlere 3 ay kala mı 5 ay kala mı, bunun makulü oturur siyasette. Görürüz ve bakarız. Ben tek başıma iktidar olamıyorsam 50+1’i dediğiniz gibi bulamıyorsam diyelim ki 40’a varabildim. Bana 11, 12’yi birlikte sağlayacak bir ittifak lazım, onu ararım. Bir başkası olur, birisi kilit parti olur bilemem onu. Ama bence özgürce koşmak lazım. 1 Nisan’dan sonra böyle yeni masalar falan değil, bütün partilerle iyi ilişkiler içinde olmak, AK Parti’ye karşı siyaseten sert bir muhalefet izlemek, tavizsiz bir muhalefet izlemek ama kabalaşmadan. Siyasetin düzeyi de bence çok olumsuz bir yere geldi. Burada iktidar ve ortağının kullandığı dil de çok kötü. Bunu da onarmak için adımlar da atmak lazım. Temiz, dürüst, çalışkan, dirayetli bir muhalefet yapmak lazım.

GENEL BAŞKAN OLARAK CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞINA ‘EVET’ Mİ DERSİNİZ?

Benim çok net bir tutumum var. Bunu bütün arkadaşlarımla paylaşıyorum. Beni izleyen yatılı okul arkadaşlarım vardır. O grupla paylaşıyorum. Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı’nda Atatürk’ün partisini yeniden iktidar yapma dönemi. Benim misyonum bu. Bunu yapmak için oyunu kurallarına göre oynayıp 50+1 almamız gerekiyor ve partinin Genel Başkanı doğal Başbakan adayıdır Parlamenter Sistemin gereği. Burada 50+1’i benle alıyor olsak benle alalım. Ama eğer partinin Genel Başkanı 50+1’i almıyorsa o zaman 50+1’i alacak adayı bulacak. O adayı elbette ki öncelik kendi partisinde arayacak. Ve bunun için Genel Başkan şöyle olacak benim düşüncem. Genel Başkan bu stratejide teknik direktördür. Penaltıyı kimin atacağına karar verir. Bence bir futbol maçının en keyif ve heyecan verici kısmı penaltıyı atmak değil, penaltıyı kimin atacağına karar vermektir. Bu kararı verecek mekanizmaları doğru çalıştırmaktır. 90 dakikada takım penaltıyı kazanmış. Çekilin ben atacak diyen biri değilim. Öyle olsa gider penaltıyı kendim atarım en doğru oyuncu ben olsam. Ama en doğru oyuncuyu en doğru ölçme, değerlendirme anket üyelere sorma en doğru oyuncuya penaltıyı sen at dersin maçı kazanırsın. Tarihe Atatürk’ün partisini iktidara getirmiş. Tayyip Erdoğan’ın partisini 22-23-24-25 yıl sonra iktidardan indirmeyi başarmış Genel Başkan oldun mu, Agah Menemenoğlu’yla Abdullah Özel mezarlarında rahat uyurlar, torunlarıyla gurur duyarlar. Kendime ait en ufak bir hırsım en ufak bir ihtirasım, en ufak bir kompleksim yok ama maçı kazanma konusunda çok inançlı ve çok kararlıyız. Biraz önce yaptığım tanımlamada sahadaki oyuncularımdan doğru isim Ekrem Bey ise Ekrem Bey penaltıyı atar. Doğru isim kimse penaltıyı atar. Genel Başkan olarak adayım dediğiniz noktada bambaşka komplikasyonlar yaratıyorsunuz bu sistemde. 50+1’lik sistemde Genel Başkan teknik direktördür, doğru oyuncuyu hazırlayacak, sahaya sürecek formda tutacak, kazandıracak, işi bitirecek. Ben Atatürk’ün çok önemli bir koltuğunda oturuyorum. Atatürk’ün bir koltuğu CHP Genel Başkanlığı koltuğu, o koltuğun gereği onun partisini iktidar yapacağım. Öbür koltuğa da ben oturacağım ihtirasıyla büyük bir yanlış yapılabilir. O zaman onun hesabını veremeyiz. Ben kendi dönemimde bu koltuğun hakkını vereceğim. O koltuğa bir Cumhuriyet Halk Partili, bir Atatürkçü, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına husumet değil, minnet duyan birini oturtacağım.

AÇIKLANAN MAL VARLIKLARINA İLİŞKİN…

İsmail Saymaz sordu, tam da o sırada şey demişti ya ‘mülk Allah’ındır’ demişti. ‘Gördünüz mü, görünce ne dediniz’ dedi. ‘Allah Allah dedim’ dedim, o da onu manşet yapmış. İmrenme falan değil ama o işin sorunlu kısmı gizleme ve izah edememe yani. Gerçekten hani bu tabii 600 yeni daire falan filan bu işler de şey. Ama bir şey burada gözden kaçmasın. Bu bütün dünya GRECO kriterleri, siyasetin finansmanı bunu yani 1 Nisan’dan sonra direkt Cumhuriyet Halk Partisi olarak mal varlıklarının hem yerel yöneticilerde hem milletvekillerinde, bakanlarda kamuoyuna açık şekilde ilan edilmesinin ve düzenli olarak kamuoyunun bilgilendirmesiyle ilgili siyasetin finansmanı ve şeffaflığıyla ilgili kanun teklifini tekrar gündeme getireceğiz. Çünkü çok net şekilde ortaya çıkıyor ki yani geçmiş dönemde bu görevleri yapanlar. Yani mesela o açıklamamaktaki tereddütün ne demek olduğu ortaya çıktı. Mesela şimdi Türkiye’de bütün belediye başkanlarının mal varlıklarının şeffaf olarak ve birinci derece akrabalar dahil ilan edilmesi lazım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçilen bütün belediye başkanlarımıza bunu yaptıracağız. Buna taahhütname imzalattırdık. 1 Nisan’dan sonra bu konuda yasal teklifimizi de vereceğiz. Bakalım kim hangi gerekçeyle destekleyecek, kim desteklemeyecek göreceğiz.

MURAT KURUM GİBİ 22 MİLYONA EV ALABİLİR MİSİNİZ?

İki eczanemiz vardı. Birini yeni kapadık. 13 yıldır da milletvekilliği maaşı alıyorum. Ayrıca da bir evimizi alırken babam bize bir ev vermişti. Yani kardeşime bir tane, kendine bir tane, bir tane bize. Biz üstüne biraz koyarak bir evimizi almıştık. Yine onun üstüne koyup şimdiki evimizi aldık. Bir tane de Ankara’da, TOKİ’den milletvekillerine, parasını ödeyip 5 yılın sonunda ev alıyordu. Kızım İstanbul’u kazanınca onu satıp üstüne koymuştuk. Onları mal bildirimlerinde bildirdim. Bunun dışında mal varlığımız yok. Öyle milletvekili maaşıyla. Gerçi tabii büyükşehir milletvekilleri çok fazla harcamıyorlar. Bizim gibi illerin milletvekillerinin inanılmaz masrafları oluyor. Ne bileyim işte İstanbul milletvekillerine öyle hani memleketten hasta gelmez. Bize her Salı günü 2 otobüs gelir, yani onların ağırlanması, uğurlanması falan öyle şeydir. Ama yani milletvekili maaşıyla şey olmaz. Murat Kurum’un uzun bir milletvekilliği yok. Bir bakanlık maaşı var.

CHP’DEN 128 BİN KİŞİNİN CHP’DEN AYRILMASI İDDİASI HAKKINDA…

O yalanlandı. Öyle 128 bin kişi istifa falan yok. Kurultaydan bugüne kadar üye kazancımız var. Mesela benzer bir şeye baktığınızda 400 bin kişi AKP’den bilmem ne oluyor. Cumhuriyet Halk Partisi, ölümler vefatlar istifalardan toplamından çok fazla üye kazanan bir parti noktasında. Partiden öyle küskünler istifası yok. Sadece küskünleri değil, hiç parti üyesi olmayanları dahi burası baba ocağıdır diye çağırıyoruz. Ben her seferinde hatta partiden istifa ettiğini, edeceğini duyduğum belediye başkan adaylarını aradım, yapmayın dedim, doğru olmaz dedim. Burası baba ocağıdır dedim bu konuda. Hiçbir sıkıntımız yok ama zaten öyle bırakın 120 bin kişiyi, 128 kişi yok. Bu süreçte toplam işte olsun olsun 13, 15, 20 o kadardır yani. 128 bin falan asparagas bir haber çıktı.

DARBE ÇAĞRISI YAPTIĞINIZ YÖNÜNDE DEĞERLENDİRMELER VAR. KASTINIZ NEYDİ?

Şu anda da Twitter’da var, herkes açsın izlesin. 208 tane 40 yaş altı belediye başkan adayım var. 6 bin 200 tane 40 yaş altı belediye meclisi üyesi adayım var. 20 bin belediye meclisi üyesi adayımın 6 bin 200 küsuru 40 yaş altı. Onlarla oturmuşuz canlı yayında var diyorum ki. 15 Temmuz darbesinde o gün burada olan bendim 15 milletvekilini topladım, Meclis Başkanı’nı aradım, Meclis’i açtırdım, darbeye direndim. O sırada bize efendim Kemal Bey’e ulaşmaya çalışıyorlar, Genelkurmay’dan dedi özel kalem. Kemal Bey’in de telefon uçakta kapalıymış. Neymiş. Kemalist subaylar darbeyi destekliyor. Darbenin kimin yaptığınla ilgilenirsek darbeye karşı koyamayız. Kemalistler yapıyorsa karşısındayım, böyle söyleyin dedim. Gittik Meclis’i açtırdık, seçilmiş Meclis’in, seçilmiş parlamentonun arkasındayız, demokrasinin arkasındayız, darbenin karşısındayız. Gençlere bunu anlattım. Sonra dedim ki yarın dedim hep gece üçte olur yine gece üçte bir darbe olsa yine kalkar, yine mücadele ederim. Hatta daha fazla sokakta mücadele ederim. Gece üçte darbe desinler kim yapıyor bakmadan fırlarım ama dedim arkadaşlar deseler ki darbeyi gençler yapıyor. Bütün partilerdeki 40 yaş altı gençler darbe yapıyorlar ve siyaseti 40 yaş üstüne yasaklayacaklar. Ben o darbeye teslim olur, yatağıma geri yatarım. AK Parti’li de olsa MHP’li de olsa CHP’li de olsa bu ülkeyi 40 yaş altına bırakırsak daha iyi yönetirler dedim. Benim darbe çağrım bu. Bunu söylüyorlar. Ama yapılmış darbe ben karşı çıkmışım. Buradan bu binadan Meclis’e helikopter tacizi altında gittik. Aykut Erdoğdu kardeşim başını böyle yapmıştı. Aykut dedim, korkuyor derler gel şuradan yürü dedim. Ben sınanmışım o konuda bir kere. Sen ne konuşuyorsun? Şimdi diyor ki Özgür Özel gençlere darbe çağırısı yaptı. Ben siyaset gençleşmelidir, bütün partiler 40 yaş altıyla yönetilirse siyaset daha iyi olur dedim.

BU SEÇİMDE EMEKLİLER Mİ BELİRLEYİCİ OLACAK?

Emekliler seçimde belirleyici olacak ama gençler her zaman belirleyici. Gençler küser de sandığa gelmezlerse. Mesela yaş kırılımlarında yaz boyunca genç seçmenin çok kırgın olduğu görülüyordu. Daha soğuklardı. Gençlerin siyasete ilgisi yerel seçimlere ilgisi çok önemli. Bu ülkenin en büyük beka sorunu bence her 4 gençten üçünün bavulları kafada toplamış olması. En son yine bir ankette yüzde 68’di, bazen 70 küsur çıkıyor. Fırsatını bulursam, yurtdışına yerleşip orada kalmak isterim sorusuna evet diyor gençler, en büyük beka sorunu bu. Yani dış güçlerin, dünyanın güçlü ülkelerin Türkiye üzerinde hayal kurması değil, beka sorunu. Beka sorunu bizim gençlerin o ülkelerde hayal kurması ve bu çok kötü bir şey. O yüzden ülkeyi bu hale getirenlere ne belediyeleri bıraksınlar, ne Türkiye’yi bıraksınlar ne başka bir yere gitsinler ne sandıktan uzak dursunlar. Mutlaka oy atsınlar. Gençlerin sandığa ilgisi önemli. Hani dip dalga falan diyorlar ya bir dip dalga varsa bu. Yani ben her meydana çıktığımda bakıyorum ve meydanda öyle CHP’li işte elinde CHP bayrağı koşmuş gelmiş falan değil. Bambaşka bir emekli kitlesi görüyorum. Emekli derdimi kim dile getiriyorsa onun arkasındayım diyor. Sandıkta bunu yaparlarsa çok ölçülemez bir ilave sonuç alabiliriz diye düşünüyorum. Ben görüyorum ki bundan bir buçuk ay önce meydanda emekli oranı, toplumdaki emekli oranı kadardı. 82 milyon kişiyiz, 16 buçuk milyon emekli var. Yani 80 kişiden 16’sı 100 kişiden 20’si. Hadi öbürleri işte diyelim, yarısı emekli olsun. Ya yüzde 80’i emekli. El kaldırın diyoruz, hepsi emekli. Mesela çok sloganvari laflar söylüyorum, tamam mı? 80 desibel alkış alıyor CHP’lilerin çok hoşuna gidecek laflar söylüyorsun 80 desibel alkış alıyor maksimum. Emekliyle ilgili söylüyorsun 130 desibel alkış alıyor yani böyle acayip bir şey var, sahada tansiyon var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU’YLA GÖRÜŞÜYOR MUSUNUZ?

Görüşüyoruz. Son bir aydır tabii yüz yüze görüşme imkânı olmadı. Çünkü ben zaten Ankara’da 3 gün falan herhalde vardım son bir ayda. Ama seçimlerden hemen sonra mutlaka ziyaret ederim, değerlendirme yaparız. Sayın Genel Başkan da bu değerlendirmeyi yaptı diye ifade edeyim. Cumhuriyet Halk Partisi’nin geleneğinde önceki genel başkanların aktif olarak kampanya yürütmesi yok. Hatta kendisi şöyle bir açıklama yapmış, yani bu mevcut genel başkana ve yönetime karşı da doğru bir tutum olmaz. Ben öyle düşünmezdim mesela Ankara’da bir büyük miting yapacak olsak ki yapmamayı kararlaştırdık öyle görünüyor yani biz ilçe mitingleriyle çok iyi sonuç aldık. Ankara’da bir büyük mitinge ihtiyacımız yok diye düşünüyoruz ama bir büyük miting yapacak olsaydık arar çağırırdım. Sayın Genel Başkan takdir edip kampanyanın herhangi bir yerine katkı vermek istese şeref verir, onur verir ama daha önceki dönemlerde de hani genel başkana önceki genel başkanlara kampanyada katılmaları aktif olarak kampanya yapmaları alışık bir durum değil. Genel Başkan da bunu ifade etmiş. Ben de saygı duyuyorum ama kendisi bir katkı sağlamayı düşünse şeref duyarız. O konuda hiçbir şeyimiz olmaz yani.

Bir Yorum Yazın

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Exit mobile version