İstanbul’un kentsel tarihinde Adalar (Princes’ Islands), her daim anakaradan kopuk ancak başkentin kültürel ve ekonomik elitinin uzantısı olan bir “öteki mekan” (heterotopya) olarak var olmuştur. Bizans döneminde sürgün ve manastır hayatının merkezi olan bu coğrafya, 19. yüzyılın ikinci yarısında buharlı gemi seferlerinin (Şirket-i Hayriye) başlaması ve Tanzimat sonrası batılılaşma hareketleriyle birlikte, İmparatorluğun gayrimüslim burjuvazisinin ve Levanten nüfusunun tercih ettiği bir sayfiye alanına dönüşmüştür.
Heybeliada, bu dönüşüm sürecinde Ruhban Okulu’nun (Theological School of Halki) getirdiği entelektüel ağırlık ve doğal limanının sağladığı korunaklılık sayesinde, Büyükada’dan sonra en yoğun yerleşimin görüldüğü ada olmuştur. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında adanın sırtlarında, özellikle Hristos Tepesi’ne (İsa Tepesi) uzanan aks üzerinde inşa edilen köşkler, dönemin mimari çoğulculuğunu yansıtan bir açık hava müzesi niteliğindedir. Bu raporun odak noktası olan Mavromatis Köşkü, işte bu tarihsel ve mekânsal bağlamda, adanın en prestijli yerleşim hattı olan bugünkü Refah Şehitleri Caddesi üzerinde yükselmiştir.
Bu yapı, sadece mimari bir kabuk olarak değil, barındırdığı yaşam katmanlarıyla da incelenmeye değerdir. Bir tütün tüccarının güç gösterisinden, bir ulus-devlet kurucusunun inziva mekanına dönüşen köşk, Türkiye’nin son yüz yıllık tarihinin mikro ölçekte bir özetini sunmaktadır.
Mavromatis Köşkü’nün üzerine inşa edildiği parselin tarihçesi, İstanbul’un kentsel hafızasında travmatik bir kırılma noktası olan 1894 Büyük İstanbul Depremi ile doğrudan ilişkilidir. Yapının mimari analizine geçmeden önce, arsanın önceki katmanlarını ve “yerin hafızasını” irdelemek gerekmektedir.
Mavromatis Köşkü inşa edilmeden önce, aynı parselde Kostaki Antopulos Paşa’ya ait, dönemin geleneksel yapım teknikleriyle inşa edilmiş ahşap bir köşk bulunmaktaydı. Kostaki Antopulos Paşa, Osmanlı bürokrasisinde ve ticaret hayatında önemli bir figür olarak, adanın sosyal hiyerarşisinde üst sıralarda yer almaktaydı. Onun mülkiyetindeki bu ahşap yapı, 19. yüzyıl İstanbul sivil mimarisinin tipik özelliklerini taşımaktaydı: geniş saçaklar, ahşap kaplamalar ve muhtemelen “karnıyarık” plan tipine sahip bir iç düzen.
Ahşap, İstanbul mimarisinde hem bir gelenek hem de bir zorunluluktu; ancak aynı zamanda yangınlar ve bakımsızlık karşısında kırılgan bir malzemeydi. Antopulos Paşa’nın köşkü, bu kırılganlığın kurbanı olmuş ve 10 Temmuz 1894’te Marmara Denizi’nde meydana gelen ve adaları şiddetle sarsan deprem sırasında yıkılmıştır. Bu yıkım, sadece fiziksel bir yapının kaybı değil, aynı zamanda parselin “tabula rasa” (boş levha) haline gelerek yeni bir mimari dilin inşasına zemin hazırlaması anlamına gelmekteydi.
1894 depremi, Adalar’daki yapı stoğunun önemli ölçüde değişmesine neden olmuştur. Ahşap yapıların deprem dayanımı konusundaki tartışmalar ve yangın riski, 20. yüzyıl başında inşa edilecek yeni yapıların malzeme seçimini doğrudan etkilemiştir. Nitekim, Antopulos Köşkü’nün yıkıntıları üzerine inşa edilen Mavromatis Köşkü’nün “kargir” (yığma taş/tuğla) olarak tasarlanması tesadüf değildir. Bu tercih, mülk sahibinin güvenlik arayışının ve dönemin değişen inşaat yönetmeliklerinin bir sonucudur.
Arsanın boş kaldığı uzun bir aradan sonra, I. Dünya Savaşı’nın bitimi ve İstanbul’un işgal yılları (1918-1923) sırasında, parsel yeni bir sahibi ve yeni bir projeyle canlanmıştır.
Yapının banisi (yaptıranı), dönemin önde gelen tütün tüccarlarından Konstantin Mavromatis’tir. 1920 yılında, imparatorluğun siyasi ve ekonomik olarak en çalkantılı döneminde böylesine anıtsal bir yapı inşa ettirebilmesi, Mavromatis’in ekonomik gücünü ve sermaye birikimini göstermektedir. Tütün ticareti, o dönemde Osmanlı ekonomisinin dışa açılan en önemli kapılarından biriydi ve bu ticareti kontrol eden gayrimüslim tüccarlar, Pera ve Adalar’daki mimari üretimin ana finansörleriydi.
Mavromatis ailesinin köşk için seçtiği konum, adanın panoramik manzarasına hakim, Hristos Manastırı yolunda ve diğer önemli Rum ailelerin (Limnidis, Triandafilidis) köşklerine komşu prestijli bir noktadır. Bu seçim, ailenin adadaki sosyal ağın merkezinde yer alma arzusunu yansıtır.
1920 yılında tamamlanan Mavromatis Köşkü, mimari üslup açısından Neo-Klasik (Yeni Klasik) akımın özelliklerini taşımaktadır. Art Nouveau’nun bitkisel ve akışkan formlarının aksine, Neo-Klasisizm; simetri, düzen, matematiksel oranlar ve antik Yunan/Roma mimarisine referanslarla karakterize edilir. Bu üslup seçimi, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde, kaosun içinde bir “düzen” arayışını veya sahibinin muhafazakar/köklü bir estetik anlayışa sahip olduğunu simgeleyebilir.
Yapının dış cephesi incelendiğinde, akademik literatürde tanımlanan şu özellikler ön plana çıkmaktadır :
Köşk, bodrum kat, zemin kat, iki normal kat ve çatı katı olmak üzere çok katlı bir kurguya sahiptir. Plan şeması, dönemin “karnıyarık” plan tipinden ziyade, merkezi bir hol etrafında şekillenen batılı “villa” tipolojisine yakındır. Giriş aksı vurgulanmış, servis mekanları ile yaşam alanları (salon, yemek odası) net bir şekilde ayrıştırılmıştır. Yapının kargir olması, geniş açıklıkların geçilmesine ve yüksek tavanlı, ferah mekanların elde edilmesine olanak tanımıştır.
Mavromatis Köşkü’nü mimari tarih açısından özgün kılan en önemli detaylardan biri, teknolojik altyapısıdır. Kaynaklar, Heybeliada’nın ilk elektrik jeneratörünün bu evde kullanıldığını belirtmektedir. 1920’li yıllarda İstanbul’un merkezinde dahi elektrik şebekesinin sınırlı olduğu düşünüldüğünde, bir ada evinin kendi elektriğini üretebilmesi büyük bir lükstür.
Bu jeneratörün varlığı şu çıkarımları yapmamızı sağlar:
Konstantin Mavromatis’in mülkiyetindeki yapı, 1928 yılında el değiştirmiştir. Kayıtlar, yapının bu tarihte “Todori kızı Olga” mülkiyetine geçtiğini göstermektedir. Bu ismin Mavromatis ailesinin bir ferdi mi yoksa başka bir alıcı mı olduğu kesin olmamakla birlikte, yapının 1934 yılına kadar Rum mülkiyetinde kaldığı açıktır.
Bu dönem (1923-1934), Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarıdır ve İstanbul’un demografik yapısında önemli değişimler yaşanmaktadır. Nüfus Mübadelesi (1923) İstanbul Rumlarını kapsam dışı bıraksa da, sermayenin ve mülkiyetin Türkleşmesi süreci yavaş yavaş hissedilmektedir. Mavromatis Köşkü’nün 1934 yılında İsmet İnönü’ye satılması, bu sürecin sembolik bir örneğidir.
1934 yılı, köşkün kaderini değiştiren yıldır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı İsmet İnönü, geçirdiği rahatsızlıklar sonrasında doktorlarının tavsiyesi üzerine, havası ve suyu temiz, sakin bir dinlenme yeri arayışına girmiştir. Heybeliada, çam ormanlarının sağladığı oksijen ve şehrin gürültüsünden uzak yapısıyla ideal bir adaydı.
İsmet İnönü, Olga Hanım’ın mülkiyetinde olan bu köşkü, içindeki eşyalarla birlikte satın almıştır. Eşyalı satın alma detayı önemlidir; zira bu durum, İnönü ailesinin Mavromatis döneminden kalan mobilyaları ve dekorasyonu büyük ölçüde koruduğunu, dolayısıyla evdeki yaşanmışlığın bir süreklilik arz ettiğini gösterir. Bu satın alma, İnönü’nün Heybeliada ile kuracağı ve ömrünün sonuna kadar sürecek olan bağın başlangıcıdır.
Köşk, İnönü ailesinin mülkiyetine geçtikten kısa bir süre sonra, Cumhuriyet tarihinin en önemli anlarından birine tanıklık etmiştir. 1935 yılında, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan İsmet İnönü’yü bu evde ziyaret etmiştir.
Bu ziyaretin önemi şuradan kaynaklanır:
Mavromatis Köşkü, İnönü ailesi için bir “yazlık saray” değil, bir “aile evi” olmuştur. İsmet Paşa, siyasetin yoğun stresinden burada uzaklaşmış, okumalarını burada yapmış ve en önemlisi spora olan tutkusunu burada icra etmiştir.
Kaynaklar, İsmet İnönü’nün ilerleyen yaşına rağmen yüzme sporuna büyük bir tutkuyla bağlı olduğunu belirtmektedir. Adadaki evinde kaldığı süre boyunca yüzme dersleri almış, tekniğini geliştirmiş ve Heybeliada iskelelerinden yaptığı meşhur “çivileme” atlayışlarıyla halkın hafızasına kazınmıştır. Köşk, bu yönüyle disiplinli, sağlıklı yaşamaya önem veren ve halkın içinde yaşayan bir devlet adamı imajının sahnesidir. Mevhibe İnönü’nün ev sahipliği, çocukları Erdal, Ömer ve Özden’in büyüme anıları, köşkün duvarlarına sinmiş sivil tarih katmanlarıdır.
İsmet İnönü’nün 1973’teki vefatından sonra, köşk ailenin ortak kararıyla bir süre daha konut olarak kullanılsa da, nihayetinde yapının kurumsal bir kimlikle korunması yoluna gidilmiştir. Yapı, İnönü Vakfı mülkiyetine devredilmiş ve müze olarak halkın ziyaretine açılmıştır.
Bugün müze olarak işlev gören yapıda, ziyaretçilere sunulan deneyim iki ana eksende kurgulanmıştır:
Mavromatis Köşkü / İnönü Evi, İstanbul 5 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından tescillenmiş, 1. Grup Korunması Gerekli Kültür Varlığı statüsündedir. Yapı, Adalar’ın kültürel mirasının vazgeçilmez bir parçası olarak, düzenli restorasyon ve bakım çalışmalarıyla ayakta tutulmaktadır. Müzenin varlığı, Refah Şehitleri Caddesi’ni bir kültür aksına dönüştürmekte ve Heybeliada turizmine nitelikli bir katkı sağlamaktadır.
Heybeliada, Refah Şehitleri Caddesi No: 67 adresinde yükselen yapı, basit bir mimari eserden çok daha fazlasını ifade etmektedir.
Mavromatis Köşkü, bugün sessiz sedasız bahçesinde ziyaretçilerini ağırlarken, duvarlarında bir imparatorluğun batışını, bir cumhuriyetin doğuşunu ve bu topraklarda yaşamış insanların hikayelerini fısıldamaya devam etmektedir.
Aşağıdaki tablo, yapının tarihsel dönemlerini ve özelliklerini özetlemektedir:
| Dönem / Özellik | Detaylar | Kaynak |
| Konum | Refah Şehitleri Cad. No: 67, Heybeliada/İstanbul | |
| Önceki Yapı (19. YY) | Kostaki Antopulos Paşa Köşkü (Ahşap, 1894 Depreminde yıkıldı) | |
| Mevcut Yapı İnşası | 1920 | |
| Bani (İlk Sahip) | Konstantin Mavromatis (Tütün Tüccarı) | |
| Mimari Üslup | Neo-Klasik (Üçgen alınlıklar, pilasterler, silmeler, oeil-de-bœuf pencereler) | |
| Yapım Sistemi | Kargir (Yığma) | |
| Kat Düzeni | Bodrum + Zemin + 2 Normal Kat + Çatı Arası | |
| Teknolojik Özellik | Heybeliada’da ilk elektrik jeneratörünün kullanıldığı bina | |
| Ara Dönem Sahibi | Todori kızı Olga (1928) | |
| İnönü Ailesine Geçiş | 1934 (Eşyalı olarak satın alındı) | |
| Önemli Olay | 1935 Atatürk Ziyareti | |
| Güncel İşlev | İnönü Evi Müzesi (İnönü Vakfı Mülkiyeti) | |
| Komşu Yapılar | Limnidis Evi, Fundopulos, Halki Palas |
Bu raporda sunulan bilgiler, aşağıda belirtilen kaynaklardan derlenmiş ve analiz edilmiştir: