Kıyı Kanunu (3621 Sayılı Kanun), Türkiye’nin deniz, tabii ve suni göl, akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğindeki sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek korunması ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla 1990 yılında yürürlüğe girmiştir .
Bu kanunun temel amacı, kıyı alanlarının hem ekolojik değerlerini muhafaza etmek hem de halkın bu alanlardan serbestçe ve eşit şekilde yararlanmasını sağlamaktır . Kıyı Kanunu, sadece deniz kıyılarını değil, aynı zamanda göl ve akarsu kıyılarını da kapsamına alarak, Türkiye’nin çeşitli su kaynaklarına sahip kıyı bölgelerinin bütüncül bir şekilde yönetilmesini amaçlamaktadır . Bu yaklaşım, farklı kıyı ekosistemlerinin korunması ve sürdürülebilir kullanımı açısından büyük önem taşımaktadır.
Kıyı Kanunu’nun hukuki dayanağı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 43. maddesidir. Bu madde, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu ve deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceğini belirtmektedir.
Anayasa’nın bu hükmü, kıyıların özel mülkiyete konu olamayacağının ve kullanımında kamunun menfaatlerinin öncelikli olduğunun altını çizmektedir. Kıyı Kanunu, bu anayasal ilkeyi hayata geçirmek amacıyla çıkarılmış olup, kıyıların korunması ve kamu yararına kullanımının esaslarını detaylı bir şekilde düzenlemektedir.
Kanunun tarihsel gelişimine bakıldığında, 1984 yılında çıkarılan 3086 sayılı Kıyı Kanunu’nun bu alandaki ilk özel düzenleme olduğu görülmektedir . Ancak, bu kanun zamanla yetersiz kalmış ve 1990 yılında yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile daha kapsamlı bir düzenleme yapılmıştır. 1992 yılında yapılan değişikliklerle kanunun bazı hükümleri daha da netleştirilmiş ve güçlendirilmiştir . Bu süreç, kıyı bölgelerinin yönetimi konusundaki artan bilinç ve ihtiyaçlara paralel olarak gelişmiştir.
Kıyı Kanunu’nun doğru bir şekilde uygulanabilmesi için bazı temel tanımların ve kavramların net bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Bu tanımlar, kıyı alanlarının sınırlarının belirlenmesi ve bu alanlardaki faaliyetlerin düzenlenmesi açısından kritik öneme sahiptir .
Bu tanımlar, Kıyı Kanunu’nun uygulanmasında mekansal bir çerçeve oluşturur . Özellikle kıyı kenar çizgisi, yapılaşma ve özel mülkiyetin sınırlarını belirlediği için büyük önem taşımaktadır . Bu tanımların doğru anlaşılması, Kıyı Kanunu ve ilgili yönetmeliklerin hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması açısından hayati bir gerekliliktir .
Tablo 1: Kıyı Kanunu’nun Temel Tanımları
Terim (Türkçe ve İngilizce) | Yasal Tanım (Özet) | Kanunun Uygulanmasındaki Önemi |
---|---|---|
Kıyı Çizgisi (Coastline) | Suyun kara ile doğal temas noktası (taşkın hariç). Göllerde DSİ’nin belirlediği maksimum su kotu. | Kıyı alanının deniz/su tarafındaki sınırını belirler. |
Kıyı Kenar Çizgisi (Coastal Border Line) | Alçak-basık kıyılarda su hareketlerinin oluşturduğu alanların kara tarafındaki doğal sınırı (kumsal, kumul, vb.). | Planlama ve yapılaşma faaliyetlerinin sınırını belirler. Yapılaşma yasağı ve kısıtlamalarının uygulandığı kritik sınırdır. |
Kıyı (Coast) | Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alan. | Genellikle yapılaşmaya kapalı, kamu kullanımına açık alan. Doğal yapısının korunması esastır. |
Sahil Şeridi (Coastal Strip) | Kıyı kenar çizgisinden kara yönünde en az 100 metre genişliğindeki alan. | Yapılaşma ve diğer faaliyetler için belirli düzenlemelerin geçerli olduğu bölge. Kıyıya kademeli bir geçiş ve tampon zonu oluşturur. |
Dar Kıyı (Narrow Coast) | Kıyı kenar çizgisinin kıyı çizgisi ile çakışması durumu. | Kıyı ve sahil şeridi kavramlarının iç içe geçtiği özel durum. |
Kıyı Kanunu’ndaki bu kesin tanımlar, kanunun uygulanabilirliğini artırır ve farklı coğrafi koşullara sahip kıyı bölgelerinde tutarlı bir yaklaşım sağlar. Bu netlik, düzenleyici kurumlar, yerel yönetimler ve kıyı kullanıcıları arasındaki olası anlaşmazlıkları en aza indirmeye yardımcı olur. Kıyı ve sahil şeridi arasındaki ayrım, düzenlemelerin kademeli bir şekilde uygulanmasına olanak tanır; kıyı bölgesi en sıkı koruma altında tutulurken, sahil şeridi kontrollü gelişime izin verebilir.
Kıyı Kanunu, kıyıların yönetimi ve kullanımına ilişkin bir dizi temel ilke ve hüküm içermektedir. Bu ilkeler, kanunun ruhunu ve uygulama esaslarını belirlemektedir.
İstanbul’a yakınlığı ve kendine özgü doğal, tarihi ve kentsel yapısıyla bilinen Adalar (Prens Adaları), Kıyı Kanunu’nun uygulanması açısından özel bir konuma sahiptir . Adalar, motorlu araç trafiğine kapalı olması, elektrikli araçları ve bisikletleriyle kendine has bir yaşam tarzını sürdürmektedir . Adalar’da çok sayıda tarihi yapı ve kültürel miras bulunmaktadır . İstanbul’un önemli bir rekreasyon ve turizm merkezi olması da Adalar’ın önemini artırmaktadır . Adalar’ın bu kendine özgü yapısı, Kıyı Kanunu’nun uygulanmasında hassasiyet ve bağlamsal bir yaklaşım gerektirmektedir.
Adalar, Kasım 2021’de Cumhurbaşkanlığı kararıyla Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) ilan edilmiştir . Bu karar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na (şimdiki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı) bölge için imar planları hazırlama ve onaylama yetkisi vermiştir . ÖÇKB statüsü, genel kıyı bölgelerine kıyasla daha yüksek bir çevresel koruma seviyesi ve geliştirme projelerinin daha sıkı denetimi anlamına gelmektedir . Bu özel statü, Adalar’ın kıyı şeridindeki her türlü planlama ve yapılaşma kararında çevresel faktörlerin öncelikli olarak dikkate alınmasını gerektirir.
ÖÇKB statüsünün yanı sıra, Adalar’ın tamamı 31.03.1984 tarihli ve 234 sayılı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu kararıyla doğal, kentsel ve tarihi nitelikleriyle korunması gereken “SİT ALANLARI BÜTÜNÜ” olarak ilan edilmiştir . Bu statü, ÖÇKB kararından önce alınmış olup, Adalar’ın doğal ve kültürel mirasının korunmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır . Adalar’ın yaklaşık %65’i ormanlık alanlardan oluşmaktadır ve 6000 civarındaki yapının yaklaşık 1500’ü tescilli tarihi eserdir . Bu durum, Adalar’ın kıyılarının sadece ekolojik değeri için değil, aynı zamanda adaların benzersiz kültürel peyzajına ve mirasına katkısı nedeniyle de korunması gerektiğini göstermektedir. Adalar’ın bu çifte koruma statüsü, kıyı şeridindeki her türlü faaliyetin titizlikle değerlendirilmesini ve hem doğal hem de kültürel değerlerin korunmasını zorunlu kılmaktadır.
Adalar’da Kıyı Kanunu’nun uygulanması, adaların kendine özgü koşulları ve özel statüleri nedeniyle çeşitli zorluklar ve tartışmalar yaratmaktadır . Özellikle hazırlanan imar planlarının kıyı bölgelerine etkisi konusunda kamuoyunda tepkiler ve hukuki süreçler yaşanmıştır . Kıyıların özel mülkiyet veya ticari amaçlarla işgal edildiği yönünde iddialar da sıkça gündeme gelmektedir . Özel mülkiyetler veya işletmeler tarafından kıyı şeridinin duvarlar, çitler ve diğer engellerle çevrilerek halkın deniz erişiminin kısıtlandığına dair şikayetler bulunmaktadır . Kıyı Kanunu’nun genel ilkeleri ile Adalar’ın ÖÇKB ve tarihi/doğal sit alanı statüsünün getirdiği özel düzenlemelerin nasıl bir araya getirileceği karmaşık bir hukuki ortam yaratmaktadır .
Adalar için hazırlanan imar planlarına ilişkin olarak mahkeme tarafından yürütmeyi durdurma kararı vermiş daha sonra da iptal etmiştir. Mahkemenin bu kararında, kıyı planlamasıyla ilgili olarak Kıyı Kanunu’nun öngördüğü “Kısmi Yapılaşma Tespiti Çalışması”nın plan açıklama raporunda yer almaması önemli bir gerekçe olarak gösterilmiştir . Mahkeme ayrıca, planlarda kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında net bir belirleme yapılmadığını ve bu durumun Kıyı Kanunu’nun kıyı bölgelerine ilişkin gerekliliklerine uygun olmadığına işaret etmiştir . Bu karar, Kıyı Kanunu’nun özellikle kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi ve mevcut yapılaşmanın (“kısmi yapılaşma”) kıyı planlamasında dikkate alınması konusundaki hükümlerine uyulmasının Adalar için ne kadar kritik olduğunu göstermektedir.
“Kısmi Yapılaşma” kavramı, 11 Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış uygulama imar planlarındaki imar adalarında yer alan parsellerde, o dönemdeki plan ve mevzuata uygun olarak tamamlanmış veya en az subasman seviyesinde inşaatı tamamlanmış yapıların sayı veya taban alanı itibarıyla yüzde elliden fazla olması durumunu ifade eder . Mahkeme, imar planı davasında, Adalar’da hangi adalarda kısmi yapılaşma tespitinin bulunduğuna dair bir analizin yapılmadığını belirtmiş ve ilk 100 metrelik alanda açık alan niteliğinde olmayan ve kamu kullanımına kapalı arazilerle ilgili kullanım kararlarının alınmasının imar mevzuatına aykırı olduğunu vurgulamıştır . Adalar’daki mevcut tarihi yapılaşma dikkate alındığında, bu kavramın yeni planlama çalışmalarında nasıl ele alınması gerektiği önemli bir tartışma konusudur. Geçmişte kazanılmış hakların ve mevcut yapılaşma durumunun, Kıyı Kanunu’nun yeni düzenlemeleriyle nasıl dengeleneceği Adalar’ın gelecekteki kıyı yönetimi açısından belirleyici olacaktır.
Adalar için hazırlanan imar planları, kıyı kenar çizgisinde son bulması ve kıyı (deniz tarafı) alanlarını planlama kapsamı dışında bırakması nedeniyle eleştirilmiştir . Kıyı kenar çizgisinin bazı durumlarda kaçak dolguları ve yapıları içine alacak şekilde çizildiği yönünde endişeler dile getirilmiştir . Ayrıca, planlarda kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kaybolduğu, yani eksik bırakıldığı görülmüştür . Planların, kıyı kenar çizgisinin tam ve doğru bir şekilde belirlenmeden onaylanması, Kıyı Kanunu’nun 5. maddesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle eleştirilmiştir . Adalar’ın Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsü, kıyı alanlarının deniz deşarjları açısından da incelenmesini gerektirmekte olup, bu hususun eleştirilen planlarda yeterince dikkate alınmadığı belirtilmiştir . Adalar’daki kıyı kenar çizgisi konusundaki bu tartışmalar, kamuya ait kıyı alanları ile özel mülkiyet arasındaki sınırların belirlenmesinde yaşanan temel anlaşmazlıkları ve olası yanlış yorumlamaları ortaya koymaktadır. Kıyı kenar çizgisinin doğru ve eksiksiz bir şekilde belirlenmesi, Kıyı Kanunu’nun uygulanabilirliği ve kıyıların korunması açısından hayati öneme sahiptir.
Kıyı Kanunu’nun Adalar kıyısındaki tarihi yapılar ve kültürel miras üzerindeki etkisi de dikkate alınması gereken önemli bir konudur. Kıyı Kanunu genel olarak kıyı üzerinde yapılaşmayı yasaklasa da, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında tescil edilen yapılar korunmaktadır . Bu korunan yapıların kullanım kararları ve yapılaşma şartları, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından belirlenir ve imar planları hazırlanırken bu kararlar esas alınır . Adalar’da kıyı boyunca çok sayıda tarihi bina bulunmaktadır . Bu nedenle, Kıyı Kanunu’nun uygulanması, bu kültürel mirasın korunması ile kamu erişiminin sağlanması ve yetkisiz yeni yapılaşmaların önlenmesi arasındaki dengeyi gözetmelidir . Adalar’ın tarihi kıyı yapılarının korunması ve restore edilmesi, adaların kültürel kimliğinin ve turizm potansiyelinin sürdürülmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Adalar’da deniz ve kıyı şeridine kamu erişimi konusu da önemli bir tartışma alanıdır. Kıyı Kanunu’nun temel ilkelerinden biri olan kıyılara serbest ve eşit erişim hakkının Adalar’da yeterince sağlanamadığına dair şikayetler bulunmaktadır . Özel mülkiyetlerin ve bazı işletmelerin kıyı şeritlerini duvarlar, çitler ve dikenli tellerle çevirerek kamu erişimini engellediği iddia edilmektedir . Yerel girişimler, bu engellerin kaldırılması ve kamuya açık erişimi belirten tabelaların yerleştirilmesi yönünde çağrılar yapmaktadır . Geçmişte halkın serbestçe kullandığı bazı kıyı alanlarının özelleştirilmesi veya erişimin kısıtlanması, yerel halkın denizle olan bağını zedelediği gerekçesiyle eleştirilmektedir . Son imar planlarının da kıyıya kamu erişimini yeterince ele almadığı ve turizm odaklı gelişmeleri yerel halkın denizden yararlanma hakkının önüne geçirdiği yönünde eleştiriler mevcuttur . Kıyı Kanunu’nun temel amacı olan kıyılara serbest ve eşit erişimin Adalar’da etkin bir şekilde sağlanması, adaların sosyal ve kültürel yaşamı için hayati önem taşımaktadır.
Adalar için devam eden imar planlama çalışmaları, Kıyı Kanunu’nun adadaki uygulanabilirliği açısından kritik bir öneme sahiptir . Özellikle kıyı kenar çizgisinin tanımı ve uygulanması ile sahil şeridindeki düzenlemeler Kıyı Kanunu’nun temel odak noktalarıdır. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı, hazırlanan planların Kıyı Kanunu’nun gereklilikleriyle çeliştiği yönündeki iddiaları ve hukuki süreçleri ön plana çıkarmıştır . Adalar için gelecekteki imar planlama çalışmalarının, Kıyı Kanunu’nun hükümlerine titizlikle uyması, olası hukuki sorunların önüne geçilmesi ve adaların kıyı kaynaklarının sürdürülebilir ve adil bir şekilde kullanılmasını sağlaması gerekmektedir . İmar planlama süreci, Adalar’ın kendine özgü çevresel ve kültürel özelliklerini dikkate almalı, kamu yararını ön planda tutmalı ve Kıyı Kanunu’nun temel ilkelerini gözetmelidir.
Tablo 2: Adalar İmar Planlarına İlişkin Mahkeme Kararının Özeti
Karar Tarihi | Kararı Veren Mahkeme | Yürütmeyi Durdurma Kararının Başlıca Gerekçeleri | İlgili Kıyı Kanunu Hükümleri ve Analiz |
---|---|---|---|
12 Kasım 2024 | İstanbul 8. İdare Mahkemesi | Planlama esas ve tekniklerine aykırılık, orman alanlarıyla ilgili güncel görüş eksikliği, kıyıların planlamaya dahil edilmemesi, “Kısmi Yapılaşma Tespiti Çalışması”nın eksikliği, ulaşım sistemi ve kentsel tasarım detaylarının eksikliği, turizm taşıma kapasitesinin belirlenmemesi, atıksu arıtma tesisi ile ilgili eksiklikler, telafisi güç zararların oluşma ihtimali. | Kıyıların planlamaya dahil edilmemesi ve “Kısmi Yapılaşma Tespiti Çalışması”nın eksikliği, Kıyı Kanunu’nun kıyı bölgelerinin planlanması ve mevcut yapılaşmanın dikkate alınması zorunluluğuna aykırılık teşkil etmektedir. Mahkeme kararı, Kıyı Kanunu’nun bu hükümlerinin Adalar’ın kıyı yönetimi için ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. |
Kıyı Kanunu, Türkiye’nin kıyı bölgelerinin korunması, kamu yararına kullanılması ve sürdürülebilir yönetimi için hayati bir öneme sahiptir. Kanun, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, özel mülkiyete konu olamayacağını ve herkese eşit ve serbest erişim hakkı tanıdığını açıkça belirtmektedir. Kıyı ve sahil şeritlerindeki yapılaşma ve diğer faaliyetlere ilişkin getirilen kısıtlamalar, kıyıların doğal ve kültürel özelliklerinin korunmasını amaçlamaktadır. Kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi ve imar planlarının hazırlanması süreçleri, kıyı bölgelerindeki arazi kullanımının düzenlenmesi için zorunlu adımlardır.
Adalar’ın özel çevresel, tarihi ve kentsel yapısı, Kıyı Kanunu’nun uygulanmasında kendine özgü zorlukları ve tartışmaları beraberinde getirmektedir. Adalar’ın Özel Çevre Koruma Bölgesi ve doğal/tarihi sit alanı statüleri, kıyı yönetiminde daha hassas ve koruyucu bir yaklaşım gerektirmektedir. Son dönemde yaşanan imar planı tartışmaları ve mahkeme kararları, Kıyı Kanunu’nun Adalar’daki uygulanmasında özellikle kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, mevcut yapılaşmanın dikkate alınması ve kamu erişiminin sağlanması gibi konularda titiz davranılması gerektiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Kıyı Kanunu’nun Adalar’daki etkin ve adil bir şekilde uygulanması, adaların eşsiz kıyı şeridinin sürdürülebilir yönetimi ve korunması için hayati öneme sahiptir. Kamu yararının öncelikli tutulması, doğal ve kültürel mirasın korunması ve halkın kıyılara serbest erişiminin sağlanması, Kıyı Kanunu’nun temel amaçları doğrultusunda Adalar’ın geleceği için kritik adımlardır.