Heybeliada’nın sevilen isimlerinden Av Mustafa Lütfi Kıyıcı gündeme dair önemli bilgilerin olduğu bir yazı kaleme aldı.
İşte Mustafa Lütfi Kıyıcı’nın o yazısı;
Gene. Aziz Nesinin Koltuk isimli hikayelerinin üzerine çağrışımlar…
Bu kitaptaki hikayeler demecinden esinlenerek, anlamasını istediğim kişilerin anlayacağı şekilde, biraz kapalı bazılarına göre açık imalar içeren bir yazı paylaştım. Yazı ve ardından kızımızın babasının sert mizacına uygun bir paylaşımı sanal medyada yer alınca ortalık biraz karıştı. Baba benim elli küsur yıllık dönem arkadaşım. Elimize doğdu diyebileceğim kızı tek çocuğu. Yakın zamanda yetişkin oğlunu elim bir olay sonrası kaybetti. Onun acısı hala taze.
Yaşanan olaylardan da biliriz ki sağlam karakterli, yetenekli, makamın gerektirdiği liyakata sahip kişiye hiçbir makam ağır gelmez ve gereği, görevi ne ise onu yerine getirir. Bu her zaman böyle olmaz. Bazılarına ağır gelir. Görevle ilgili yeterli bilgisi yoktur. Bilgili deneyimli kişileri de etrafına toplama becerisi, örgütçülüğü yoktur. Daha önceki yetersiz bana göre kötü yöneticilerinin, haklarında çeşitli şaibeler olan kadrosu ile iyi şeyler yapmak gafletine düşer. Ve beklentileri karşılayamaz. Zamanla kendisini şu veya bu nedenle desteklemiş olanlarda homurtular başlar. Etrafına toplanan, makam nedeniyle sırnaşanların illaki tuzağına düşer.
Bunları genellemeler olarak, hikayelerden çıkarsamalar olarak kabul edin.
Şimdi asıl konumuza gelelim. Yaşadığımız bir toplum ve onun belli asgari kuralları, değerleri ve gerçekler var. Belediye ile ilgili yazılarım, yönetimsel eksikliklerle ilgili idi. Belediyeyi birlikte yöneteceğiz güzel söz ve ilkesine dayanılarak yapılan eleştirilerdi. Bu konularda destek verdiğim de eleştirdiğim de oldu. Bazı belediye yöneticilerini usulsüz uygulamaları nedeniyle Savcılığa şikâyet ettiğim de oldu. Parti ilçe yöneticisi de bilir; yönetim aksaklıklarıyla ilgili olarak gerektiğinde en sert eleştirileri yaparız ancak onu kimseye de yedirmeyiz, tavrına hep sadık kaldım.
Bu benim özel hayatım, kimse karışamaz diyecek kişi kamu yöneticisi değildir. Sıradan vatandaşın bu tutumu kamu yöneticisi için geçerli değildir. Olamaz. “Bir kağıt parçasına, bir imzaya bu kadar önem atfetme niye (!?) diyemez. Bir eşe “Sen de gündemini yaratabilirsin (! ?) diyerek ne anlama geldiği açık bir teklifte bulunamaz. Bunlar değer yargılarımızla, insan olmak hasletiyle bağdaşmaz. Adına seçimlere girdiği kurumun- ki oranın da üyesi olmadığını biliriz- ilkelerine zarar verici deni/düşük düşünce ve tavırlardır. Çürümüşlüktür.
Çözüm her ciddi eleştirimizden sonra muhatap olduğumuz, Ne yapayım, istifa mı edeyim ! Sözünü acilen gündeme alması ve gerçekleştirmesidir.
Bir çift söz de “Başkanımıza sahip çıkacağız!” diyen partililere. Partili olmak ilke sahibi olmaktır, ilk şartı budur. Toplumsal sorumluluğunuzu bilerek çirkinliğin arkasında durursanız, siz de, mensubu olduğunuz kurum da lekelenir. Daha güzel, daha yaşanası bir toplumu kurabilmek için kazanmak istediğiniz, vatandaşları yanınızda bulamazsınız. Toplumun değer yargılarını yok sayamazsınız. Bu gerçekleri dile getiren, yüzünüze vuran rakiplerinizin karşısında tutunamazsınız. Bu toplumsal terazi bu sıkleti, bu yükü çekmez.
Çare, bir an önce istifa etmesi ve kafasına göre, kişiliğine göre neyi yakıştırıyorsa, bu benim özelim sözünden ne anlıyorsa onu özgürce yaşamasıdır. Ama şimdiki öncelik, kamusal görevinden istifa etmesidir. Yoksa birileri çıkar ve ;”NE ÖZELİ! GENEL GENEL!” demesinin önüne kimse geçemez. Görüntüde bağlı göründüğü siyasal kurum da zor durumda kalır.
Mustafa Lütfi Kıyıcı