Lev Troçki, Sovyetler Birliği’nde Bolşevik Devrimi’nin önde gelen liderlerinden biri olmasına rağmen, Joseph Stalin ile arasındaki güç mücadelesi sonucunda 1929 yılında Sovyetler Birliği’nden sürgüne gönderildi. Troçki’nin sürgün hayatı, yaklaşık 11 yıl süren zorlu bir dönemdi ve dünya çapında farklı ülkelerde geçti. Bu süreç, hem siyasi faaliyetlerini sürdürmesi hem de kişisel güvenliğini sağlamak için büyük zorluklarla doluydu. İşte Troçki’nin sürgün hayatının özeti:
- Sürgünün Başlangıcı (1929)
Troçki, Stalin’in liderliğindeki Komünist Parti tarafından “karşı-devrimci” ilan edilerek partiden ihraç edildi ve 1929’da Alma-Ata’ya (bugünkü Kazakistan) sürüldü.
Ancak buradaki sürgün de kısa sürdü; 1929 sonunda Sovyetler Birliği’nden tamamen çıkarıldı.
- Türkiye’de Sürgün (1929–1933)
Troçki, Türkiye’ye, özellikle İstanbul’a yakın Büyükada‘ya geldi. Mustafa Kemal Atatürk’ün hükümeti, Troçki’ye sığınma hakkı tanıdı, ancak sıkı bir gözetim altında tutuldu.
Büyükada’daki evinde, siyasi yazılar yazmaya ve Dördüncü Enternasyonal gibi yeni Marksist hareketler kurmaya devam etti. Bu dönemde, Stalin rejiminden gelen tehditlerle karşı karşıya kaldı ve hayatı için endişe duydu.
Türkiye’de geçirdiği yıllar, hem fiziksel izolasyon hem de siyasi üretkenlik açısından karmaşık bir dönemdi. Ancak, komünist hareket içindeki düşmanları ve Stalin yanlılarının baskıları nedeniyle huzursuz bir yaşam sürüyordu.
- Fransa, Norveç ve Meksika’daki Sürgün Yılları (1933–1940)
1933’te Türkiye’den ayrılan Troçki, önce Fransa’ya gitti, ancak burada da komünist grupların baskıları ve hükümetin kısıtlamaları nedeniyle huzur bulamadı.
1935’te Norveç’e geçti, ancak burada da siyasi faaliyetleri nedeniyle tartışmalara yol açtı ve sonunda 1937’de Norveç’ten çıkarılma kararıyla karşılaştı.
Nihayetinde 1937’de Meksika’ya davet edildi ve burada sanatçı Diego Rivera ve eşi Frida Kahlo’nun evinde kaldı. Meksika, Troçki’nin sürgün hayatının son durağı oldu. Burada, siyasi yazılar yazmaya devam etti ve Stalin rejimine karşı mücadelesini sürdürdü. Ancak Meksika’da da hayatı tehdit altındaydı.
- Suikast ve Ölüm (1940)
Troçki, Stalin’in emriyle gönderilen bir suikastçı, Ramon Mercader, tarafından 20 Ağustos 1940’ta Meksika’daki evinde baltayla öldürüldü. Bu suikast, Stalin rejiminin Troçki’ye yönelik uzun süreli düşmanlığının doruk noktasıydı.
Ölümünden önce, Troçki sürgün hayatında sürekli bir hedef olarak yaşadı; hem fiziksel hem de siyasi olarak baskı altında tutuldu.
Troçki’nin Sürgün Hayatının Özellikleri
Siyasi Faaliyetler: Sürgünde olmasına rağmen, Troçki kitaplar yazdı, makaleler yayımladı ve Dördüncü Enternasyonal’i kurarak komünist hareket üzerinde etkisini sürdürmeye çalıştı. En bilinen eserlerinden İhanete Uğrayan Devrim ve Tarih ve Devrim bu dönemde yazıldı.
Güvenlik Sorunları: Stalin’in ajanları tarafından sürekli takip edildi ve birkaç kez suikast girişimine maruz kaldı. Bu, sürgün hayatının en büyük zorluklarından biriydi.
Kültürel ve Sosyal Etkileşim: Özellikle Meksika’da, sanatçılar ve entelektüellerle yakın ilişkiler kurdu, ancak yine de yalnız ve tehdit altındaki bir yaşam sürdürdü.
Troçki’nin sürgün hayatı, aynı zamanda 20. yüzyıl komünist hareketinin ve Stalin-Troçki çatışmasının sembolik bir yansımasıydı. Sürgününün her aşaması, siyasi ideallerine bağlılığını ve aynı zamanda fiziksel ve psikolojik zorluklarla mücadelesini gözler önüne seriyor. 24 Şubat 2025 itibarıyla, Troçki’nin bu dönemi tarihçiler tarafından hala yoğun bir şekilde inceleniyor ve modern politik düşünceye etkileri tartışılıyor.