Son günlerde Türk hava sahasında yaşanan iki ayrı insansız hava aracı (İHA/SİHA) vakası, salt teknik arıza ya da tesadüf açıklamalarının ötesinde, daha dikkatli bir okuma gerektiriyor.
Önce menşei belirsiz bir (S)İHA’nın Türk hava sahasına girmesi ve NATO/Milli görevdeki bir F-16 tarafından angajman kuralları çerçevesinde düşürülmesi yaşandı. Bu olay, Türkiye’nin hava sahası ihlallerine karşı takip–teşhis–karar–vuruş zincirini etkin biçimde işlettiğini göstermesi bakımından kendi başına kapalı ve olağan bir savunma refleksi olarak değerlendirilebilir.
Ancak hemen ardından İzmit’te bir Rus yapımı Orlan-10 İHA’nın bulunması, tabloyu değiştirdi.
Orlan-10, sıradan bir keşif platformu değildir. Elektronik harp, sinyal istihbaratı, radar ve hava savunma sistemlerinin tepkilerini ölçmeye dönük kabiliyetleriyle bilinir. İstanbul’a ve kritik sanayi-lojistik altyapıya bu denli yakın bir noktada ortaya çıkması, “kontrolden çıkma” ihtimalini zayıflatmaktadır. Zamanlama ve coğrafya birlikte okunduğunda, bu durumun çok katmanlı bir yoklama niteliği taşıdığı söylenebilir. Bu gelişmeler birkaç senaryo etrafında değerlendirilebilir:
Genel Resim Ne Söylüyor?
Ortada Türkiye’ye yönelik doğrudan bir saldırı yok. Ancak Türkiye’nin karar alma refleksi, siyasi söylem ile askerî kapasite arasındaki uyum ve kriz eşiği sahadan gözlemleniyor olabilir. Asıl mesele failden ziyade, Türkiye’nin hangi eksene itilmek istendiğidir.
Bu tür olaylar tekil kalırsa yönetilebilir; ancak seri ve çeşitlenen bir hâl alırsa, Türkiye’yi Karadeniz merkezli daha geniş bir jeopolitik gerilimin içine çekmeyi hedefleyen bir sürecin parçası hâline gelebilir.
Yaşananlar ne basit bir tesadüf ne de bir savaşın başlangıcıdır. Daha çok, Türkiye’nin stratejik sinir uçlarına yapılan kontrollü bir temas olarak okunmalıdır. Bu temaslara verilen her tepki, bir sonraki adımın çerçevesini belirleyecektir.
Bu nedenle asıl kritik unsur tehdidin kendisinden çok, verilen refleksin stratejik hafızaya nasıl kaydedildiğidir. Türkiye açısından mesele taraf olmak değil; yangına itilmek istendiğini fark ederek, ulusal çıkar merkezli stratejik özerkliğini korumaktır.