Türkiye’nin kültür, sanat, bilim ve turizm merkezlerinden biri olan Kayseri, tarihin en eski zamanlarından beri pek çok uygarlığa beşiklik etmiş ve her dönemde önemini korumuştur.
Şehrin en eski adı olan Mazaka, Roma devrine kadar devam etmiş; Roma devrinde şehre imparator şehri anlamında Kaisareia adı verilmiş; bu isim Araplarca Kaysariya şeklinde kullanılmıştır. Türkler Anadolu’yu fethettikten sonra Şehre Kayseriye adını vermişler ve bu ad, Cumhuriyet dönemiyle birlikte Kayseri şeklini almıştır.
Kayseri, her köşesi değişik uygarlıkların kalıntılarının birbiriyle kucaklaştığı Anadolu’nun en köklü ve en eski yerleşim alanlarından biridir.
Doğu tarihçilerine göre ; Orta Anadolu’ya yayılmaya başlayan Türkler Afşin Bey komutasında, 1067 tarihlerinde Kayseri’yi fethettiler. Kayseri ili, Milli Mücadele Dönemi’nde Develi’ye bağlı Taşçı (Bakırdağ) Bucağı dışında işgal görmemiştir. Fransızlar’ın koruması altındaki ayrılıkçı Ermeni’lerce gerçekleştirilen Bakırdağ işgali de bölgeyi etkileme olanağı bulmadan, kısa süre içinde son bulmuştur.
Kayseri, Cumhuriyetle birlikte 1924 Anayasası gereği vilayet oldu. Merkezdeki Fonksiyonel Farklılaşmalar, Yapısal Değişim Ve Mekansal Kaynaklar 1950-1960 arasında özel sektör tarafından bir çok sanayi tesisinin temelinin atıldığını ve faaliyete geçtiğini görüyoruz. Özel sektör tarafından 1950’lerin başında kurulan büyük ölçekli Birlik Mensucat Fabrikası ile Orta Anadolu Mensucat Fabrikası ve yarı kamu nitelikli Şeker Fabrikası (1955) bu dönemin önemli eserleridir. 1950’den sonra Kayseri sanayisinde özel sektörün ağırlığı giderek artı. 2000’li yılların başında Kayseri sanayisi iç ve dış piyasalara açıldıkça markalaşma olgusunun da gündeme geldiğini görmekteyiz. Kayseri, sürekli “girişimci” yetiştiren bir ildir ve bu özelliği ile de başta geliyor.