Kayalık kıyılardaki renk cümbüşünün aksine, Adalar denizinin derinlere uzanan düzlüklerine genelde tek bir renk hakimdir.
Kayalıktan gri bir çölü andıran kumluğa geçiş, kimi yerde aniden, kimi yerde kademeli olarak gerçekleşir. Adalar denizinin zümrüt yeşili sularına balıklama dalan duvarların bulunduğu Sivri’nin, Yassı’nın ve Balıkçı Adası’nın güney kıyılarında, kayalık ve kumluk arasındaki sınır kalemle çizilmiş gibi belirgindir. Sert ya da yumuşak zeminlerde yaşamaya uyum sağlamış olan türler birbirlerinin yaşam alanlarına genellikle girmediklerinden, bu bölgelerde iki farklı dünyanın canlıları arasında net bir farklılaşma görebilirsiniz. Dil balıkları, vatozlar, üzgün balıkları, kırlangıç balıkları gibi yumuşak zeminlerde yaşamaya uyum sağlamış olan balık türleri duvarın dibine kadar gelir ama daha ileriye gidemezler.
Zeminin eğimle derinleştiği yerlerde kaya ve kum arasındaki sınır belli belirsiz bir geçiş bölgesine dönüşür, hatta tamamen silinir gider. Kayaların önce küçük kayalara, sonra daha küçük kayalara, giderek küçülen taşlara dönüştüğü, nispeten yumuşak bir eğimle derinleşen kıyılarda, kıyıyla kumun arasında iki farklı dünyadan gelen yaşamların karşılaştığı, hatta kalıcı yerleşmelere sahne olan tampon bir bölge oluşur. Prens Adaları’nın derinlerinde böyle tampon bölgeler yaygın olmakla birlikte, hiçbiri Kalpazankaya’nın görkemini sunmaz dalgıçlara.
Burgazada’nın güneyindeki heybetli kaya parçası ve onu kuşatan daha küçük kaya parçaları küçüle küçüle irili ufaklı taşlara dönüşürken, yaklaşık 30 m derinde Kalpazankaya’nın cüssesinden eser kalmaz. Taşlar küçüldükçe araları açılır ve ortaya kumla çamurla dolmaya uygun cepler çıkar. Sığlıktaki alg örtüsü derinde de devam eder; kara midyeler bile bu seyrek taşlıkta boş buldukları yüzeylere tutunmuşlardır. Yüzeye yakın kayalardaki tutunucu canlı yerleşimleri, gelişigüzel atılmış gibi duran taşların üzerinde cılızlaşarak bile olsa devam eder. Seyrek taşlık, Kalpazankaya’nın kumluktaki ileri karakollarıdır. Kaya duvarındaki iskorpiti uzaktan seyreden dilbalığı, tampon bölgede uzak akrabasıyla gözgöze gelir. Kalpazankaya’da buluşanlar sadece iskorpit ve dilbalığı değildir. Sagartia anemonu deniz kalemi (Veretillum cynomorium) ile burada karşılaşır. Yılanyıldızlarının (Ophiuroidea) ince uzun kolları kayayla kumu, iki tarafı da kucaklayan bir sahiplenmeyle örter. Kum yatağında uyuyan vatoz balığı bile bazı geceler beslenmek için kayalığın yolunu tutar. Kumluk ıssız bir çöl olmadığını kanıtlamak ister gibi elçiler gönderir kayalığın sakinlerine. Elçilerin taşıdığı mesaj hep aynıdır: kumun altı da üstü de boş değil.
Hakan Kabasakal’ın Adalarımızdaki sualtı izlenimleri…