SAKA….

SAKA….
Yayınlama: 12.11.2025
A+
A-

Çocukluğumda öğrendiğim bir kelimeydi Saka kelimesi. Ada’da evlerde su yoktu. Adadaki su kaynaklarından, çeşmelerden suyu tenekelere koyup, eşeğine yükleyen, sonra evlere dağıtan adama Saka deniyordu.O zaman çok yaşlı(50 yaşında filan olmalıydı),Serdar amca ile Adem amca vardı, biz adını söylemez, Saka amca derdik onlara

Diğeri ise Saka kuşuydu. ilk kez bir berberin dükkanında kafes içinde görmüştüm saka kuşunu. Çok güzel öterdi.

Bu gün onu anlatacağım size.

Eylülün son günleri, 60’ların sonuna doğru sahildeki kahvede Todori ileTanaş konuşuyor;

Duydun mu, dün öğleyin geldi Atina’dan İstavro! dedi Tanaş.

Hoş gelmiş, çıkar biraz sonra ortaya! dedi Todori.

Ben konuştum, gelirken 50 çubuk Ökse de getirmiş yanında! dedi.

Ökse, 50-70 cm boylarında üzeri reçine gibi yapışkan bir madde kaplı, galeteden biraz daha kalın, ökse otu ile bazı ağaç kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilen, yapışkan reçinenin sürülmüş olduğu çubuk.

Tasuli yanaştı onlara, o da duymuş konuşulanları.

Ben konuştum İstavro’yla, yarın gideriz dedi! Saka avına. Berberin de, marangozun da kafesleri var, belki ikisini de alırız yarın! dedi.

Akşam onlara işten gelen Panayot ile piç Niko’da katıldı.Hava uygun, sürüler geçiyor Adaların üzerinden.Geçen gün yüzden çok yakalamışlar Burgazada’da dedi Panayot.

İstavro’nun ökse getirdiği çabuk duyuldu Adada. Aziz ağabey ile Dündar ağabeyler de Ertuğrul’un kahvesinde İstavro’yu yakalamışlar, aralarında plan yapıyorlar.

Ertesi sabah poğaçasını alan Niko’nun kahvesinde kahvaltı yaparken toplanmaya başladılar. Birbirlerinin bebekliklerini bilen yakın yaşlarda Adalılar denize, balığa gider gibi yine hep beraber yapacaklarının planlarını yapıyorlardı. Berber ile marangoz gazete kağıdına sardıkları kafeslerindeki Saka kuşlarını getirmişlerdi. Biraz daha mavra yapıp, öğle saatinde yola koyuldular.

Panayot karısından izin alamamış! dedi Tasuli gülerek. Ökseleri koyacakları yerleri biliyorlardı. Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesinin üst taraflarındaki çamlık alan tam göç yolu üzerindeydi. Etrafta pek kimse yoktu. Lisenin öğle tatili bitmiş, herkes sınıflarına girmişti.9 arkadaş çamlık alana vardığında önce oturup, hangi ağaçlara ökseleri yerleştirecekler, hangi çalıların, yeşilliklerin arasında kafesleri koyup kamufle edecekler, onu konuştular.

İstavro koca çantasında gazete kağıtlarına sarılmış ökseleri çıkartırken, Atina’dan gelirken Gümrükteki kontrolde, ne bunlar! diye soran memura, kuş ağacı, yatay dikiyoruz, kuş çıkıyor! dedim, o ise bunlar odun tutuşturmaya yarayan çıralı çubuklar herhalde! deyip, bıraktı beni! dedi.

İstavro, çantadan çıkarttıklarını teker teker vermeye başladı Tasuli ve Hasan’a. Yeniymiş bunlar dedi, geçen senekilerden kaç tanesi kaçmıştı Sakaların. Dikkat et, ucundan tut, yoksa akşama yakaladıklarımız arasına sen de girersen, afiyetle kızartmanı yapar, yeriz seni de! diyerek takıldı İstavro Hasan’a.

Tamam! dedi Berber guruba dönüp, Aziz ağabey de yerleştirdi kafesini. Gazeteleri açtık, birazdan şaşkınlıkları geçince ötmeye başlarlar. Niko!, sen çık bakayım şu yukarıdaki dala, en uçtakinin bir altına şu ikisini yerleştir!. Ucundan tut, Afto’sunun belini tutar gibi değil, dans ederken elini tutar gibi tutacaksın, Şuna bak, bir daha seni getirende kabahat, oğlum, gömleğine yapışmış Ökse, körmüsün!

İstavrodan sıkı bir fırça yiyen Niko, Endaksi bre, istemeden oldu! dese de, İstavro söylenmeye devam ediyordu.

Tanaş ve Todori işin ustalarıydı. İki dal arasında uygun bir yere öksenin uçları dala gelecek şekilde kafeslerin 10-15 metre yarıçapındaki tüm alana ökseleri teker teker yerleştirdiler.

Tüm ökseleri teker teker kontrol ettikten sonra birer ikişer etrafta sotalandılar ve beklemeye başladılar Saka kuşlarını.

Yarım saat olmamıştı, kafesteki Sakalar iyice coşmuşlar güzel sesleriyle etraftakileri de keyiflendiriyorlardı.

Birden bir Saka sürüsü çamların arasından dallara inmeye başladılar. Tasuli, işte, bak ikisi geldi yapıştı Ökseye şuradakiler! dedi. Yağmur gibi, onlarcası ökseye teker teker yapışıyorlardı. Hem ötüyorlar, hem uçuşuyorlar hem de ökseye yapışanlar kanat çırpmaktan bitap, yorgun düşüyorlardı.

Tasuli, Niko ve İstavro teker teker ökseye yakalanmış, daha doğrusu yapışıp kalmış Sakaları topluyor, eline aldığı Sakayı, ağzının içine Sakanın başını koyarak ya havasız bırakıp boğuyor, ya da ısırarak boynunu kırıp, çuvalın içine atıyordu.

Katliam başlamıştı ama kimin umrunda. Sakaların Boynunu kırmanın ya da boğmanın adı öpmekti. Yani ölüm öpücüğü denen türden. Berber çuvala atılanlardan birini alıp hemen orada tüylerini yoluyor, kana bulaşan elini arka cebinden çıkardığı mendile siliyordu. Tüyleri yolunmuş o minik kuştan kalan bir köfteden daha büyük değildi.

Tasuli de yardım etmeye başladı Berber’e, o kadar ustalaşmışlardı ki, bir kuşun tüylerini yolmak en fazla iki dakikalarını alıyordu

Kimi ökseler yapışan kuşların kaçmaya çalışmaları nedeniyle yerlerinden düşüyordu.

Tekrar bütün ökseleri kontrol ettiler, çoğu iyi durumdaydı, Kimi kuşların çırpınırken o ince narin bacakları yanında kanatları da ökseye yapışıveriyor, artık hiç kaçacak şansları kalmıyordu.

Yarım saat sonra bir Saka sürüsü daha göründü çamların arasında. Ötücü çağıran Sakaların sesi göç etmekte olan Sakaları hedefe çekmeye yetiyordu.

Yerler uçuşan tüylerle doluydu. Sakaların sesi artık kesilmişti. Kafestekilerin tekrar etrafını gazete kağıdı ile kapattılar, kese kağıdına doldurdukları Sakaların sayısı neredeyse yüzü bulmuştu. Güneş henüz Adanın arkasına geçmemişti. Topladılar teker teker ökseleri, Hasan yardım etti Niko ile beraber dallardaki Ökseleri toplamaya. Verdiler İstavro’ya, teker teker. Bir yandan verilenleri dikkatlice gazete kağıdına sararken ,Sayın şunları! dedi İstavro. Geçen yıl bir ayda on tanesi kayboldu, herkes koyduğu yerlere bir daha baksın!
Merdivenlerden inerlerken, Dündar çantanın bir sapını tutarak İstavro’ya yardım ederken Sakaları nasıl yiyeceklerini konuşmaya başladılar. kimisi plavli yapalım, kimisi yağda kızartalım derken Marangoz, Ligor’a veririm, bize pişirir, yanına biraz meze söyler onda iyi Tekirdağ var, onunla akşam içer biraz eğleniriz! deyince herkes ,uygundur anlamında sustu.

Çocukluğumda, gençliğimde evimize ve okula yakın olduğu için birkaç kez şahit oldum tesadüfen, onlardan 3-5 metre uzakta, neyi nasıl yaptıklarını görerek. Hiç içim kaldırmadı o canım kuşların o şekilde ölüm öpücüğü ile boynunu kırarak ya da boğarak öldürülmesini.

Adalarda artık sürülürle inen Saka kuşu görmek, onların o bülbül kadar güzel sesini duymak bir hayal. Artık ne Ökse var, ne Saka kuşu.50 yıldır bunları bilen de kalmadı Adalarda. İsimler gerçek değil, hepsini tanıyorum, çoğu artık aramızda değil.

Adalarda denizden çamlara esen rüzgarı koklayın,sesini dinleyin,duyun size neler neler anlatacak.

Deniz Emin Tüfekçi

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Exit mobile version