Tarih 14 Temmuz 2014, gün Pazartesi, yer Kınalı ada. Gece vakti dışardan bir kaç kez tekrarlanan daha önce hiçduymadığım bir sesle irkildim. Balkona çıktığımda, uğultuyla gelen ve ne olduğunu anlayamadığım kuvvetli bir ses beni korkuttu. Yerden gelen bir sesti ve bana asfalt çatırdıyor gibi geldi. “Hayırdır inşallah” dedim, nasıl olsa ses kesilmişti ve bilgisayarımın başına geçtim.
Az sonra haber yayıldı. Tekinay sokağında tarihi çam ağacı devrilmiş. Tanrı bu kez de kulunu korumuş çünkü kırılan ağaç gövdesi kalınlığındaki dal, her an sokaktan geçen birinin veya o saatte bile sokakta oynayan çocuklardan birinin celladı olabilirdi. Ertesi sabah durumu yakından görmeye gittim ve 150 yıllık dev bir ağacın nasıl yıkıldığını, kurumuş kozalakların ve yolu kapatan dalların acıklı manzarasını üzülerek seyrettim.
Yıllar önce vapur seferlerini aksatan o kuvvetli lodos fırtınalarını yaşadığımız yıllarda kökünden sökülen ağaçlar görmüştüm. Denizden fırlayan taşlar Alsancak Caddesi yani bizim Flamingo yolunu doldurmuştu.. Çınar meydanındaki koca çınarın kalınca bir dalı kırılmıştı da, ona çok üzülmüştük. Çınar meydanı adanın en serin yerlerinden biriydi. Dev çınar ağacı şimdi gölgesinde rakısını, birasını yudumlayan insanlara tente hizmeti veriyor.
Çam ağacının devrilme haberi adaya yayıldı. Tabii ki insanların kendi aralarındaki konuşmaları bin bir türlü hayali süslemelerle şenlendi. “ Duydun mu? Koca ağaç devrilmiş ama ben gittim baktım ağaç içten içe kurumamıştı, yok canıııııııım var bunun içinde bir iş “, “ Ağacı da devirdiler, bakalım arkadan ne gelecek başımıza “.
Bu arada Adamızın en büyük sorununu çözebilmek amacıyla Kınalı adamızda 16 Haziranda resmi açılışı yapılan 112 Sağlık Hizmetlerinin göreve başladığından bi-haber, bu hizmetin yanı sıra daha adada ne tür yeniliklere, hizmetlere el atıldığını hiç bilmeyen, sorunlarını hangi makamla çözeceklerini hatta Adalar Belediye Başkanımızın adını dahi bilmeyen insanlarla karşılaştım. Buna ilâveten öğrendikleri veya kendilerine öğretilen birkaç masalı ezberleyip vasat bir ifadeyle sürekli yayın yapanlar var.
Yıllar önce dünyayı sarsan savaşlardan bahsedilirken, Irak’ı kasıp kavuran Saddam Hüseyin’in kim olduğunu soran bir zat-ı muhterem beni çok şaşırtmıştı. Şimdi de Cumhurbaşkanlığı Seçimi için “ Yok yahu, ben oy vermeyeceğim, ne olacağı belli zaten “ diyen insanlara çok kızıyorum. Neresi belli, sen nereden biliyorsun? Kimi istersen onu desteklersin ama seçmen olmak vatandaşlık görevidir, vicdanen oyunu kullanmaya mecbursun. Bana ne olacak ki deme, tembellik etme, cahillik etme. Bunu Yurdun için, Ailen için, geleceğin için yapacaksın.
Gelelim bizim çam ağacına. Düşündüm de, insanları da bazen o çam ağacı gibi içten içe kemirip yere yatırıyorlar ama gölgesini bulamayacakları ağacın altında güneşten kavrulup bir adım öteye gidemiyorlar, gidemezler çünkü suçlu hiçbir zaman suç işlediği mekândan uzaklaşamaz.
Ağacın devrilme nedenini araştırmak üzere ertesi gün Orman şefliğinden Orman Mühendisleri adaya geldiler. Anıt ağacın tescilli 150 yaşında olduğunu söylediler ve düzenlenen rapora, çam ağaçlarının yapıları itibariyle bu yaşlarda sağlıksız olduklarını, köklerini yüzeysel salıverdiklerini yazdılar.
Bu yıl ilk olarak yürüyüş parkurumu değiştirdim ve ada turu yaptım. Yenilikler var. Dinlenme yerini henüz görmediğimiz bir dinlenme tesisinin adı var fakat kendisi henüz kurulmamış. Yeni bir plaj, bir başka yerde sahil boyu şezlonglar. Yıllardan beri hizmet veren bir plajın üstünde kurulmamış başka bir tesis daha var da ne olduğunu kavrayamadım. Burgaz adasına bakan uca kadar yürüdüm ve şimdi meşhur kayalıkların üstündeyim. Orada da, Orman Şefliğinin, telsiz muhaberatının en iyi alınan yer olarak seçtiği bölge olarak bir baraka yerleştirilmiş. Etrafı da temizlenmiş, ufak da olsa bir pist yeri açılmış sanki. Telsiz muhaberatının yükseklerden alındığını sanırdım demek yanılmışım alt bölgeler de kullanılabiliyormuş. Komşu adamıza bakan sahilde salaş restoranlar dizilmiş.
Jarden mevkiine geldikten sonra araç trafiği başlıyor. Karşıdan, arkamızdan, geri geri gelen, manevra yapan araçlar, aralarından geçen bisikletler, Belediyenin araçları, damperli bir kamyon, market arabaları..vs..vs.. İhtiyaç sahiplerinin, iş sahiplerinin, yaşlı ve hasta olanların dışında ayaklarını unutan ne kadar çok kişi, tek kişilik, çift kişilik akülü araçlarla geziniyorlar.
Bir şeyin mücadelesini vermek için, bir şeylerin düzene girmesi için, illâ ki Yasalar mı gerekiyor?
En katı Yasa, içimizdeki saygı duygusudur.
Adalar, saygılı insanların, zevk sahibi insanların cennetidir.
Bu cennet, lâyık olduğumuz ölçüde bizimdir.
Sosi Cındoyan