Adalar Belediyesi’nin kendi işlettiği plajlarında yaz aylarında 15 gün ara ile iki gencimiz boğularak can verdi.
Türkiye’miz de ve yurt dışında Adalarımız nasıl biliniyordu, şimdi ise periyodik hale gelen kaza adı altındaki ölümler nedeni ile nasıl biliniyor, gelin hep beraber bir irdeleyelim. Antik dönemde takımadalar Demonisia, halkın adaları olarak anılıyordu. Bizans döneminde ise bazı adalarda inşa edilmiş olan manastırlara ithafen, Papadonisia, keşişlerin manastırı olarak biliniyordu. 569’da İmparator II. Justin (565-78) kendisine Adalar’ın en büyüğünde bir saray ve bir manastır inşa ettirmiştir. Daha önce Megale, ya da büyük olarak bilinen bu ada, imparatorun yerleşmesinden sonra Prinkipo, Prens’in Adası adını almıştır. Daha sonra takımadaların tamamı Prinkiponisos, Prenslerin Adaları olarak ün yapmaya başlamıştır. Şimdilerde ise o Prens Adaları olarak ünlenen Adalarımız, bilhassa CHP’nin ikinci dönem Belediye Başkanlığını yürüten Belediye Başkanı Atilla AYTAÇ yönetiminde önü arkası kesilmeyen ölümler ile anılmaya başlandı.
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yaz Adalar Belediyesi’nin kendi işlettiği plajlarında 15 gün ara ile iki gencimiz boğularak can vermiş ve ilk boğulmanın olduğu günün ertesi günü dahi belediye plajını kapattırıp güvenlik ihlaline ve herhangi bir emniyet tedbir ihmalinin olup olmadığını soruşturmasını bile yapma gereği duymayan Adalar Belediyesi, bu ihmalinin neticesinde hem de kendi işlettiği plajında 15 gün sonra ikinci boğulma vakasının olmasına sebep olmuştu. Belediye Başkanı Atilla Aytaç, maalesef bizim işlettiğimiz plajda nasıl boğulma olur diyerek plaja dahi gidip boğulmaların neden olduğu yönünde bir gözlemde dahi bulunmaması hatta merak dahi etmemesi ile Adalar’da Belediye Başkanlığını nasıl vurdumduymaz bir şekilde yürütmekte oluşunun göstergesi olmuştur. Adalar plajının bir gün bile kapatılmadan boğulan gençlerimizin cenazeleri sudan çıkartılmış, ambülans ile anakaraya geçirilerek hastaneye götürülmüş, hastaneden de ölenlerin yakınları cenazelerini teslim almış ve plaj tam gaz çalışmaya para basmaya devam etmiştir. Belediye yetkililerinin ise, bir daha bu kazalar olmasın diye köklü emniyet tedbir çalışmalarının olmadığını üzülerek takip etmekteydik. Gazetemizde yazılan yazıları da ikaz olarak bile kabul etmeyen, olan ölümlü olaylardan sonra hiç bir önlem almayıp ölümlere adeta davetiye çıkartan Adalar Belediyesi’nin tek yaptığı hizmet ise hızlı bir şekilde cenazelerin ölüm plajından anakaraya geçirilmesine aracılık etmeleri ve direk morga götürülmesi gereken cenazeleri sanki kurtulma ihtimali varmışcasına Kartal veya Maltepe’deki hastanelere göndermeleri olmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın Adalar’a tahsis ettiği iki adet hızlı deniz ambülansı (biri Büyükada’da biri Kınalıada’da beklemektedir) ve her adada bulunan tam donanımlı ambülans minibüsleri yazın cenaze arabası olarak çalışmasını hizmet olarak kabul ettiğini üzülerek takip etmekteyiz. (Belediyenin bu Ambülanslara tek katkısı şoför olup deniz ambülansının tüm personelin giderleri ise Sağlık Bakanlığı tarafından karşılanmakta olduğu biliniyor) Halbuki, Adalar Belediyesi’nin işlettiği plajın yaklaşık bir km ötesinde Kartal Belediyesi’nin Orman Bakanlığı’ndan kiralayıp tüm İstanbullulara hizmet için açmış olduğu plajı kaç yıldır işletmesine rağmen tek bir boğulma vakasının olmaması Adalar Belediyesi’ne örnek bile olmamaktadır. Demek ki, istenirse plajın tam güvenlikli olması sağlanabiliyor ve kaza olsa da güvenlik donanımları eksiksiz olan Kartal Belediyesi’nin işlettiği plaj gibi plajlarda cankurtaran kulelerinde ve cankurtaran botlarında görev yapan görevli cankurtaranlar zamanında müdahalesi ile ölümle sonuçlanmadan yaşanan kaza olayı korkulu bir heyecan olarak kaza diye adlandırılması normalken, Adalar Belediyesi’nin işlettiği plajda her yıl mükerrer kereler tekrarlanan ölümlü olayın adı kaza olmaktan çıkmaktadır.” Bunun adı; Belediye hizmet kusurundan kaynaklı cinayet olmaktadır diye düşünmekteyiz. Adalar Belediyesi’nin plajında artık her yıl olması normal karşılanan ölümlü boğulmalar işte bu nedenle gözümüzde kaza değil cinayet konumunda olmaktadır. Çünkü tüm bu kazalar önlenebilir olmasına rağmen ölümle sonuçlanıyorsa bunun başka bir adı da yoktur.
Gazetemiz söz konusu tüm ölümlü kazaları haber yapmış ve kaza yerleri tek tek resimleyip siz okurlarımızın bilgisine sunmuştuk. Haberlerimiz deki resimler yan yana konduğunda ortak nokta hemen göze çarpmaktadır. Kazaların olduğu sahillerde su derinliği insan boy yüksekliğini geçmekte olduğu ve küçük çocukların, özürlü vatandaşların, bisiklet kullananlar ile alkolü kaçıran vatandaşların deniz düşmelerini önleyecek korkuluk olmadığı gözükmektedir. Adalar Belediyesi’nin bu tip kazaların artık olmaması için ne çalışmaları olmuştur ya da planlanmaktadır veya imkanları yetmemekte ise de İBB’den yardım istemiş midir? Bilinmemektedir. Bilinen tek şey, kaza adı altında bizce cinayet işlenmektedir. Ama dolaylı cinayet ama dolaysız kesin olan tek şey bu kazaların önlenebilir olması gerekirken halen devam etmesidir.
Sahil yolları ve meydanlar İBB sorumluluğunda olduğu ancak Adalar Belediyesi’nin M. Farsakoğlu zamanında İBB’nin Adalar içinde sorumluluğu yoktur diyerek Büyükşehir zabıtalarının Adalar’a girmesini bile engellediği nerdeyse adalı zabıtalar ile kavga edilecek tartışmalar olduğunu geçmiş yıllarda haber yapmıştık. İBB, M. Farsakoğlu’nun devamlı tartışmacı, uzlaşmadan uzak tavırları nedeni ile kestiği yardım A. Aytaç’ın alttan alma, boyun eğme taktiği ve Ak partili İsmail Şener’i başkan yardımcısı yapması nedeni ile İBB’den full yardım almaya başlamıştı. Adalar’da Lodos fırtınası ile sahiller, rıhtımlar kullanılamaz hale geldiğinde İBB’nin olaya müdahale etmesi ile 1 hafta sürede tüm sahillerdeki yıkıntı artıkları, yollara kadar çıkan kayalar temizlenmiş, tüm Adalar’ın yaraları sarılmıştı. Buradan da anlaşılacağı üzere Adalar Belediyesi, ada sahillerindeki eksiklikleri, ölümlere sebebiyet veren emniyet tedbirlerinin alınmasını İBB’den istemiş olsalardı eminiz ki İBB, olanca ciddiyeti ile şimdiye kadar çoktan tüm Adalar’ın rıhtımlarını demir korkuluklar ile kaplamışlar ve çok denize düşüp boğulma olayının önüne geçmişlerdi. Adalar Belediyesi, bir yazı ile İBB’ye sahillerindeki korkuluklar dahil ve tüm ada kıyılarındaki plajlarda alınması gereken bu emniyet tedbir eksiklikleri bildirmiş olup da İBB bu eksiklikleri tamamlamamış olsa bile yine de ilçelerindeki yaşayanlar ve ziyarete gelenlerin her an hayati tehlikesi bulunması sebebi ile olaya müdahale edip görevini yerine getirmesi gerekirdi. Neticede İBB’nin aynı sahilde zabıta karakolu ve görevli zabıta memurları da bulunmaktadır. Ada sahillerinde kaza adı altında ölenlerden hem İBB hem de Adalar Belediyesi Belediye Başkanları ilçelerindeki hizmetten, hizmet eksikliklerinden ve bunlara bağlı ölümlü kazalardan direk sorumludurlar. Hizmet kusurları ve noksanlıkları yüzünden ilçelerinde olacak her kazadan yargı karşısına çıkmaları, Adalar’da ardı ardına bu kadar ölümlü kaza olurken (bizce bu kazalar cinayettir) kamu davası açılıp yargı karşısına hesap verir olmaları da Kamu vicdanını adına elzemdir. Adalar İlçesi’nde olan kazaların, Adalar Belediyesi’nin ve İBB’nin hizmet kusurundan kaynakladığı ortadadır. Öyle ise konuyu danıştığımız hukukçu bilirkişilerimizin tespitleri ile kaza sorumluluklarının nasıl sonuçlanması gerektiği aşağıda sıralı benzer olaylar ile ilişkilendirilmiştir.
1-) İstanbul’un bozuk yollarından dolayı kaza yapan araçların ve içindeki şoför ve yolcuların uğradıkları zararlardan dolayı pek çok ayıplı hizmet davası açtıkları bilinmektedir. Belediyenin “ayıplı hizmeti” sebebiyle çukura düşen ve kolu-bacağı kırılanlar ise, maddi zararları ile hastane masrafları yanında mahkemeye başvurup, manevi tazminat da isteyebiliyor. Son yıllarda giderek bilinçlenen vatandaşlar belediyelere birçok konuda maddi tazminat davası açıyor. Bozuk yollar yüzünden hasar gören araçlar ve bu yüzden kaza yapan, yaralanan, kolu, bacağı kırılan vatandaşlar 2004 yılından bu yana İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne 255 dava açtı. Açılan davalar kapsamında İBB bugüne kadar yaklaşık 500 bin TL tazminat ödemek zorunda kalmıştır. (Yaralananların hastane masrafları, araçlarındaki hasarlar ile manevi tazminat tutarı olarak ödenen rakamdır)
2-) Van’da 9 Kasım 2011’de meydana gelen depremde, aralarında gazeteciler Cem Emir ile Sebahattin Yılmaz’ın da bulunduğu 24 kişinin hayatını kaybettiği Bayram Oteli davasında ise daha önce yapılan duruşmalarda tek sorumlu olarak yargılanan otel sahibi Tevfik Bayram’a 11 yıl hapis cezası verilmiş hayatını kaybedenlerin yakınları cezayı az bularak Yargıtay’a başvurmuştu. Aileleri haklı bulan Yargıtay, Bayram’ın yeniden yargılanmasını istedi. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, hasar tespit çalışması yapmadan müşteri kabul eden Bayram Oteli sahibinin, taksirle birden fazla insanın ölümüne sebebiyet vermekten, 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldığını sonuçta Tevfik Bayram’ın kâr amacı güderek öngörülebilir olan bu tehlikeyi dikkate almadığını, otelinde gerekli denetimleri yaptırmaması nedeniyle 24 kişinin ölümüne sebep olduğunu söyledi. Yargıtay’ın bozma kararında belirttiği gibi verilen cezanın bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekten ‘Azami hadde yakın cezalandırılmasını ve ayrıca otelin açık kalmasında dönemin Van Valisi Münir Karaoğlu ve Van İl Afet ve Acil Durum Müdürü Cafer Geyik ’in de sorumlu olduğunu, ancak aradan geçen üç yıla rağmen bu kişilerin yargılamaya dahil edilmemesi “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ile yapılan itiraz sonucu İçişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilen müfettişlerin ‘soruşturma yapılsın’ kararına rağmen bakanlık soruşturma izni vermemesi üzerine yakınlarının A.İ.H.M müracaat edip Türkiye Cumhuriyeti’ni şikayet etmek zorunda kalacaklarını, 4483 S.K‘nun hukuka aykırı şekilde suçları olanları korumakta olmalarından kamu vicdanını yaraladığını takip etmekteyiz. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin Van Valisi ve AFAD yetkililerinin etkili ve yeterli bir şekilde soruşturulmaları yönünde verdiği kararın Türkiye için tarihi bir karar olmuş, “Bu karar ile suç işleyen kamu görevlilerinin yargılanmasının önü açılmıştır. “Kamu görevlileri hakkında eskisi gibi kolay bir şekilde ‘şikâyeti işleme koymuyorum’ kararları verilemeyeceği görülmektedir. Bu örnekten de çıkan sonuç şudur; Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda aslında en büyük engelinin; 4483 S.K olduğunu, bu kanunun devlet memurlarının işledikleri suçların amirlerince istediklerince davranmaları halinde oluşan suçlardan yargılanmama ayrıcalığını verdiğini, bunun da 4483 S.K mağdurları doğurduğunu, acilen kaldırılması gerektiği, herkesin kanunlar karşısında eşit olduğu, kanunlardan korunmak için ayrı bir kanunun kanunsuzluğa yol açtığının bilinmesi gerektiği, gelişmiş ülkelerin hiçbirinde böyle bir kanunlar arasında kanunsuzluğa giden uygulamanın olmadığının bilincine ülkemizde de farkına varılması gerektiği kanısındayız.
3-) Benzeri bir olay, 1993 yılında İstanbul Ümraniye çöplüğü kayması olayı vardır. Orada da yine benzeri şekilde 37 kişi öldü. Büyükşehir ve Ümraniye Belediyesi yetkililerinin, başkanlarının ihmali nedeniyle ve her iki belediye başkanı yargı karşısına çıkarıldı. Ümraniye’de doğru bir sonuç oldu. Bugün de mevzuat böyle. Hem Büyükşehir Belediye Başkanı Profesör Nurettin Sözen, hem de Ümraniye Belediye Başkanı Şinasi Öktem belediyenin hizmet kusur nedeni ile mahkûm oldular. Büyükşehir mevzuatı yasaları bu türlü durumlarda ana cadde de, genel işlerde, meydanlar da oluşacak bu türlü kazalar her iki belediyenin özellikle Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğu altında olduğu için o türlü bir sonucu gitti yargı.
Sonuç olarak, yukarıda verdiğimiz üç örnekten anlaşılacağı üzere burada belediyelerin hizmet kusuru nedeni ile oluşan ölümlü kazalar dahil her türlü maddi kazalar da izlenecek yol şu olmalıdır. Olayın oluş tarihinden itibaren, diyelim bir ölüm olayı söz konusu oldu, o günden itibaren 1 yıl içerisinde mutlaka önce idareye bir dilekçe ile başvurmak gerekiyor, pratik bir şekilde herkesin anlayabileceği bir dille anlatmaya çalışıyorum. Bir dilekçe denecek ki; benim işte diyelim işte çocuğumu ya da annemi ya da babamı kaybettim. Şu kadar maddi, şu kadar manevi tazminat istiyorum diyecek o kuruma dilekçe gönderecek. Yani böyle prosedür var. O dilekçeyi bekleyecek. Diyelim ki 20. nci gün cevap geldi o kurumdan. O geldiği tarihten itibaren 60 gün içinde İdari Mahkeme de dava açılması zorunluluğu var. 60 gün içinde açmazsanız istediğiniz kadar haklı olun, bu davayı kaybedersiniz.
Belediyeler, kamu hizmetlerini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davalar da, olay da kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanması gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise, İdare Hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı yasanın 2/1-b maddesi kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı makamları görevlidir. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmış olup hizmet kusurunun etkili olduğundan bahisle, maddi ve manevi tazminat ödenmesi istemiyle açılacak davaların İdari Mahkemeler de yukarıda anlatılan usul ve süreler dikkate alınarak açılmalıdır. Ancak savcıların açtıkları kamu davaları ise, kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkileri kullanılırken oluşan zararlar niteliği itibarı ile hizmet kusurundan kaynaklanan ve bu zararların tazmini amacıyla idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir.Y.17.HD E: 2010/4458 K: 2011/323 T: 24.1.2011 belediyelerin alması gereken güvenlik önlemlerini almamalarından ve hizmet kusurundan /ihmalinden dolayı olan ölümlü kazalar da ise, kaza adı altında ölen, ölenlerin yakınlarının, savcılığın açtığı soruşturmaya muhakkak müdahil olması hakkaniyetli, adaletli sonuca ulaşılması için elzemdir. Belediye olarak bir olayı öngörüyorsanız ve gereken tedbirler almıyorsanız buna rağmen bir ölüme davetiye çıkartıyorsanız taksirle ölüme sebebiyet yerine, bilinçli taksir olası kast olarak değerlendirilebilinir ve alınacak cezalar da 20-25 yıla kadar çıkabilir.
Tarafımıza verilen ölümlü kaza bilgilerinde kaza mahallerinin resimleri tek tek incelenmiş ve tüm resimlerde bariz olarak göze çarpan tek şey emniyet tedbir zafiyetinin görülmesidir. Adalar Belediyesi’nin işlettiği plaj için daha önceki tespitlerimiz mevcut olup tekrar tekrar aynı tespitleri sıralamayacağız . Ancak bir plajın işletilmesi için olmazsa olmaz önlemlerin alınmadığı da aşikardır. Yoksa 15 gün ara ile ikinci ölümlü kazanın olması mümkün olmazdı. İkinci ölümlü kazanın olması affedilmez bir ihmal olduğu göstermektedir. Ayrıca Adalar Belediyesi, Adalar’da ne kadar plaj var ise tüm plajların da öncelikle yeteri kadar emniyet tedbirlerinin alınıp alınmadığını denetlemek, deniz suyu tahlillerinin yapılmasını sağlamak, deniz kirliliği var ise gerekli çevresel önlemleri almak, tüm plajlarda mavi bayrak uygulamasının layığı ile uygulamasının takipçisi olmak kamu adına mecburdur. Bu mecburiyetin de eksikliği olduğu takdirde belediye hizmet kusuru ortaya çıkmaktadır ki en basit tabir ile taksirle ölüme sebebiyet veya daha ağır olarak bilinçli taksir olası kast suçlamaları ile yargı karşısına çıkabileceklerdir. Aslında ülkemizdeki il ve İlçe belediyeleri arasında belediye başkanları ve sorumlu memurlar açısından görev yapmaları sırasında görev ihmallerinden kaynaklı karşılaşacakları yargılanma ihtimallerine karşın en riskli belediye; dört tarafı denizlerle çevrili olmasından mütevellit resmi ve gayri resmi plajlarının çok olmasından ve çok dik yokuşları nedeni ile bisiklet sporu ile uğraşanların yoğun olması ve yine yollar da yeteri kadar emniyet tedbirlerinin alınmaması nedeni ile yine fayton kazalarının da çok olması nedeni ile Adalar Belediyesi olmaktadır. Ülkemizde, yeni yeni bireylerin, insan haklarının, bireyin hayatlarının artık öne çıkması ile birlikte gelişmiş ülkelerdeki tazminat tutarları kadar olmasa da mağduriyeti bir nebzede olsa karşılayan davaların açıldığı ve genellikle idareler aleyhine sonuçlandığını, açılan kamu davalarında ise sorumlular hakkında mahkûmiyet cezaları çıkmaktadır.
Resimde görüldüğü üzere Adalar’da deniz sahilinde olan boğulmalarda sahilde korkuluk olmaması olası kazanın sorumlusunun Adalar Belediyesi’nin hizmet kusuru şeklinde içinde olduğunun net göstermektedir. Adalar Belediyesi, sahillerinde korkuluksuz bir aralık bırakmak mecburiyetindedir. Özellikle, insan yoğunluğunun olduğu, rıhtımlar, gezinti mahalleri ve asfalt dökülmüş bir sahil şeridinde korkulukların yapılmamış olmasının makul bir açıklaması olamaz. Eğer ki; Adalar Belediyesi’nin savunması bütçelerinin yetersiz olduğu yönünde ise, bu sefer yapılacak bilirkişi soruşturmasında, boğulma vakasının olduğu günlerin 6 ay öncesinin ve sonrasının belediye kasa mevcutlarının, banka hesap mevcut tutarlarının istenmesi olmalı, kasaların da yeteri kadar mevcut tutar olması halinde piyasadan en basit/ucuz/güvenli olacak şekilde korkuluk fiyatları alınmalı ve yapılması zorunlu olacak korkuluk metrajları çıkarılarak toplam maliyet çıkartılmalı ve belediye kasa mevcutları ile bu hizmetin karşılanıp karşılanamadığına bakılmalı, karşılanıyor olması durumunda en ağır suçlama olan bilinçli taksirli ölüme sebebiyetten yargı karşısına çıkarılmaları kanaatindeyiz. Yok eğer gerçekten bütçeleri üzerinde bir maliyet çıkıyor ise bu kerede İBB’nin sahillerdeki sorumluluğu gereği ilçe belediyesinin İBB’yi bu sorumlulukları gereğini yerine getirmeleri gerektiği yazışmalarının yapılıp yapılmadığına bakılmalıdır. Bu yazışmalar yapılmadı ise ilçelerindeki emniyet tedbirlerinin alınması görevlerine kayıtsız kaldıkları gereği olarak yine aynı ağır suçlama ile yargı karşısına çıkarılmaları gerekmektedir kanaatindeyiz. Her iki halde de bütçelerinde yeteri kadar ödenek olmaması ve kendi sağlayamadıkları emniyet tedbirlerinin alınması için gerekli eksiklikleri İBB’ye bildirmelerine rağmen İBB kayıtsız kalmış olmaları halinde dahi Adalar Belediyesi’nin yapması gereken tehlikeli gördüğü plajları zabıtaları vasıtası ile kapatmalı, denize girilmesini önlemeli, bisiklet/fayton kazalarında ise kiralık bisiklet firmalarına müeyyideler getirerek mutlaka koruyucu kask/dizlikler vb. takılmasının sağlanmalı, kazaların önüne geçmeli olmuyorsa firmaları kapatmalı, İSPAK gibi belediyeye ait bisikletleri olması gereken güvenlik önlemlerini alarak halka bu hizmeti sunmalıdır. Adalar’da tek bir ölümün olmaması için yeterli güvenlik önlemleri sağlanıncaya kadar gerekirse plajların ve bisiklet firmalarının hepsine sert kurallar koymalı, kurallarını belirlediği faytonların kurallara uymaması halinde servisten men etmeliydi. Kamu adına Adalar’da yaşayanlar ile günübirlik gelenler için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması, düzenin sağlanması Adalar Belediyesi’nin asli hizmet görevi iken ihmal edilmesi/yapılmaması belediyenin hizmet kusurunu oluşturmuştur.
Adalar’da rıhtımın denizle kesiştiği yere kadar asfalt dökülmesine rağmen korkuluk yapılmasına lüzum görülmemesinin maalesef acı sonuçlarına şahit olmaktayız. Kınalıada’da bir engelli vatandaşımızın ölümü, Büyükada’da ise 12.11.2015 Perşembe günü sabah saat 07.10 sularında kaçak LİDO’nun önündeki sahil şeridinde bir erkek cesedi bulunmuştu. Yine Rıhtımın denizle kesiştiği yere kadar asfalt dökülmesine rağmen korkuluk yapılmasına lüzum görülmemesinin maalesef başka bir acı sonucu olarak karşımıza çıkmıştı. Halbuki Adalar Belediye Başkanı ( 07.07.2015) tarihinde Kınalıada’daki engelli vatandaşımızın ölümünü tetkik etmek için olay yerine gitmiş olsaydı ve sebebinin korkulukların olmamasından dolayı olduğu sonucunu çıkartmış olsaydı aradan geçen 4 ay zarfında Büyükada’daki halkın yoğun olduğu rıhtım kenarlarının korkuluklarla çevrilmesi neticesinde bu ölümün önüne geçilebilecekti. Tıpkı belediye plajındaki ilk boğulmadan sonra olay yeri incelemesi neticesinde alınacak önlemler ile 15 gün sonraki ölümün önüne geçilebileceği gibi. Maalesef, Adalar Belediye Başkanı ilçesindeki ölümlerden dolayı herhangi bir rahatsızlık duymadığı gibi olan ölümlerin belediye hizmet kusurundan kaynaklanabileceğini ve sonucunda yargılananıp mahkûmiyet alabileceğini hiç düşünmemektedir.
Kınalıda da 27/06/2014 Cuma günü doğum gününü kınalıda da denize girerek geçirmek isteyen 18 yaşındaki Yusuf Özdemir doğum gününde boğularak hayatını kaybetmişti. Kınalıada’nın sahilinde insan boy mesafesinde boğulan bu genç eğer ki sahilde Adalar Belediyesi tarafından yapılmış olan bir cankurtaran kulesi ve görevli cankurtaran olması halinde doğum gününde yaşıyor olacaktı. Belediyenin halka açık sahillerindeki şezlonglardan işgalliye parası alırken sahilleri kullanan vatandaşlarının can emniyetini düşünmemesi tamamı ile belediye hizmet kusurunu göstermektedir.
Geçen sene Aralık ayında gene Büyükada’da 4 turisti taşıyan fayton, yokuşta atların ıslak zeminde kayması sonucu ağaçlara çarpmış, Maden Mahallesi’ndeki Adaevi’ne inen uzun ve virajlı Çınar Caddesi’nde meydana gelen kazada, 5 çocuk babası faytoncu Orhan Çelik ölmüş, faytondaki 4 turist de yaralanmış ve bir at telef olmuştu. İlçemiz Adalar’ın Büyükada Maden Mahallesi Aya Nikola Mevki’nde 26 Temmuz 2013 Cuma günü öğlen saatlerinde fayton kazası meydana gelmişti. Yine 2 Ağustos 2015 Cuma günü Çınar Caddesi’nde kaldırımda yürüyen Hatice Yürük’e kaldırımdan iner inmez bir fayton çarpmıştı. Kısa zamanda hastaneye kaldırılan Yürük, tedavisinin ardından evine gönderilmişti. Yaklaşık 25 gün evinde bakıldıktan sonra bilinci kapanan Yürük, tekrar hastaneye kaldırılmıştı. Büyükadalı 87 yaşındaki Hatice Yürük geçirdiği fayton kazasından sonra bir türlü iyileşemeyerek 14 Eylül 2015 günü hayata gözlerini yummuştu.
Uygar ülkelerin hiçbirinde idarenin sorumsuz olduğu gerektiği iddia edilemez. İdarenin sorumluluğu, hukuk devletinin olmazsa olmaz unsurlarından biridir. İdarenin sorumluluğu ister özel hukuka isterse kamu hukukuna tabi olsun aynı amaca, verilen zararların giderilmesine yöneliktir. Özel hukuk alanındaki sorumluluğun temelini “kusur” oluşturur.
Şükrü Abanoz