Göçmenler, Sığınmacılar ve Türkiye’nin Geleceği: Büyükada’dan Bakış

Göçmenler, Sığınmacılar ve Türkiye’nin Geleceği: Büyükada’dan Bakış
Yayınlama: 31.08.2025
Düzenleme: 11.10.2025 09:23
A+
A-

Türkiye’nin son on yılda karşı karşıya kaldığı en önemli toplumsal meselelerden biri, milyonlarca göçmen ve sığınmacının ülkemize yerleşmesidir. “Hepsini geri gönderelim” demek kolay bir çözüm değil. “Onları geri gönderecek siyasi bir iradeyi iktidara getirelim” demek de gerçekçi değil. Bu konu, ciddi şekilde düşünmeyi, uzun vadeli ve akılcı politikalar üretmeyi gerektiriyor.

Suriyeli sığınmacıların çoğu, aileleriyle birlikte güney sınırlarımızı aşarak geldiler. Zengin ve eğitimli olanlar vize alarak Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’ya göç ettiler. Türkiye’de kalan milyonlarca insan ise tıpkı göçmen alan her ülkede olduğu gibi, önce düşük ücretli işlerde çalıştı. Zamanla kendi kültürlerini sürdürebilecek koloniler, gettolar, mahalleler oluşturdular. Bugün Ankara’da Mamak, Keçiören, Örnek Mahallesi’nde; İstanbul’da Fatih ve Bağcılar’da bu tür kümelenmeler görmek mümkün.

Dünya tarihinde benzer örnekler var. ABD’de 18. yüzyılda İngiliz göçleri sona erdikten sonra İrlandalılar, 19. yüzyılda İtalyanlar ve Doğu Avrupalılar geldi. Ellis Island’da sağlık ve ruhsal kontrollerden geçen bu insanlar, Amerika’nın uçsuz bucaksız topraklarına dağıldılar. Yanlarında dillerini, kültürlerini, becerilerini getirdiler. Alman göçmenler Texas’ta hâlâ 19. yüzyıldan kalma köy Almancasını konuşuyorlar. Ama aynı zamanda İngilizce öğrenerek yeni topluma entegre oldular.

Benzer şekilde İngiltere, Kanada, Avustralya, Arjantin ve Brezilya da farklı göç dalgalarıyla yeni toplumlar kurdu. Bugün İngiltere’de ikinci ve üçüncü kuşak göçmen çocukları milletvekili, bakan hatta başbakan olabiliyor. Türkiye’den Almanya’ya, Hollanda’ya, İsveç’e giden işçilerin çocukları da oralarda siyasetçi, akademisyen, iş insanı oldu.

O halde bize gelen milyonlarca Suriyeli, Iraklı, Afgan ve Pakistanlı göçmenlerin de tamamen geri dönmeyeceğini bilmemiz gerekir. Belki bir kısmı kendi ülkesine gidecek, belki başka ülkelere göç edecek, ama büyük çoğunluğu burada kalacak. Bu gerçeği kabul ederek geleceğimizi buna göre inşa etmeliyiz.

Suriyeliler, çok eski bir uygarlığın mirasçılarıdır. Şam, Halep, Hama, Humus, Deyr ez-Zor; Roma’dan Yunan’a, Mısır’dan Frigya’ya kadar birçok medeniyetin izlerini taşıyan tarihi mekânlardır. Dolayısıyla gelenlerin kültürel birikimleri küçümsenmemeli, doğru politikalarla topluma entegre edilmeleri sağlanmalıdır.

Büyükada’dan bakıldığında meseleye bir başka açıdan yaklaşabiliriz. Ada, tarih boyunca farklı kültürlerin, dinlerin, göçlerin ve sürgünlerin buluşma noktası oldu. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Müslümanlar yüzyıllarca burada bir arada yaşadı. Adanın sokaklarında bugün hâlâ bu çok kültürlü geçmişin izlerini görmek mümkün. Dolayısıyla Büyükada, bize göçmenlerin “uyum” sürecinin mümkün olduğunu, birlikte yaşamanın ortak bir kültür yaratabileceğini hatırlatıyor.

Türkiye’nin göçmen politikası, dışlayıcı değil, kapsayıcı olmalıdır. Zaman içinde entegrasyon sağlanmazsa gettolar büyüyecek, sosyal gerilimler artacaktır. Ama doğru bir yol haritasıyla, tıpkı Büyükada’nın tarihindeki gibi çok kültürlü, zengin ve üretken bir toplum oluşturmak mümkündür. (Haluk DİRESKENELİ)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Exit mobile version