Heybeliada Sanatoryumu, İstanbul’un Prens Adaları’ndan Heybeliada’da bulunan ve bir dönem verem hastalarının tedavisinde önemli bir rol oynamış tarihi bir yapıdır. 224 dönüm arazi üzerine kurulu olan bu sanatoryum, Türkiye’nin ilk verem hastanesi olma özelliğini taşımaktadır. Bu makale, Heybeliada Sanatoryumu’nun tarihçesini, mimari özelliklerini, tedavi amaçlı kullanımını ve günümüzdeki durumunu ele alarak bu önemli yapının geçmişine ve geleceğine ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Heybeliada Sanatoryumu’nun temelleri, 1. Dünya Savaşı yıllarında atılmıştır. Harbiye Mektebi Komutanı Vehip Paşa tarafından Harp Okulu öğrencileri için nekahethane olarak inşa ettirilen bina, daha sonra “Bahriye Müzika Mektebi” olarak kullanılmış ve bir dönem de esir alınan İngiliz generali Tawshand’in ikametine tahsis edilmiştir .
1923 yılında, bina Harbiye Nezareti Sıhhiye Dairesi tarafından görevlendirilen Dr. Fevzi (Özet) tarafından askeri sanatoryum olarak kullanılmak istenmiş, ancak göçmenler arasında verem hastalığının yayılması üzerine Muhacirin İdaresi’ne devredilmiştir . Sonrasında Muhacirin İdaresi’nden geri alınan bina, iki buçuk ay gibi kısa bir sürede onarılarak 1 Kasım 1924 tarihinde Heybeliada Sanatoryumu olarak hizmete açılmıştır .
Sanatoryumun kuruluşunda, verem hastalığı konusundaki çalışmalarıyla tanınan Dr. Reşat Rıza Bey’e görev verilmiş, ancak Dr. Reşat Rıza Bey, Şişli’de daha gelişmiş bir hastane yapılmasını önermiş ve bu önerisi kabul edilmeyince görevden çekilmiştir. Bunun üzerine, Haydarpaşa İntaniye Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Server Kamil Bey (Tokgöz), ek görevle vekaleten Heybeliada Sanatoryumu Başhekimliğine atanmıştır .
Sanatoryumun gelişmesinde önemli rol oynayan isimlerden biri de Etienne Berthet’tir. Defalarca sanatoryumu ziyaret eden Berthet, yurt dışında tanınmasına katkı sağlamıştır . Danimarkalı göğüs cerrahı Prof. Dr. Husfeld de ekibiyle birlikte sanatoryumu ziyaret etmiş ve burada çeşitli rezeksiyonlar gerçekleştirmiştir .
Dönemler | Başhekim | Önemli Olaylar |
---|---|---|
1924-1955 | Dr. Tevfik İsmail Gökçe | Hastanenin gelişmesine büyük katkı sağladı. |
1955-1977 | Dr. Zülfü Sami Özgen | Bakteriyoloji laboratuvarını modernleştirdi, 70 yataklı servis, eczane ve konferans salonu ekledi. |
Sanatoryumda, İsmet İnönü, Muzaffer Tayyip Uslu, Rüştü Onur, Rıfat Ilgaz ve Ece Ayhan gibi önemli isimler de tedavi görmüştür . Dünya Savaşı’nın zorlu koşullarında, Değirmentepe mevkiinde yeni bir pavyon yapılarak yatak kapasitesi artırılmış ve 1954 yılında rehabilitasyon merkezi ile hemşire okulu faaliyete geçirilmiştir . 1999 depreminde hasar gören hastanede can kaybı yaşanmamış, ancak hastalar bahçelere taşınarak bir süre burada tedavi görmüşlerdir .
Heybeliada Sanatoryumu’nun inşasında, İsviçre’deki bir sanatoryum model alınmıştır . Heybeliada’nın güney tarafında, Çam Limanı’na bakan bir tepede konumlanmıştır . İlk açıldığında 16 yataklı mütevazı bir sağlık tesisi olan sanatoryum, zamanla ek binalar yapılarak genişletilmiştir .
Heybeliada Sanatoryumu, özellikle verem (tüberküloz) hastalığının tedavisi amacıyla kurulmuştur . O dönemde “ince hastalık” olarak da bilinen verem, ölümcül olabilen bulaşıcı bir hastalıktı . Veremin tedavisinde temiz havanın, çam kokusunun ve deniz havasının etkili olduğuna inanılıyordu ve bu nedenle Heybeliada tercih edilmişti .
Sanatoryumda, hastalar düzenli ve sağlıklı beslenme, huzurlu bir ortamda istirahat gibi yöntemlerle tedavi ediliyordu . Zamanın zor şartlarına rağmen, hastalar iyi koşullarda beslenmiş ve uzun süren tedaviler boyunca meslek edinme kursları düzenlenmiştir . Heybeliada Sanatoryumu, Türkiye’de göğüs cerrahisinin gelişmesinde de önemli bir rol oynamıştır. Türkiye’de ilk ciğer ameliyatının bu hastanede gerçekleştirildiği bilinmektedir . 1955 yılından sonra eğitim hastanesi olarak da hizmet vermeye başlamıştır .
Heybeliada Sanatoryumu, sadece bir tedavi merkezi olmanın ötesinde, ziyaretçiler üzerinde derin izler bırakan bir mekân olmuştur. Yıllar boyunca binlerce hastanın şifa bulduğu bu yer, aynı zamanda önemli bir “hafıza mekânı” olarak kabul edilmektedir . Sanatoryumun eski çalışanları ve uzmanları, kurumun tarihsel ve tıbbi önemini vurgulayarak, burada yaşananları ve deneyimleri çeşitli platformlarda paylaşmışlardır .
Sosyal medyada paylaşılan videolar ve iletiler, sanatoryumun Türkiye’nin dört bir yanındaki insanlar için ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir . İnsanlar, bu kurumla ilgili anılarını ve düşüncelerini paylaşarak, sanatoryumun toplumsal hafızadaki yerini canlı tutmaktadırlar.
Sanatoryumu ziyaret edenler, yıkıntıları, cam kırıklarını, yanık ve çürümüş hastane kayıt dosyalarını görünce hüzün ve utanç duyduklarını ifade etmişlerdir . Çam Limanı ve Marmara Denizi’nin güzelliğiyle tezat oluşturan bu durum, tarihi mirasın korunması konusunda düşündürücüdür.
Heybeliada Sanatoryumu, 2005 yılında kapatılmıştır . Kapatılma gerekçeleri arasında deniz yoluyla ulaşımın zorluğu ve yeterli hasta bulunmaması gösterilmiştir . Ancak, değişen sağlık politikaları ve sanatoryum temelli tedavilerden uzaklaşılması gibi faktörlerin de kapatılmada etkili olduğu düşünülmektedir . Hastanenin kapatılmasının ardından, sahip olduğu cihazlar ve tedavisi devam eden hastalar başka hastanelere nakledilmiştir .
2009 yılında bilinmeyen bir nedenle çıkan yangın, binaya büyük zarar vermiştir . 200 dönümlük arazisiyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmek istenmiş, ancak sivil toplum örgütleri ve Adalıların mücadelesi sonucu bu karar mahkeme tarafından iptal edilmiştir .
Günümüzde, İsviçre’deki bir sanatoryum model alınarak inşa edilen bu tarihi bina, çürümeye terk edilmiş durumdadır . İçeri girilerek gezilemese de, Çam Limanı boyunca yürüyüş yaparken dışarıdan görülebilmektedir . Yıkıntılar arasında dolaşırken, cam kırıkları, yanık ve çürümüş hastane kayıt dosyalarıyla karşılaşmak mümkündür . Bu durum, sanatoryumun geçmişinin izlerini taşımakla birlikte, aynı zamanda bakımsızlığın ve zamanın tahribatını da gözler önüne sermektedir.
Heybeliada Sanatoryumu, Türkiye’nin sağlık tarihinde önemli bir yere sahip olan ve mimari açıdan da değerli bir yapıdır. Veremle mücadelede bir dönem önemli rol oynayan bu sanatoryum, aynı zamanda Türkiye’de göğüs cerrahisinin gelişmesine de öncülük etmiştir. Ne yazık ki, değişen sağlık politikaları, ulaşım zorlukları ve diğer faktörler nedeniyle 2005 yılında kapatılmıştır. Günümüzde çürümeye terk edilmiş olan sanatoryum, tarihi mirasın korunması konusunda önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Sanatoryumun şu anki durumu, geçmişin ihtişamını ve geleceğin belirsizliğini yansıtmaktadır. Yıkık duvarlar ve harabeye dönmüş odalar, bir zamanlar burada şifa arayan insanların umutlarını ve hastalıkla mücadelelerini hatırlatmaktadır. Aynı zamanda, bu mekânın toplumsal hafıza ve kültürel miras açısından taşıdığı değeri de gözler önüne sermektedir.
Heybeliada Sanatoryumu’nun geleceği belirsizliğini koruyor. Ancak, tarihi ve kültürel önemi göz önünde bulundurulduğunda, bu yapının restore edilerek yeniden toplumun hizmetine sunulması büyük önem taşımaktadır. Bu sayede, hem geçmişimizle bağımızı güçlendirebilir hem de gelecek nesillere önemli bir miras bırakabiliriz.