İstanbul Tarihi Yarımada ile Büyükada’nın Bizans Tarihindeki Yeri: Uluslararası Perspektifle Güncel Bir Değerlendirme

İstanbul Tarihi Yarımada ile Büyükada’nın Bizans Tarihindeki Yeri: Uluslararası Perspektifle Güncel Bir Değerlendirme
Yayınlama: 21.08.2025
A+
A-

İstanbul’un Tarihi Yarımadası —Bizans döneminin kalbi olan Konstantinopolis— ve Marmara Denizi’nin incisi Büyükada (Prinkipo), yüzyıllar boyunca siyasi entrikalara, dini mücadelelere ve kültürel gelişimlere ev sahipliği yapmıştır. Tarihi Yarımada, Bizans İmparatorluğu’nun merkeziyken, Büyükada ise sürgün edilen imparatoriçelerin, patriklerin ve aristokratların inzivaya çekildiği önemli bir sürgün ve manastır adası olarak öne çıkmıştır.

Bizans Döneminde Büyükada: Sürgün ve İnzivanın Adası

Bizans İmparatorluğu’nda siyasi rakipleri sürgün etme geleneği oldukça yaygındı. Özellikle ikonoklazma tartışmalarında taraf olan birçok din adamı ve aristokrat, Büyükada’daki manastırlara gönderilirdi. Bu adada yaşayan sürgünler, hem siyasi hayatın dışına itilmiş hem de dini otoriteyle çatışmalarından dolayı izole edilmiş oluyorlardı. İmparatoriçe İrini’nin tahttan indirildikten sonra Büyükada’ya gönderilmesi, adanın Bizans tarihindeki rolünü simgesel olarak ortaya koyar. Böylece Tarihi Yarımada’da başlayan siyasi süreçler çoğu zaman Prinkipo’da son bulmuştur.

Büyükada ve Tarihi Yarımada Arasındaki Ulaşım ve Kültürel Etkileşim

İstanbul’un merkezinden adalara uzanan deniz yolları, Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan da günümüze kadar süreklilik göstermiştir. Eminönü ve Sirkeci’den başlayan ulaşım hatları, modern dönemde Kabataş ve Kadıköy’den yapılan seferlerle devam etmektedir. Bugün Büyükada’ya giden binlerce insan, farkında olmasa da aynı deniz yolunu tarih boyunca sürgün edilen imparatoriçeler, patrikler ve manastır keşişleriyle paylaşmaktadır. Bu süreklilik, adaların İstanbul’un kültürel kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterir.

Türkiye’de Bizans Tarihi Eğitimi

Türkiye’de doğrudan bir “Bizans Kürsüsü” bulunmasa da çeşitli üniversiteler Bizans tarihi, sanatı ve mimarisi üzerine dersler ve araştırmalar yürütmektedir. İstanbul Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi ANAMED, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi, bu alanda öne çıkan kurumlar arasındadır. Bu akademik faaliyetler, Türkiye’de Bizans mirasının yalnızca tarihsel bir unsur olarak değil, aynı zamanda çağdaş araştırma konusu olarak da değerlendirildiğini göstermektedir.

Yurtdışında Bizans Çalışmalarında Önde Gelen Merkezler

Bizans tarihi, Avrupa ve Amerika’da bağımsız bir akademik disiplin olarak ele alınmaktadır. Oxford, Harvard (Dumbarton Oaks), Viyana ve Sorbonne gibi üniversiteler, Bizans çalışmalarında dünya çapında referans kabul edilen merkezlerdir. Bu kurumlar, uluslararası iş birlikleri, yayınlar ve akademik etkinliklerle Bizans araştırmalarına yön vermektedir. İstanbul’un bu merkezlerle daha yakın ilişki kurması, hem Türkiye’nin akademik katkısını artırabilir hem de kültürel diplomasiye hizmet edebilir.

Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Yenilenmesi ve Bizans Çalışmaları Merkezi Önerisi

Büyükada’daki Prinkipo Rum Yetimhanesi, 1899’da Alexandre Vallaury tarafından inşa edilen ve Avrupa’nın en büyük ahşap yapılarından biri olan görkemli bir eserdir. Bugün bakımsız ve atıl durumdadır. Oysa bu yapı restore edilerek bir Bizans Araştırmaları ve Kültürel Miras Merkezi haline getirilebilir. Böylece hem Türkiye’den hem de yurtdışından akademisyenler için benzersiz bir araştırma ve eğitim alanı doğar. İstanbul’un Bizans geçmişi, yalnızca tarihi yarımadada değil, adalarda da yaşatılmış olur.

Bu tür bir girişim, İstanbul’un UNESCO Dünya Mirası kimliğiyle uyumlu bir kültürel projeye dönüşebilir. Ayrıca turizmi yalnızca tüketim odaklı değil, akademik ve kültürel derinlik kazandıran bir düzeye taşıyabilir.

İstanbul’un Tarihi Yarımadası ve Büyükada, Bizans’ın yalnızca siyasi tarihi değil, dini ve kültürel yaşamı açısından da vazgeçilmez merkezlerdir. Türkiye’de Bizans çalışmalarının geliştirilmesi, uluslararası akademiyle daha güçlü bağlar kurulması ve Büyükada Rum Yetimhanesi gibi sembolik mekânların restorasyonu, İstanbul’u küresel ölçekte daha da görünür kılacaktır.

Böyle bir vizyon, yalnızca tarihsel mirası korumakla kalmaz; aynı zamanda Türkiye’nin kültürel diplomasi gücünü artırır, uluslararası akademik iş birliklerini teşvik eder ve İstanbul’u Bizans araştırmalarının dünya merkezi haline getirebilir. (Haluk DİRESKENELİ)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.