Film Adı: Ada
Yönetmen: Süreyya Duru
Yapım Yılı: 1988
Başroller: Türkan Şoray, Rutkay Aziz
Türk sinemasının iki usta ismi Türkan Şoray ve Rutkay Aziz’i bir araya getiren Ada (1988), yalnızca bir aşk hikâyesi değil; aynı zamanda İstanbul’un Burgazada’sını kış mevsiminde perdeye taşıyan nadir filmlerden biridir. Yönetmen Süreyya Duru, Prens Adaları’nın genellikle yaz kalabalıklarıyla bilinen yüzü yerine, kışın melankolik sessizliğini seçerek hikâyeye bambaşka bir derinlik kazandırır. Film, kışın gri gökyüzü, ıssız sokakları ve rüzgârla hışırdayan çam ağaçlarıyla Burgazada’nın alışılmadık bir portresini çizer. Yazlık evlerin kapalı kepenkleri, boş çay bahçeleri ve sahildeki yalnız banklar, karakterlerin iç dünyalarıyla paralel bir atmosfer kurar. Ada, filmde neredeyse başlı başına bir karakter gibi işlenmiştir.
İstanbul adalarının simgesi olan vapur yolculukları, filmde yalnızca bir ulaşım sahnesi değil, karakterlerin içsel yolculuklarını yansıtan bir metafor haline gelir. Rutkay Aziz’in derin düşüncelere dalmış hali, vapurun ağır ritmiyle birleşirken, Türkan Şoray’ın hüzünlü bakışları yolculuğun hem bir kaçış hem de bir yüzleşme olduğunu hissettirir. Rutkay Aziz, geçmişiyle hesaplaşan, suskun ve melankolik bir adamı canlandırır. Türkan Şoray ise duygularını daha açık yaşayan, hayata tutunmaya çalışan bir kadını. İkilinin karşılaşmaları, kışın soğuğunu hissettiren ada sokaklarında, sisli sahil kenarlarında ve vapurun uğultusu eşliğinde geçer. Sözlerden çok bakışların, sessizliklerin konuştuğu sahneler, filmin en güçlü yanıdır.
Ada (1988), günümüzde YouTube’da izlenebilmektedir. Ancak yüklemenin resmi olup olmadığına dikkat etmek gerekir; telifli yapımlar bazen geçici olarak paylaşılabilmektedir. Yine de film, sinemaseverlerin Burgazada’nın kış yüzünü ve iki usta oyuncunun etkileyici performansını keşfetmeleri için kolayca erişilebilir durumdadır.
Ada, Burgazada’nın kış manzaralarını, vapur yolculuklarının simgeselliğini ve Türkan Şoray ile Rutkay Aziz’in oyunculuklarını bir araya getirerek, Türk sinemasında ada temsillerine yeni bir boyut kazandırır. Melankolik atmosferiyle seyircisini içine çeken bu film, yalnızca bir dönem dramı değil; aynı zamanda İstanbul’un unutulmuş bir yüzüne açılan şiirsel bir pencere olarak da hatırlanmalıdır.
Haluk Direskeneli