Yıllar önce bir Türk-Amerikan ortak girişiminde çalışıyordum. Şirketin yapısı, iki tarafın da kendi iş kültürünü ve ekonomik anlayışını yansıtıyordu. Ancak zamanla, Amerikan ortağın kendi ülkesinde ciddi hukuki yaptırımlarla karşılaştığı, ağır borç yükü altında ezildiği ve iflasın eşiğine geldiği ortaya çıktı. Bu nedenle yurtdışındaki tüm ortaklıklarını elden çıkararak zararını azaltmak istiyordu.
Bu süreci yönetmek için bağımsız bir denetim firması tuttular. Saatine kim bilir kaç bin dolar ödedikleri beş Amerikalı denetçi, bizim toplantı odamızda günlerce çalıştı. On yıllık tüm muhasebe kayıtlarını bilgisayar ortamına aktardılar, defterleri satır satır incelediler. Fakat sonunda somut bir sonuca ulaşamadılar. Yerli ortağa “karar hakkı” tanındı. Yerli ortak fazla düşünmeden bu teklifi kabul etti. Şirket yeni düzende hızla küçüldü ve birçok çalışanla yollar ayrıldı.
Bu örnek, uluslararası ortaklıkların ekonomik baskılar altında nasıl yön değiştirebildiğini açıkça gösteriyor. Kağıt üzerinde eşit gibi görünen ortaklıklar, kriz anında güç dengesine göre şekilleniyor. “Denetim” adı altında yapılan incelemeler ise çoğu zaman yalnızca formalite niteliği taşıyor.
Bugün benzer bir tabloyu farklı bir alanda, madencilik ve çevresel etki değerlendirmeleri (ÇED) süreçlerinde de görüyoruz. Özellikle yabancı sermayeli altın arama şirketleri, çoğu zaman “ÇED olumlu” raporlarıyla ülkenin doğal kaynaklarına yöneliyorlar. Oysa bu raporların çoğu, teknik jargon ve yüzlerce sayfalık “laf salatası” arasında asıl gerçeği gizliyor. Kâğıt üzerinde çevreye zarar vermeyen bu projeler, pratikte doğayı geri dönülmez biçimde tahrip ediyor.
Bir mühendis olarak biliyorum ki, çevresel etkiler yalnızca laboratuvar analizleriyle değil; o bölgenin coğrafyası, ekosistemi, halkın yaşam biçimi ve yeraltı su kaynaklarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Eğer bir yatırım bu dengeyi bozuyorsa, ulusal çıkarlar gereği durdurulmalıdır.
Ülke kaynaklarını korumak, yatırım karşıtı olmak değildir. Tam tersine, sürdürülebilir, çevreyle uyumlu, şeffaf projeleri desteklemek; kısa vadeli kâr hırsına dayalı, dışa bağımlı girişimlere “dur” diyebilmek, gerçek kalkınmanın ön koşuludur.
Geçmişteki o ortak girişim deneyimi bana şunu öğretti: Denetim raporları, yatırım dosyaları, ÇED belgeleri… Hepsi yalnızca birer araçtır. Asıl mesele, o belgeleri hazırlayan ve onaylayan insanların vicdanı, bilgisi ve sorumluluk duygusudur.
⸻
Haluk Direskeneli