Bazı galibiyetler sadece tabelada görünenle anlatılmaz. Dün gece Akatlar’da olanlar tam da böyleydi. Bir ara nefesler kesildi, kalpler aynı anda attı, tribün “Yağmurlu Bir Günde Görmüştüm Seni” derken parkede beş adam değil, bir koca camia vardı.
İlk çeyrek, tam bir nabız testi gibiydi. Maç kafa kafayayken Yiğit Arslan’ın son saniye üçlüğüyle ayağa kalktı tribün. O an belliydi, bu gece kolay geçmeyecekti.
İkinci çeyrekle birlikte ritim geldi. Kaptan’ın üçlüğüyle “işte bu!” diye bağırdık hep bir ağızdan. Zizic’in smacıyla birlikte rakip mola aldı, çünkü salonun enerjisi artık kontrol edilemez hale gelmişti.
Ama Beşiktaş bu — kolay kolay rahat bırakmaz taraftarını. Fark 13’ten 7’ye indiğinde herkes aynı şeyi düşündü: “Dayanın çocuklar, biraz daha…”
Üçüncü çeyrek sanki bir kabus gibiydi. Sayı gelmedi, top kayıpları çoğaldı, 68-68 olduğunda salonu derin bir sessizlik kapladı. O an Çarşı tribünü devreye girdi. Besteler, ıslıklar, bağırışlar… Herkes yeniden inanmak istedi. Ve inandı da.
Tüm maç boyunca Beşiktaş koçu Dusan Alimpijevic’in enerjisi bir an bile düşmedi. Her maçta olduğu gibi kenardan takımını gerektiğinde ateşledi, gerektiğinde azarladı ve galibiyetin mimarlarından birisi oldu.
Son çeyrekte artık başka bir Beşiktaş vardı sahada. Mathews “ben buradayım” dedi, Kaptan’ın üçlüğüyle tribün yeniden ayağa kalktı. Gerilim yükseldi, teknik fauller havada uçuştu ama takım pes etmedi. Kevin Yebo’nun 32 sayısına rağmen Beşiktaş karakter koydu, son saniyelerde Morgan’ın soğukkanlılığıyla maçı kapattı: 93-88.
Bu sadece bir galibiyet değil; Beşiktaş’ın ruhunu, direncini, tribünün gücünü hatırlatan bir akşamdı.
Maç bittiğinde skor tabelasına değil, tribünlerdeki yüzlere baktım.
O yüzlerde aynı şey yazıyordu:
“Beşiktaş, yine kalbiyle kazandı.”

Tribünleri güçlü kulüpler her zaman bir adım önde oluyor. Okurken sanki oradaymış, taraftarla birlikteymiş gibi hissettim hocam kaleminize sağlık.