Çanlar Kimin İçin Çalıyor?

Yayınlama: 15.09.2019
Düzenleme: 13.12.2022 15:26
A+
A-

“Her Toplum Layık Olduğu Şekilde Yönetilir” demiş Winston Churchill. İnsanlar başına ne geleceklerini her daim merak içinde yaşarlar. Neyin doğru/iyi olduğundan ziyade neyin yanlış/kötü olduğunu odaklanırlar. Kronik mutsuzluk diye tarif edebileceğimiz bu olgu Adalar’ın üzerine kâbus gibi çökmüş gözüküyor. Nereye baksak bir mutlu haberimiz, bir başarı hikâyemiz veyahut gururla övüneceğimiz ne kaldı elimizde, varsa yoksa kavga, dedikodu, kayırmacılık,  doğa felaketi, yolsuzluk… Bu kadar olumsuz fonksiyonlar ve gerginlikler toplumun kamplaşmasına, çatışmasına ve güvensizliğe yol açar. Zaman içinde ise kurumsallaşmaya başlarsa toplumsal felaket kaçınılmaz olur.

         En azından benim düşüncem bu yönde, elimizde halkın nabzını, eğilimini ölçebilecek bir cihaz icat edilmedikçe. Böyle bir kanaate varabilmek için en azından birkaç veriyi de elde tutmak gerekir, inandırıcı olabilmek adına. Bazen bir belge, bazen bir konuşma bazen de bir fısıltı. Malum Büyükada’dan çadır dolusu bir faaliyet geçince ardından yansıması da bir hayli çetrefilli oldu. Kültürel etkinlik adına düzenlense de sonuçta açıkhava resturant ve kahvehaneye dönüştü. Hâlbuki bu etkinlikler yerel halkın ihtiyacı veya kamu yararına olursa bir anlamı olur. Yoksa bu katılım payı beşkardeş oyunundaki gibi biri tutmuş, biri bakmış, biri pişirmiş, biri yemiş, biride “hani bana, hani bana” demiş. Hani bana diyen ise bir başkan yardımcısı. Şöyle diyor “bu etkinlikten 80 bin lira alındı. Bunu da bir müdür, bir başkan ve bir meclis üyesi paylaştı. Bana bir kuruş geldiyse.. diye kallavi bir yeminle kendini aklayan ama bir gerçeği de su yüzüne çıkaran beyanı oldu.

         Her gün yeni bir yozlaşmayla güne başlıyor, toplumu harekete geçirecek iradeyi aramakla günü geçiriyor, içimizdeki umudu ve güveni yeniden diriltebilecek siyasi ve kamu gücünü elinde tutabilecek yöneticiyi rüyamızda görme sevdasıyla günü noktalıyoruz. Bu sadece kendine çalışan siyasetçi/kamu yöneticisi ile değil ancak ve ancak adanmış siyaset ve kamu etiğini ülkü edinmiş insanlarla elde edilebilecek. Bir nevi Yaşar Kemal’in “Teneke” adlı romanındaki Kaymakam Fikret Irmaklı gibi idealist insanlarla. Romanın geçtiği kasabada 35 yılda 43 kaymakam kovmuşlar, kitabın ismi de oradan geliyor, kuyruklarınıza teneke bağladık dermiş gibi kaymakamlar giderlerken arkalarından teneke çalarlarmış. Kaymakam Fikret Bey ise durumu kendi ağzından anlatırken;

Bu ülkede böyle insanlar hiç tükenmeyecektir. Rüşvet yiyen köpeklerle onlara rüşvet verenler de köpektir. Kendi dostlarını kayıranlar da, para kazanma hırsına yeşilliği yok edenler de,

         Hepsi ama hepsi…

         Durum bu kadar vahim mi; sizce? Düşünün ki kamu kurumunda çalışanların tatile gidermiş gibi terlikle mesaisine gittikleri, akşama kadar bir binaya tıkılıp entrika, komplo üretmekle geçirdikleri, halktan gelen şikâyetleri nasıl sümen altı edeceklerini ya da kime paslayıp kurtulacaklarını, bugünü de boş geçmeyelim nereye olta atalım diye birbirlerini kolladıklarını, yer bulunamayan kızı ne de olsa tabi ki mesaiye mi gelecek zaten babasının yanında çalışıyor deyip bende yarın yokum diyenleri mi, ben bu şartlarda çalışamam arkadaş emekli oluyorum diyen ama olmayanlarımı, atanmasına rağmen vermem de vermem diyerek odaları kilitleyen, olsun ben kendimi hala müdür hissediyorum deyip encümene katılıp usulsüz imza atanlarımı, ben kimsenin ekmeğinle oynamam deyip gönül ilişkisine soyunanlarımı, kendini başkan zannedip etrafa caka satıp ulufeleri toplayanlarımı, kendi işletmeye çalıştığı plaja ruhsat almayı unutan belediyeyi mi, tohumdan çiçek yetiştirip 72 bin lira zarar gösterenimi, internet sayfasını kevgire döndüren, bir sayfada müdür öteki sayfada başkan yardımcısı yapan bilgi işlemi ekran kartı olarak gören vekilimi, el kaldırmak ve indirmekten, arada şaşırıp önündeki metni okuyamayan, 5 dk.da oturumu Rizeli imamlara taş çıkaranlara mı, sıkıyorsa beni müdürlükten alsana diye üfürükten tehditler savuranlarımı, tedvireni ihtiyaçtan çıkarıp tahsilata çevirenimi, Horoz ve Hızır adlı hizmet içi tekneleri gündüz yatıran gece tarifeli çalıştıran, 2 promilden aşağı yolcu kabul etmeyen araçlarını mı, temsil ödeneğini rakı balık ada zanneden birde geri dönüşüm poşetine sokanlarımı, gecekonduyu gündüze indirip üstüne beyaz bayrak çekenlerimi, en güzeli de horozları bavulda taşıyıp, güzellik yarışmasına götürüyorum diyenlerimi, daha neler neler…

         Bunlar madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü acaba ne durumda. Halk diyor ki hay benim akılsız başım. Nerden kandım da adamı başımıza bela ettik. Artık kovsak da gitmez, sövsek de. Bir kere alıştı mı bünye bir daha bırakmaz. Çare Kaymakam Beyde. Hadi birde orada durum ne vaziyette. Aman arkadaş sakın sakın. Zaten kaymakamdan gelen yazıların haddi hesabı yok, zaten dikkate alan da yok, cevap verende. Adada orman çok kâğıt israfı da olmaz. Yaz babam yaz. Peki, durum öylemi aslında tabiri caizse “bakanlardan fazla yetkisi olan kaymakamlar” penceresinden bakalım.

         “Kaymakam, ilçede hükümetin temsilcisidir. İlçenin genel idaresinden sorumludur. Kanunların, yönetmeliklerin uygulanmasını sağlar ve bunların verdiği yetkileri kullanır ve ödevlerini yerine getirir. İlçesindeki tüm işyerlerini, özel idare, BELEDİYE ve köy idareleriyle bunlara bağlı tekmil müesseseleri DENETLER ve TEFTİŞ ederler. Bu teftiş ve denetlemeyi BİZZAT veya idare şube başkanları veya validen talep edeceği müfettişler marifetiyle denetler. İlçede görevli tüm memur ve müstahdemleri iş başında kalmalarında mazur gördüğünde RE’SEN İŞTEN EL ÇEKTİREBİLİR. 5442 Sayılı Kanun ve diğer mevzuatlar. Kısaca buraya aldıklarım yeter de artar bile görevini adanmışlıkla yapmak isteyen mülki amirler için. Kalın sağlıcakla.

         “Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına;

         Anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta;

         Bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa,

         Sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin yurtluğunmuş gibi,

         Ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım;

         İşte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.”

                                                                                     John Donne

Son Sözünü Söyle

sonsozunusöyle@gmail.com

Bir Yorum Yazın

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.