“Diamante”: Parçalı Hayatlar, Yoğun Bir Atmosfer

“Diamante”: Parçalı Hayatlar, Yoğun Bir Atmosfer
Yayınlama: 15.11.2025
Düzenleme: 15.11.2025 11:48
A+
A-

Bu hafta Caddebostan CKM sinemalarında gösterilen Diamante filmini izlemeye gittim. Ferzan Özpetek sinemasının kendine özgü bir dili var: kalabalık kadın toplulukları, geçmişle bugün arasında gidip gelen duygular, aile sırlarının dramatik ağırlığı ve Akdeniz sıcaklığı… Ancak yönetmenin son filmi Diamante, bu alışılagelmiş formülü daha da yoğunlaştırdığı için izleyiciyi zaman zaman yoran, hatta ilk bakışta “derli toplu bir hikâye anlatmıyor” izlenimi veren bir yapıya sahip.

Filmi izlerken salonun neredeyse tamamen kadınlarla dolu olması, Özpetek’in özellikle kadın hikâyelerine odaklanan bir yönetmen olarak yarattığı seyirci profilini doğruluyordu. Böyle bir atmosferde salondaki tek erkek izleyici olmak, filmi daha da “sıradışı” hissettirmiş olabilir.

Bir Atölye, Onlarca Hikâye

Diamantenin omurgasını, yaklaşık 15–20 kadının çalıştığı bir terzi atölyesinde kesişen hayatlar oluşturuyor. Özpetek bu mekânı yalnızca bir iş yeri değil, aynı zamanda bir terapi odası, bir sır mahzeni ve bir dayanışma alanı gibi ele alıyor. Her kadının kendi travması, aşkı, hayal kırıklığı ve hayata tutunma biçimi var.

Bu anlatının içinde özellikle dikkat çeken iki küçük ama anlamlı detay bulunuyor:
— Çalışan genç kadına kayınpederi tarafından hediye edilen broş, hem kuşaklar arası bir bağ kuruyor hem de filmdeki “gizli iyilik hâlleri” temasını güçlendiriyor.
— Atölyede bakılan küçük çocuğun aslında Ferzan Özpetek’in kendisi olması, yönetmenin hikâyeye kişisel bir iz bırakması açısından hoş ve zarif bir dokunuş.

Film, bu tür ince ayrıntılarla zenginleşirken, çok sayıda hikâyeye yer açma çabası ana olay örgüsünün silikleşmesine yol açıyor ve izleyicide “karmakarışık olaylar zinciri” hissini güçlendiriyor.

Özpetek’in Gücü ve Zayıflığı Aynı Noktada Toplanıyor

Özpetek sineması çoğu zaman:
• güçlü kadın karakterlere,
• duygusal yoğunluğa,
• estetik kadrajlara,
• şaşırtıcı aile sırlarına

dayanır.

Diamantede bunların hepsi mevcut; fakat bu kez doz oldukça yüksek. Karakter sayısı arttıkça dramatik yoğunluk dağılıyor, izleyicinin bağ kurması zorlaşıyor. Yönetmen adeta tek bir hikâye yerine toplu bir kadın portresi çizmek istemiş, ancak bu tercih filmin anlaşılmasını güçleştirmiş.

Film Neden Karışık Geliyor?
1. Episodik yapı: Hikâye parçalara ayrılmış gibi ilerliyor.
2. Fazla karakter: Herkesin bir hikâyesi var ama çoğu yarım kalıyor.
3. Geçmiş–şimdi geçişleri: Özpetek’in klasik zaman kırılmaları yer yer bağlantıyı zorlaştırıyor.
4. Duygusal yoğunluk: Sahne bazında güçlü hisler taşısa da bütünlükte yorucu bir akış oluşuyor.

Bu nedenle film, lineer bir anlatı bekleyen izleyiciye zorlayıcı gelebiliyor.

Anlatmak İstediği Ne?

Diamante aslında bir kadın dayanışması hikâyesi. Aynı iş yerinde, aynı kader örgüsünde bulunan kadınların “parçalanmış ama parlayan” hayatlarını temsil ediyor. Filmin adı da buna gönderme yapıyor:
Her bir kadın, farklı yüzleri olan birer “elmas” gibi.

Özpetek bireysel hikâyeleri tek tek anlatmaktan çok, kolektif bir duyguyu yansıtmayı tercih etmiş.

Güçlü Atmosfer, Eksik Odak

Diamante, Özpetek hayranlarının seveceği güçlü bir atmosfer sunarken, hikâye bütünlüğü arayan izleyiciler için karmaşık ve yorucu bir deneyime dönüşüyor. Filmin duygusal etkisi yüksek fakat dramatik mimarisi dağınık. Yine de atölyedeki kadınların enerjisi, renkleri, aralarındaki görünmez bağ ve yönetmenin kendi çocukluğuna yaptığı o küçük gönderme, Özpetek sinemasının neden yıllardır sadık bir seyirci kitlesine sahip olduğunu hatırlatıyor.

Haluk Direskeneli

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.