BODRUM – “Su altı arkeolojisinin babası” olarak anılan George F. Bass’ın 1960 yılında Türkiye’ye gelişi, sadece kişisel bir maceranın değil, dünya arkeoloji tarihinde yeni bir çağın başlangıcı oldu. Bass’ın kaleme aldığı ve denizler altındaki keşifleri anlattığı eser, Türkiye kıyılarında yaşanan bu bilimsel devrimin perde arkasını, zorluklarını ve Bodrum’un sessiz bir kasabadan dünya çapında bir merkeze dönüşümünü gözler önüne seriyor.
Hikaye, 1950’lerin sonunda Amerikalı foto muhabiri ve dalgıç Peter Throckmorton’un Türk sünger avcılarıyla kurduğu dostlukla başladı. Throckmorton, Tunç Çağı’na, hatta Truva Savaşı zamanlarına ait olabilecek batıkların yerini tespit etmişti. Ancak büyük bir tehlike vardı: Sünger avcıları, ağlarına takılan bu tarihi metalleri hurda olarak satmak için dinamitlemeyi düşünüyorlardı. Throckmorton’un Pennsylvania Üniversitesi Müzesi’ndeki toplantıda söylediği şu sözler keşif gezisinin fitilini ateşledi: “Eğer bu işi şimdi, bu sene yapmazsanız, sünger avcıları Tunç Çağı kargosunu hurda metal için dinamitleyecek. Bu iş yazdan öteyi bekleyemez”.
1960 yılında Türkiye’ye gelen ekip, büyük imkansızlıklar içindeydi. Henüz 27 yaşında olan ve o dönemde deneyimsiz bir dalgıç olan George Bass, kazı başkanı olarak büyük bir sorumluluk üstlenmişti. Ekibin bütçesi sadece 12.000 dolardı ve bu paranın çoğu ulaşıma harcanmıştı.
Ekipman eksikliğini gidermek için Amerikan ordusunun ihtiyaç fazlası depolarından yararlanıldı; paraşütler, yırtık şilteler, eski kompresörler ve hurdaya çıkmış bir jip kullanılarak operasyon yürütüldü. Bass ve ekibi, 1960 darbesinin yarattığı siyasi belirsizlik ortamında, İstanbul ve Ankara arasında mekik dokuyarak kazı izinlerini almak için büyük çaba sarf etti.
Ekibin ilk büyük hedefi, Finike açıklarında, Gelidonya Burnu’nda yatan ve o güne kadar bulunmuş en eski gemi batığıydı. “Mandalinci” ve “Lütfi Celil” isimli sünger tekneleriyle yola çıkan ekip, kaptanlar Kemal Aras ve Nazif Göymen yönetiminde tarihi bir yolculuğa başladı. Bu keşif gezisi, su altı arkeolojisinin temellerinin atıldığı, bilimsel yöntemlerin su altında ilk kez titizlikle uygulandığı bir dönüm noktası oldu.
George Bass’ın anıları, Bodrum’un değişimine de tanıklık ediyor. 1958 yılında sadece 5.000 nüfuslu sakin bir kasaba olan, sokaklarında develerin dolaştığı Bodrum, o günlerde sadece birkaç yerli teknenin barınağıydı. Bass ve Throckmorton, Bodrum Kalesi’ni bir su altı arkeoloji müzesine dönüştürme fikrinin ilk tohumlarını o günlerde attılar.
Kaledeki şövalyelerin yemek odasında, sünger avcılarının bağışladığı amforalarla oluşturulan ilk koleksiyon, bugünkü dünyaca ünlü Bodrum Su Altı Arkeoloji Müzesi’nin temelini oluşturdu. Bass o günleri, “Bodrum New York olsaydı, bu bir konfeti yağmuru yürüyüşü olurdu” sözleriyle, halkın ve sünger avcılarının onlara gösterdiği ilgiyi betimleyerek anlatıyor.
George Bass’ın Türkiye kıyılarında başlattığı bu çalışmalar, “Denizler Altında Arkeoloji” kitabında da belirtildiği gibi, tarihe ışık tutan buluntularla bir devrin kapılarını araladı.
Haberin Kaynağı: Denizler Altında Arkeoloji – George F. Bass (Boyut Yayınları)