İstanbul’un Prens Adaları olarak bilinen dokuz adasından en büyüğü olan Büyükada, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda tarihi yapılarıyla da dikkat çekiyor. Bu yapılardan belki de en dikkat çekici olanı, Avrupa’nın en büyük ve dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı olarak kabul edilen Büyükada Rum Yetimhanesi. Bu devasa yapı, 20.000 metrekarelik bir alana yayılıyor ve 1903’ten 1964’e kadar yetimhane olarak hizmet vermiş. Günümüzde metruk halde olsa da, hem mimari ihtişamı hem de tarihsel önemiyle ziyaretçilerini büyülemeye devam ediyor. Bu makalede, Büyükada Rum Yetimhanesi’nin tarihçesini, mimari özelliklerini, güncel durumunu ve restorasyon çalışmalarını ele alacağız.
Büyükada Rum Yetimhanesi’nin hikayesi, 1898 yılında başlıyor. Fransız mimar Alexander Vallaury tarafından lüks bir otel ve kumarhane olarak tasarlanan bina, “Prinkipo Palace” adıyla inşa ediliyor. Ancak dönemin sultanı II. Abdülhamit, kumarhane ve otel olarak işletilmesine izin vermiyor. Bu nedenle bina, asıl amacına hizmet edemeden 1903 yılında önde gelen bir Rum bankacının eşi olan Eleni Zarifi tarafından satın alınıyor. Eleni Zarifi, bu görkemli yapıyı Ekümenik Patrikhane’ye bağışlıyor ve böylece yetimhane olarak kullanılmaya başlanıyor.
Yetimhane, 60 yılı aşkın bir süre boyunca yaklaşık 5.800 Rum yetim çocuğa ev sahipliği yapıyor. 206 odaya sahip olan yetimhanede, aynı zamanda geniş bir mutfak, büyük bir kütüphane, bir ilkokul ve çeşitli meslek okulları da bulunuyor. 15 kişilik bir personel kadrosuyla hizmet veren yetimhane, çocuklara hem barınma hem de eğitim imkanı sağlıyor. Ancak 1964 yılında, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan siyasi gerilimler sonucu yetimhane zorla kapatılıyor ve çocuklar Heybeliada’daki yetimhaneye naklediliyor.
Yıl | Olay |
---|---|
1898 | Yetimhane binası, otel ve kumarhane olarak inşa edildi. |
1903 | Bina, Ekümenik Patrikhane’ye bağışlandı ve yetimhane olarak kullanılmaya başlandı. |
1964 | Yetimhane kapatıldı. |
1980 | Binada yangın çıktı. |
1997 | Türkiye Cumhuriyeti, binaya el koydu. |
2010 | Yetimhanenin mülkiyeti Ekümenik Patrikhane’ye iade edildi. |
2022 | Restorasyon projesi onaylandı. |
Büyükada Rum Yetimhanesi, sadece büyüklüğüyle değil, mimari özellikleriyle de dikkat çekiyor. Tamamen ahşap malzemeler kullanılarak inşa edilen bina, 206 metre yüksekliğindeki İsa Tepesi’nin üzerinde, yemyeşil bir ormanla çevrili bir konumda yer alıyor. Büyükada iskelesinden yaklaşık 1.6 km güneyde bulunan yetimhaneye ulaşım, yürüyerek veya İETT’nin elektrikli araçlarıyla sağlanabiliyor. Binanın en dikkat çekici özelliklerinden biri, Belle Époque dönemi mimarisini yansıtması. 206 odası, geniş mutfağı, büyük kütüphanesi ve çeşitli meslek atölyeleriyle, dönemin mimari anlayışının önemli bir örneği olarak kabul ediliyor. Yetimhanenin güncel durumunu gösteren fotoğraflara ve videolara şu kaynaklardan ulaşabilirsiniz: .
Ne yazık ki, yarım asırdan fazla bir süredir boş duran Büyükada Rum Yetimhanesi, zamanla ağır hasar görmüş. 1980 yılında çıkan bir yangın, binaya büyük zarar vermiş. 1997 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarafından el konulan bina, uzun yıllar boyunca bakımsız kalmış. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2010 yılında verdiği kararla, yetimhanenin mülkiyeti Ekümenik Patrikhane’ye iade edilmiş. Ancak binanın kötü durumu, hayatta kalması için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Büyükada Rum Yetimhanesi, 2012 yılında Dünya Anıtlar İzleme Listesi’ne dahil edilmiş ve Küresel Miras Ağı tarafından “Kurtarılması Gereken” olarak sınıflandırılmış. Europa Nostra gibi uluslararası kuruluşlar, Ekümenik Patrikhane ile birlikte yaklaşık 50 milyon dolarlık bir restorasyon projesi başlatmış. Restorasyon projesi, 2022 yılında Anıtlar Kurulu tarafından onaylanmış ve çalışmaların yıl sonunda başlaması planlanmış. Ancak 2024 yılı itibarıyla henüz restorasyon çalışmalarına başlanmamış olması, yapının geleceğiyle ilgili endişeleri artırıyor.
Büyükada Rum Yetimhanesi’nin restorasyonu, sadece mimari bir proje değil, aynı zamanda kültürel diyalog ve toplumsal uzlaşma için bir fırsat sunuyor. Bu eşsiz ahşap yapıyı kurtarmak için mimarlar, mühendisler ve tarihçilerden oluşan çok disiplinli bir ekip bir araya gelmiş. Restorasyon projesi, binanın orijinal mimari özelliklerini koruyarak, aynı zamanda günümüz ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yeniden işlevlendirilmesini hedefliyor. Mali ve lojistik zorluklar önemli olsa da, yetimhanenin bir kez daha toplumun canlı bir parçası haline gelebileceğine ve kültürel faaliyetler ve diyalog merkezi olarak hizmet verebileceğine inanılıyor.
Büyükada Rum Yetimhanesi’nin restorasyonuna katkıda bulunmak isteyenler, Europa Nostra gibi kuruluşların çalışmalarını takip edebilir ve bağış yapabilirler. Ayrıca, yetimhanenin tarihine ve önemine dikkat çekmek için sosyal medyada paylaşımlarda bulunarak farkındalık yaratılabilir.
Büyükada Rum Yetimhanesi, sadece mimari bir değer değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel bir miras niteliği taşıyor. Bu yapının restore edilerek gelecek nesillere aktarılması, hem Büyükada’nın hem de İstanbul’un kültürel zenginliğine önemli bir katkı sağlayacaktır. Yetimhanenin restorasyonu, aynı zamanda farklı kültürler arasında diyalog ve anlayışın geliştirilmesi için bir fırsat sunuyor. Umarız ki restorasyon çalışmaları bir an önce başlar ve bu tarihi yapı, hak ettiği değeri görerek yeniden canlanır. Büyükada’yı ziyaret eden tarih ve mimari meraklıları, bu eşsiz yapıyı mutlaka görmeli ve hikayesini öğrenmelidir.