Cumhuriyet’in ilanından önce, Cumhuriyet’e giden yolu hazırlayan pek çok önemli adım atıldığı gibi, Cumhuriyet’in ilanından sonra da ardı ardına devrimler gerçekleştirildi. Tevhid-i Tedrisat’tan kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesine, laiklikten şapka ve kıyafet devrimine birçok değişiklikle Cumhuriyet’in kimliği belirginleşti.
SAFA TEKELİ – Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nda söylediği gibi “en büyük devrim” olan Cumhuriyet’in ilanından önce atılan adımlarla Cumhuriyet yolu açılırken, Cumhuriyet’in ilanından sonra da devrimlerle bu yol daha sağlam bir hale getirildi.
TBMM; 18 Kasım 1920’deki 99. toplantısında, ülkenin gelecekteki yönetim biçimini de belirleyecek önemli yasa tasarısının görüşmelerine başlar. İlk maddesinde “Hâkimiyet bila kaydüşart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” yazılı “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihası” (Anayasa tasarısı), iki ay süren görüşmelerden sonra ancak 20 Ocak 1921’de kabul edilir. Anayasa hukukçuları 1921 Anayasası’nı, “yeni Türkiye devletinin kuruluşunu tescil eden en önemli devrim yasası olarak” değerlendirirler. Egemenliğin halka ait olduğunun belirtilmesi, yürütme ve yasama yetkisinin Meclis eliyle yürütülmesi ve Meclis üyelerinin halkın oyuyla seçilmesine ilişkin hükümlerin, yönetim biçiminin cumhuriyetten başka bir anlamı olamayacağını ortaya koyduğunu da kaydederler.
Saltanat kaldırılıyor
28 Ekim 1922’de İtilaf Devletleri, Ankara Hükümeti’nin yanı sıra İstanbul’u da Lozan Barış Konferansı’na davet eder. Temsildeki ikiliğe Mustafa Kemal karşı çıkar. Tevfik Paşa’nın, 29 Ekim 1922’de, bu kez “sadrazam” sanını kullanarak temsil için Meclis Başkanlığına başvurması âdeta bardağı taşıran son damladır. Bu ikiliğe kökünden bir son vermek gerekir. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılır.
Türk devrim tarihinin en önemli adımları 3 Mart 1924’te atılır. Aynı gün kabul edilen üç yasayla hilafet sonlandırılıyor; öğretimde birlik sağlanıyor; Şeriye, Evkaf Bakanlığı kaldırılıyor ve Genelkurmay Başkanlığı hükümetten ayrılıyordu.
Lozan Antlaşması’nda elde edilen hakkın sonucu; 815 sayılı Kabotaj Kanunu’nun 1 Temmuz 1926’dan itibaren yürürlüğe girmesiyle Türkiye Cumhuriyeti, denizlerde de egemenliğini sağladı. Yasayla geçmişte yabancılara tanınan kabotaj hakkı kaldırıldı.
Medeni Kanun
26 hukukçudan oluşan bir komisyon, “Avrupa’nın diğer ülkelerindekine kıyasla, daha yenilikçi, daha demokratik” bulunan İsviçre Medeni Kanunu’nu Türkiye’ye uyarladı. 17 Şubat 1926’da, Kanun Tasarısı Meclis’e sunulmuş ve kabul edilmişti. İlintili diğer yasalarda da düzenlemeler yapıldıktan sonra, 4 Ekim 1926’dan itibaren uygulanacaktı. Sosyal yaşantıda birçok alanı kapsamakla birlikte, daha çok kadınlarla ilgili getirdiği hükümlerle dikkati çeken Medeni Kanun, yeni Türkiye’yi, Osmanlı’nın hukuki dayanaklarından ayırması bakımından, çıkarılan yasaların en önemlilerindendir. Yeni devlet yapısının laik niteliği, burada, diğer kanunlara göre daha açık ve kesin ifadesini bulur.
Laiklikle ilgili düzenlemeler
Mustafa Kemal Atatürk, Anayasa’nın laikliğe aykırı 2. ve 26. maddeleriyle ilgili görüşlerini 1927 yılında verdiği “Büyük Nutuk”ta ilk kez dile getirir. 1924 Anayasası yapılırken de “laik hükümet” teriminden dinsizlik anlamı çıkarmaya eğilimli olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek amacıyla “yasanın ikinci maddesini anlamsız kılan birtakım terimin konulmasına göz yumulduğu”nu beliren Atatürk, şunları kaydeder: “Anayasanın 2. ve 26. maddelerinde gereksiz görünen ve yeni Türkiye Devleti ile cumhuriyet yönetiminin çağdaş karakteri ile bağdaşmayan terimler, devrim ve cumhuriyetçe, o zaman için sakınca görülmeyen ödünlerdir. Ulus, Anayasamızdan bu gereksiz terimleri ilk elverişli zamanda kaldırmalıdır!”
Atatürk’ün 1927 yılında işaret ettiği bu değişiklikler, 10 Nisan 1928’de gerçekleştirilir. 2. Madde’den “Türkiye Devleti’nin dini, din-i İslam’dır” hükmü ile 26. Madde’den “ahkâmı şeriyenin tenfizi” (şeri hükümlerin uygulanması) cümlesi çıkarılır.
Kadınların siyasal hakları
Cumhuriyet’in ilanından sonra atılan önemli adımlar, kadınların da siyasal haklarına kavuşmalarını sağladı. Bunlardan ilki, kadınlara belediye seçimlerine katılma, seçme ve seçilme hakkı tanıyan Belediyeler Kanunu’nun 3 Nisan 1930’da kabul edilmesiyle yaşama geçirildi. 26 Ekim 1933’te Köy Kanunu’nda yapılan değişiklikle de kadınlar, köy muhtar heyetlerine de seçilebildi. 5 Aralık 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakkının da tanınmasıyla kadınlar, tüm siyasal haklarına kavuştu.
Soyadı Kanunu
Soyadı Kanunu ile ilgili çalışmalar da 1929 öncesinde başlatılıyor ve çalışmayı yapanlar Mustafa Kemal tarafından ödüllendiriliyordu. Kanun, 21 Haziran 1934’te kabul ediliyordu. Altı ay sonra 2 Ocak 1935’te de yürürlüğe girecekti. Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal’e de kanunun kabulünden dört ay sonra, 24 Kasım 1934’te “Atatürk” soyadı veriliyordu.
Tekkelerin kapatılması
Mustafa Kemal, tekkelerin kapatılacağını da Kastamonu gezisi sırasında, duyurur. Bakanlar Kurulu da 2 Eylül 1925’te, “Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, din görevlilerinin kıyafetleri ile memurların şapka giymeleri hakkındaki kararnameyi kabul eder. 30 Kasım 1925’te, tekke ve zaviyelerle Türbelerin Seddine (Kapatılmasına) ve Türbedarlıklarla Birtakım Unvanların Men ve İlgasına (Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına) Dair Kanun”u kabul eder.
Atatürk, 1 Eylül 1925’te Kastamonu’dan Ankara’ya dönüşünde Hakimiyet-i Milliye (Ulus) Meydanı’nda.
‘Bu serpuşun ismine şapka denir’
Atatürk, 23 Ağustos-1 Eylül 1925 tarihleri arasında yaptığı gezisinde şapkayı tanıtır. 27 Ağustos 1925’te elinde Panama şapkasıyla geldiği İnebolu Türkocağı’nda, ünlü “şapka nutku”nu söyler. Gezisi sırasındaki konuşmalarında, “Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir. Bunu iktisa edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, üstte yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bunların mütemmimi olmak üzere siper-i şems-i serpuş… Bu serpuşun ismine şapka denir. (…) Kadın arkadaşlarımız da yüzlerini açmalıdırlar” diyecektir. Ankara’ya 1 Eylül’de dönen Mustafa Kemal’i, devletin önde gelenleri şapka ile karşılarlar. Ertesi gün de Bakanlar Kurulu, memurların şapka giymelerine ilişkin karar alır. 25 Kasım 1925’te kabul edilen yasayla da şapka giyilmesi zorunlu olur.
Atatürk, Mehmetçiği yeni alfabe konusunda ölçüyor.
Yazıda devrim: Latin harfleri
Atatürk, 9 Ağustos akşamı Sarayburnu Parkı’nda düzenlenen toplantıda, halka, “Yeni Türk harflerini her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. (…) Milletin yüzde 80’i okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk’ün seciyesini anlamayarak, kafasını zincirlerle saranlarındır” diye seslendi. TBMM de 1 Kasım l928’de “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”u kabul etti.