ESKİLERİ ANARKEN

Yayınlama: 13.07.2013
Düzenleme: 07.12.2013 12:21
A+
A-

bir,biz,temiz,ve,çöp,ama,bu,ileBU DA GEÇER,KIRMIZI YUMURTA       ESKİLERİ ANARKEN

 

Sonbaharın ilk günleriydi. Adamızın Su Sporları Kulübünde her zamanki masamda oturmuş, pırıl pırıl denizi seyrediyordum. Eylül denizinin tadı bir başkadır, güneşi de öyle. Keyifle kahvemi yudumlarken tanıdık bir ses “Günaydın” dedi. Bu mevsimde eski adalılar yan yana gelmeyi ve eskiyi anmayı pek severler. Biz de Erdoğan Alpaslan’la öyle yaptık, göçlerin bizi çocukluk arkadaşlarımızdan mahrum bıraktığı yılları anımsarken çoğunu rahmetle andığımız adalı küçük esnaflardan söz açıldı ve konu uzadıkça uzayıp kaleme döküldü. Orhan Şevki “Protiden Kınalıya” ve “Kınalıada” adlı kitaplarında bu konuların araştırmasını titizlikle yapmıştır. Bense, anılarımı yoklarken, sadece bazı eski dostlara merhaba diyorum.

 

Yıllar önce deniz keyfi bu günkü kadar konforlu değildi. Çoğu kez, sabah erkenden, kızım kovasını küreğini yanına alır, birlikte Jarden’e giderdik. Bu, aynı zamanda benim de örgü ve tığ işine ayırdığım saatlerdi. Rıza Öztoprak’ın işlettiği bu aile tesisi, sonradan oğlunun yönetimine geçti. Daha sonra, günümüze deniz kenarında devam eder ve öğlen yemeği için saatlice evimize dönerdik.

 

Lerna’cığımın ikinci yaş gününü İskele Gazinosunda kutlamıştık. Bu tarihi Gazino Mıgırdiç Kartaloğlu’na aitmiş. Petro ve Şişman Koço Ortaklığı döneminde, pencerelerin önünde toplanıp akşam vapurlarını karşılamayı ne kadar severdik. Ahmet kalfanın, Restaurant’ı Café olarak çalıştırdığı geçici dönemde de buranın müşterisiydik ama ne yazık ki ikinci derecede tarihi eser olan güzelim bina anlayamadığım bir nedenden cayır cayır yandı kül oldu.

 

Dezire çay bahçesi açıldığında, ilk sahipleri Bilhan ve tenekeci Hakkı’nın kızı Azime, müşterilere çok yakınlık gösterirlerdi. Orada da aile kutlamalarımız olmuştur. Her yıl, kalabalık bir grupla, adanın tepesine, Faik’in yerine gidip kuzu çevirmek de adettendi. Ne kadar güzel, ne kadar samimi günlermiş onlar. Boncuk’un cambazhanesinde eğlendiğimiz çocukluk yıllarımızı hatırlıyorum. Devrin popüler şarkıcıları, oryantalleri, komedyenleri birer birer o yer sahnesinde sanat yaptılar.

 

Eskiden, İstanbul’un sokakları hele hele Prens Adaları, lahmacun, döner kokmazken, dönerin sokağa dökülmeden saygı gördüğü dönemlerde, döner yolda yürürken yenmez “Döner yemeğe” gidilirdi. Adamızda da Mimoza Restaurant, Çarşamba günlerini döner günü ilan etmişti. Mimoza, uğrak yerimizdi, kızımın vaftiz yemeğini de Mimoza’da vermiştik. Bu mekânı ilk keşfeden, kahveci Dayko Kifidis’miş şimdiki binayı Kalust Bey yaptırmış. Kürt Mehmet’in kahvecilik yaptığı dönemden sonra, mekânın ön tarafını Torkom ve Hımayak daydaylar meyhane olarak işletmişler ve daha sonraki yıllarda Abdullah Güveli, Yusuf Güveli, bu günkü Mimoza Restaurant’ı kurmuşlar. Tesis bugün İsak Güveli ve Sevim Güveli’ye ait.

 

Koço Petridis, Akasya Caddesinin köşesinde Pergola’yı açtığında, canlı müzik eşliğinde kadeh tokuşturmak pek hoşumuza gitmişti. 1968 yılında Nefi Öner Pergola Amatör Balıkçılar Derneği’ni açtığında adanın Flamingo yolu şenlendi. Nezih bir yerdi Nefi’ nin yeri ve ada için bir ayrıcalıktı, bir ilkti. Daha sonra dükkânı Sosi ve Nefi çifti birlikte yürüttüler.

Yıllar sonra da, Mino, bugünkü Spor Kulübünün terasında adalıların keyifle buluştuğu bir lokale imzasını attı.

 

Kınalıadamızın berberleri de popülerdi. Sohbetlerde berber Arşavir ve Koço’nun adı çok geçer. Hele ada gençlerinin şimdi Hrant Dink parkının bulunduğu yerde top oynarlarken berber Koço ile aralarında geçen hikâyeleri anlatmakla bitiremezler.

 

Kadın kuaförleri de anmadan geçemeyeceğim. Devrin ünlü kuaförü Vili’den ayrılan Vasil ve Lütfü bu mesleği adada yıllarca tek başların yürüttüler. Cemil Aslan, Barones Kuaför Salonunu 1960 yılında işletmeye açtığında mesleğin şıklığını da birlikte adaya taşıdı. Onu da

Emel Kuaför takip etti. Böylece başını suya sokmadan denizde yüzen hanımların sayısı çoğaldı.

 

Aliboran İskele Meydanında çocuklarımıza mısır satan Malatyalı Zilfo, genç yaşta felç oldu ama mısır satmaya devam etti. Bir de Arnavut macuncumuz vardı. Sırasını bekleyen çocuklara öncelik tanır, rengârenk macunlarını dağıtırdı. Son yıllarda Kınalıada Su Sporları Kulübü’nün önünde dondurma satan Yücel’in dayısını biz çocukluk yıllarımızda 13.30 vapurundan karşılardık. Yıllar geçti ama dondurmanın tadı değişmedi. Ya çınar altındaki meşhur bisikletçimizi kim hatırlamaz ki? Her gün Feridiye’den adaya gelen bisikletçimizi soyadıyla tanıdık. Danışman derdik ona. İyi insandı, severdik Danışman’ı.

 

Kınalıadanın fırını da meşhurdur. Adamıza ziyarete gelen birçok diğer adalı dostlarımız Mustafa’nın fırınından eve francala götürürlerdi. Aslında bildiğim kadarıyla ilk fırıncımız, bakkal Hristo’nun babası Niko imiş. Şimdiki ekmek fırınının bulunduğu ada da Verjin Hanıma aitmiş. Sokrat ve Katina çiftinin işlettiği fırını ve kız kardeş şişman Eleni’nin sabah kahvaltısına hazırladıkları çatalların tadını unutamam.

 

Ada olup da balıkçıları olmaz mı kırlangıç, hani, istakoz, lipsos, ıstrangilos, mercan kaynayan denizinde. Husik Reis, Koryanlar, Mıgır Reis, Balıkçı Hüseyin, Balıkçı Saadet, çavelaların dolup taştığı yılları keyifle yaşadılar. Son yıllarda ise adalarda bir ilki yaşatan balıkçı Filiz Kalaycı sempati topluyor. Eşi Nevzat ve kardeşi Mustafa Kalaycı’yı bizler içecek su dağıtımından tanımaz mıyız? “Çur egav çur” diye bağırmazlar mıydılar?

 

Eski adalılar anlatırlar da, Hristo bakkalın karşısında oturan Fani vee Eliça kardeşler balıkçılara kahve servisi yaparlarmış. Ne kadar güzel düşünmüşler. Şimdi olsa “Chez Fany & Elitcha” denirdi. Bizler Serop’un kahvesini de hatırlarız. Şimdi kahvelerin ve Café lerin sayısı arttı. Kahvelerimiz de değişik tatlarda sunuluyor.

 

Adamızın sütçülerinin de adalılara emeği tartışılmaz, evlerimize gelen önemli ziyaretçilerdi onlar. Sütçü Koço, sütçü ve aynı zamanda gaz-gaz lambası işi de yapan Nubar Haykyan, sonradan adanın arkasında deniz kenarına birkaç masa sandalye koyup taş evinden yemek hizmeti veren sütçü Hüseyin. Anlatmadan geçemeyeceğim ve saygıyla andığım bir aşk hikâyesidir sütçü Nubar’la Panayota’nın büyük aşkı. Birbirlerini seven iki insanı, cahil ve vicdansız bir zihniyet ne yapmış ne etmişse yan yana getirmemiş. Panayota yaşlılığını yeğeni yaylı Tanaş’la geçirdi ama hastalığında Nubar’ına da baktı, ölüm döşeğinde yanındaydı.

 

İskele çıkışında Münir Dayı (Barba) nın büfesi vardı. İlk tostu ondan yedik. Ne tatlı adamdı Barba! Oğulları, Sönmez, Güngör ve Ümit. Sönmez’in okuyup USA’da kendisine iyi bir mevki edindiğini duyup sevindim.

 

Ciğercilerimiz ve yumurtacılarımız genelde Kartal’dan gelirlerdi. Onlardan bir tanesinin oğlu da şimdi akşamları tepsi içinde baş satıyor. Yetmişli yıllarda şimdiki Aykun Emlak’ın bulunduğu yerde bir de ciğerci restaurant açılmıştı ama faaliyeti kısa sürdü.

 

 

 

Aram Agopyan, kunduracı Aram, ayakkabılarımızı beğenmezdi. “Bunlara para verip alıyorsunuz” derdi. Diğer tanınmış kunduracı Haçik İnceyan’ın eşi Mari Hanım da adamızın son kundura tamircisi oldu.

 

Adamızın sevimli eczacısı Diran Dayday’dı. Herkese güler yüz gösterir, herkesle gönülden ilgilenirdi. Daha sonraki yıllarda eczacı Kirkor Takvoryan’la tanıştık, kibar komşum benim.

Yıllar geçtikçe, eczanelerin sayısı da arttı : Deniz Eczanesi, Doğan Eczanesi ve Ani Hamamcıyan’ın hizmet verdiği eczaneler.

 

Adamızın sevilen simalarından biri de Ispiro değil miydi? Her gün adadan Çengelköy’e gider-gelir, isteyene yoğurt, salatalık vs..getirirdi. Ispiro’nun köpekleri, her gece onu vapurdan karşılarlardı.

 

Pangaltı Tavukçu Fethi Sokağının ünlü ermeni tavukçusu, adanın ilk kasapları Niko Panayoti, Panayota Harpuni, Marikula İlyadi ve Mustafa Gökçek olur da, adanın ilk tavukçusu olmaz mı demişti her halde ki altmışlı yıllarda adada bir tavukçu dükkânı açtı fakat zannedersem adalılar tavuk yemeyi pek sevmiyorlardı ki dükkân tez kapandı.

 

Her yıl sonbaharda, adada pastırma yazı beklenir. Bu da bana mezeci Koço’nun taze francalalarla yaptığı pastırmalı sandwich’leri hatırlatır. Koço ve midyeci Muzaffer Tamkaymak komşu sayılırlardı ve ikisi de sonbaharda iştahımızı kabartmak için adeta yarışırlardı.

 

İştah derken Madame Yuana & Koço Petridis’lerin Bahar Pastanesinde yediğimiz Demie Lune’leri, Uludağ’ları, Pêchemelba’ları hatırlamaz mıyım? O tadı aramaz mıyım? Gerçekten nefis pastalar yerdik. Kınalıada Camiinin karşı pasajının köşesinde de yine bir başka Madame Yuananın pastanesindeki tatları ve turtaların muhteşem sunumunu unutmadım.

 

Yetmişli yılların başında, yeni sinemanın bulunduğu sokağın başında Yaşar ve Mustafa kardeşler meyve ve sebze satmaya başladılar. Ölüm, ikisini de aramızdan bir saat arayla aldı. Bugünkü Kınalı Market’in bulunduğu yerin yanında manav Münevver vardı. Hasanın kahvesinin olduğu yerde Pakize Hanımın manav dükkânı, Yalovalılar, manav Fahri ve Zaven’in açtığı dükkânı daha sonra işleten manav Kadir’den az mı alışveriş yaptık.

 

Eskileri anarken bakkal Hristo Kovi ve eşi Madame Hrisantiyi hatırlamamam mümkün değil. İyiliklerini gördüğüm çok ender insanlardandır onlar. Ethem ve Recai’nin bakkal dükkânını hatırlar mısınız? Ermeni bakkal Vartan, Mimoza’nın yan binasında bakkal Anastas’ı bilir misiniz? Ankara Pazarını ise Pandeli açmıştı, Yaşar ve Mustafa bir müddet dükkânı çalıştırdılar, daha sonra Vesile Güveli işi devam ettirdi.

 

Adamızda motorlu araçlar revaçta değilken, eşekler kum taşır, moloz taşırlardı. İnşaat malzemeleri, nalburiye, odun ve odun kömürü dağıtımı yapan firmayı Salim Alpaslan, Dimitri Takopulo ve Koço Fokas kurdular ve işi Salih Alpaslanın oğulları devam ettirdiler.

 

Adaya su getirmek ve sarnıçları doldurmak başlı başına bir dertti. Yorgancı Ali Osmandan hortum kiralardık. Bu iş için Beykoz gemisini beklerken, denizden su taşıtıp temizlik işlerinde

 

 

 

kullandığım günler olmuştur. Adamızda sarnıç ve fosseptik temizliği de zaman zaman sorun yaratırdı.

 

Yaz gelince adaya çıkmak da ayrı bir dertti. Bizler emanetçi Zilfo ve Eşrefi tanımadık ancak eşyalarımızı İsmail ve İbrahim Duman’a teslim ederdik. Denkleri taşıyan motorda yangın çıktığı yıl, lise sonu sınavlarına hazırlanmam için taşıttığım kitaplarımı zor kurtarabilmiştim.

 

Manifatura ihtiyaçlarımızı Hikmet-Hakkı Abanoz kardeşlerin işlettiği Zümrüt Mağazasından ve Nevzat İlter’in dükkânından temin ederdik. Nevzat’ın komşusu Penelopinin eşi Koço, oğlu Taki ve Teofil her zaman adanın aranılan camcılarıydı.

 

Gençlik yıllarımızda Kınalıadada giyime kuşama önem verilirdi. Adamızda herkesin bütçesine göre sergilediği şıklık yurt dışında bile dillere destandı. Neyi, ne zaman, nerede taşıyacaklarını bilen insanlar adanın ve adalı olmanın önemini yaşantılarına işlemişlerdi bile. . Adada kolacı dükkânı açan Mari-Artaki Nikotyan’lar ve kolacı Nurettin’den keşke o günleri anlatan bilgi alabilseydik.

 

Adamızın muhtarlarından iki, üç dönem hizmet veren Hampar Küçükyan’dan, Nubar Haykyan döneminden bahsedilir. Ben onları tanıyamadım ama muhtar Nazif İlter’e, Hikmet Abanoz’a, Seyfi Tetik’e ve muhtarımız Hüseyin Şahin’e Kınalıada’ma verdikleri hizmetten dolayı teşekkür ediyorum.

 

 

Sosi Cındoyan

Bir Yorum Yazın

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Ziyaretçi Yorumları - 4 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.