Yetim kalmış Yetimhane…

Yetim kalmış Yetimhane…
Yayınlama: 02.05.2016
Düzenleme: 13.12.2022 15:41
A+
A-

Yetim kalmış Yetimhane…

Avrupa’nın en büyüğü Büyükada’da!

Büyükada Rum Yetimhanesi Avrupa kıtasının en büyük, Dünya’da ise Japonya’nın Koyoto yakındaki Nara şehrindeki Todaiji Budist Tapınağından sonra ikinci en büyük ahşap binasıdır. Bina, Büyükada’daki ikinci büyük tepe olan Manastır Tepesi’nde yada Yunanca İsa anlamına gelen  164 metre rakımlı Hristos Tepesi’nde bulunmaktadır. 206 odalı, mutfak, kütüphane, ilkokul ve meslek atölyelerinden oluşmaktadır. Ormanın içerisinde 23 dönümlük bir sahanın içinde boş, fakat vaktiyle 1903 ile 1956 yılları arasında burası toplamda 5744 adet yetim barındırmış.

Büyükada Rum Yetimhanesi ahşap karkas sistemde inşa edilmiştir. Yapı, yan bölümlerinde 6, diğer bölümlerinde ise 5 katlıdır. Binanın heybetine rağmen cephe mimarisi olabildiğince sade tasarlanmıştır. Birbiri üzerine tekrarlanan çıkmalar ile cephelere hareketlilik getirilmeye çalışılan yapıda, tiyatro salonundaki iç mekân ahşap süsleme detaylarına karşılık, diğer iç mekânlarda sade bir mimari hakimdir.

Yetimhane’yi konu alan, yönetmenliğini Burcu Olgunlu’nun yaptığı 2004 yılı yapımı “Ada’nın Ağlayan Yüzü” belgesel filmi Adalar Kısa Film Yarışması’nda birincilik ödülü kazanmıştı.

 

Yetimhane’de yangın!

Yetimhane olarak kullanıldığı yıllarda binanın ön cephesinde küçük çaplı bir yangın çıkar. Bina yangında fazla zarar görmez. Ancak, bu yangında bazı çocukların yanarak can verdiği söylentisi yayılır… Söylentiye göre, yangındaki panik sırasında çocuklardan biri bahçedeki kuyuya düşer. Fakat kimsenin aklına ise oraya bakmak gelmez. Çocuk kuyuda ölüme terk edilir. Bu olaydan sonra kuyunun içinden çocuk sesi geldiği efsanesi kulaktan kulağa yayılır… Adeta çürümeye terk edilen binadan çocuk sesleri geldiği efsanesi günümüze kadar ulaşır ki yangında kuyuya düşen çocuğun sesini ya da çocuk çığlıkları duyanlar olduğu eski Büyükadalılar arasında halen biliniyor…

 


Rum yetimhanesi’nin tarihi

Fransızlar tarafından 1800’lerin sonunda inşa edilen bu bina, Avrupa kıtasının en büyük ahşap binasıydı. Binanın güney Fransa’dakilerin benzeri bir casino-hotel olarak kullanılması öngörülüyordu. Ne var ki casino-hotel anlayışı Osmanlı yönetiminin örf ve adetlerine ters düştüğü için gerekli izin alınamadı ve bina satışa çıkarıldı. Büyükada’nın tepesindeki ahşap bina, yarım kalan haliyle Balıklı Rum yetimhanesinin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden olan Andreas Syngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında satın alındı.

Diğer zengin bir Rum ailesi olan Zarifis’lerin 3 bin 700 altın Osmanlı lirası da bu meblağa katılınca, aynı amaçla bin 180 Osmanlı lirası bağışta bulunan Sultan Abdülhamit, kamu yararına olan durumlarda olduğu gibi bir ferman yayınlayarak bu binayı “Balıklı Rum hastanesinde barınan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi için, Rum patrikhanesinin himayesine” verdi.

Bina, 21 Mayıs 1903’te Sultan Abdülhamit’in ve dönemin Patriki 3. İoakim’in de hazır bulunduğu bir törenle yetimhane olarak hizmete açıldı.

206 odadan, büyük bir mutfaktan, görkemli bir kütüphaneden ve 15 kişilik personelden oluşan yetimhane, yatakhaneden başka ilkokul ve çeşitli meslek okulları da barındırıyordu. İlkokulda 3 Rum, 2 Türk öğretmen ders veriyordu. Kimsesiz çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra, aynı yetimhane içinde sanat okuluna gidiyor; piyasada kendisine bir iş bulacak kadar çeşitli meslekler öğreniyordu.

Ancak, yetimhanenin 61 yıllık hizmetinden ve Cumhuriyetin kuruluşundan 41 yıl sonra, 21 Nisan 1964’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından “ansızın” kapatıldı. O tarihte yetimhanede barınan ve eğitim gören 163 kimsesiz çocuk keza Büyükada’nın Aghios Nikolaos kilisesine sevk edildi.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 1964’ten bu yana, zaman içinde çürümeye yüz tutan Avrupa kıtasının en büyük ve en görkemli ahşap binasını onarmak bir yana; birçok adayın ilgilenmesine rağmen, turizm gibi başka bir alanda da kullanılmasına izin vermedi. Büyükada’nın en yüksek tepesinde bulunan yetimhanenin içi, yılların getirdiği bakımsızlıktan inliyor. Düştü düşecek ahşap merdivenlerdeki oymalı trabzan, zamanın tahrip ettiği salonun köşesinde kendi kendine çürüyen bir piyano, müdür odasındaki kırık dökük, ve çürümüş zeminde 1920, 30 ve 40’lı yıllardan kalma öğrenci kayıtları, karneler, öğrencilerin ders gördüğü sıraların üzerinde Rumca yazılı isimler ve tarihler ister istemez yıkılmaya yüz tutmuş bu güzel binanın yetimhane olduğu sıcak günleri hayal ettiriyor. Yetimhane, 1912’lerden bu yana okyanusların dibinde yatan yaşıtı Titanic’in iskeletini andırıyor.      

Yetim kalmış Yetimhane…                                     Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Son Müdürü Marika Hatsu

 

  1. Dünya Savaşı ile Binanın İşlevi Değişir

Birinci Dünya Savaşının çalkantılı yıllarında Kuleli Askeri Mektebi bu binaya yerleştirilir. Yetimhane de Heybeliada’ya taşınır. Daha sonra işgal kuvvetleri tarafından adaya yollanan Rum göçmenleri barındırır bu görkemli bina. Bir dönem Rusya’daki Bolşevik Devriminden kaçan Rus mültecilere de ev sahipliği yapan binada kalan Ruslar soğuktan korunmak için, binanın ahşap kaplamalarını sökerek yakarlar ve binaya zarar verirler.

 

Rum Yetimhanesi mimarı Alexandre Vallaury kimdir?

118 yıllık binanın, mimarı dönemin ünlü mimarlarından Alexandre Vallaury idi.

Yetim kalmış Yetimhane… 

 

Fransız asıllı Alexandre Vallaury, 1850 yılında İstanbul’da doğdu. Vallaury, Osmanlı Sanay-i Nefise Mektebi’nin mimarlık bölümü kurucusu olup, Osman Hamdi Bey, tarafından “Mimar-ı Şehir” olarak anılmıştır. 1921 yılında hayata veda eden ünlü mimar, yaşadığı dönemde birçok ünlü eser bırakmıştır.

 

AHİM süreci

Elinde Osmanlıdan kalan fermanı, Zarifis ve Syngros alilelerinin “bağış belgelerini” bulunduran Patrikhane’nin, binanın iadesini isteyen talepleri ise geri çevrildi. Patrikhane yetimhanenin mülkiyetini geri almak üzere 2005 yılının Nisan ayında AİHM’e başvurdu. Patrikhanenin başvurusu 12 Haziran 2007’de kabul edildi.

Patrik Bartholomeos’un, 23 bin metre karelik bir sahaya inşa edilmiş olan asırlık yetimhane binasının onarımı ve 50 yıllığına kiralanması için 1990 yılında bir Türk turizm şirketiyle yaptığı anlaşma da yine Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından red edilmişti. Patrik I. Bartholomeos devlet tarafından el konan binanın mülkiyeti konusunda, “Bu taşınmazlar bize ait olduğu müddetçe hiçbir geri adım atamayız. Sonuna kadar mücadele etmeye kararlıyız. Çünkü bunlar soyumuza ait mallardır” diyerek, Yargıtay’ın almış olduğu aleyhteki karardan sonra AİHM’e başvurmak zorunda kalındığını söylemişti.

Patrikhaneyi savunan Türk ve Yunan avukatlara göre “Bu bina İstanbullu zengin bir ailenin ferdi olan Eleni Zarifis tarafından, Patrikhane’nin hesabına satın alınmış ve dönemin sultanı Abdülhamit ‘in fermanıyla mülkiyeti yetimhane olarak kullanılması amacıyla Patrikhane’ye devredilmişti. Binanın mülkiyetinin Patrikhane’ye ait olduğu ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından 1929 yılında ve buna müteakiben iki kez üst üste onaylanmıştı”. Türk tarafının savunduğu tez ise, “1902’de verilen mülkiyet hakkının aslında Patrikhane’ye verilmemesi gerektiği” doğrultusunda oldu. Patrikahne’nin AİHM’de açtığı mülkiyet davasını, Prof. Ata Sakman ile Yunan Hukuk fakültesi Profesörü Nikos Alivizatos’un savundu. Türk Devletinin tezini ise 11 üyelik bir heyet savundu.

 

Büyükada Rum Yetimhanesi kimin?

Fener Rum Patrikhanesi 2005 yılında AİHM’e Rum Yetimhanesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne dava açıldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin üç ay içinde Fener Rum Patrikhanesi’ne verilmesine karar verdi. Bu kararı ile Rum Yetimhanesi’nin tapusu 29 Kasım 2010 tarihinde resmi olarak Fener Rum Patrikhanesi’ne devredildi.

Yetim kalmış Yetimhane…

AİHM önce Türkiye’den istenen tazminat talebini reddetmiş ve yetimhanenin mülkiyetinin ise

Rum Patrikhanesi’ne iade edilmesini kararlaştırmıştı. Adalet Bakanlığı Adalar Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı metinde Yetimhane’nin Fener Rum Patrikhanesi adına yeniden tapu siciline kaydettirilmesi haricinde bir alternatif bulunmadığına vurgu yapmıştı. Ayrıca AİHM kararının yerine getirilmemesi durumunda konunun Delegeler Komitesi’nde gündeme getirileceği ve bu durumun da diğer devletler tarafından siyasi bir baskı aracı olarak kullanılarak ülke adına olumsuz sonuçlar doğuracağına dikkat çekilmektedir. AİHM’nin Türkiye aleyhindeki kararını açıklamasının ardından toplanan Vakıflar Genel Meclisi, devrin Patrikhane’ye değil de Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi’nin vakfına yapılması için direnmişti. Ancak Vakıflar Meclisi, daha sonra yerinde olarak kesinleşen kararın uygulanmasını ve devrin Fener Rum Patrikhanesi’ne yapılması için oybirliğiyle karar almıştı. AİHM’den karar verilen davalarda böylece ilk kez vakıf yerine, dini bir cemaate tapu devri yapılması için karar alınmış oldu.

Büyükada’daki Tapu Müdürlüğü’nde tescil işlemlerini tamamlayan Avukatlar Sofuoğlu ve Yihannis Ktistakis daha sonra Rum Yetimhanesi’ne gitti ve dış kapıyı açtırdı.
Sofuoğlu burada yaptığı açıklamada, şunları söyledi: “Patrikhane’nin değil ama aynı durumda olan Bozcaada’da 3 tane yapı var. Oradaki vakfa ait gayrimenkuller var. İnsan hakları kararı ve mülkiyetin iadesi. Ben bunları mahkemeye teslim ettim. Benzer durumda olanlar bu karardan istifade edeceklerdir” dedi.
Yunan avukat Yihannis Ktistakis, “Büyükada’ya hoş geldiniz” diye başladığı açıklamasında, Bu uzun bir süreç oldu. Bu dava süresince hukuk insanlarının önemli yardımları oldu. Bir kısmı Yunanistan’da İnsan Hakları Mahkemesi boyutu için, Türkiye’dekiler de buradaki yargılama için çok sıkı çalıştılar. Bu avukat grubu insan hakları için ve ekümenikal mahkeme için çalışmışlardır” dedi.

 

Son durum

 Yetim kalmış Yetimhane…                             

Avukatların aldıkları tapuyu Fener Rum Patriği I. Bartholomeos’a teslim etmeleriyle, Büyükada’daki Rum Erkek Yetimhanesi, resmen Patrikhane’nin olmuştu. Tarihinde çok badireler atlatan “Yetimhane” vaktiyle Heybeliada’ya da nakledilmiş, bu bina da 1960’lı yıllarda kapatılmıştı. O tarihte boşaltılan bina günümüzde hâlâ boş durmakta, dolayısıyla çok bakımsız ve git gide çürümektedir. Şimdi dileğimiz ve umudumuz; bir asırdan fazladır doğanın ve insanların zulmüne kafa tutan ve kaderine terk edilen bu muhteşem yapının yeniden hayata döndürülmesi ve yalnızlığından kurtulması…

Büyükada’nın yüksek tepelerinden birinde bulunan yetimhanenin içi, yılların getirdiği bakımsızlıktan neredeyse harabeye dönmüş durumda. El emeği ahşap merdivenlerdeki oymalı trabzanlar, salonun bir köşesinde kendi kendine çürümeye terk edilmiş piyano, müdür odasındaki kırık dökük ve çürümüş zeminde o yıllardan kalma öğrenci kayıtları, karneler, öğrencilerin ders gördüğü sıraların üzerindeki Rumca yazılı isimler ve tarihler ister istemez yıkılmaya yüz tutmuş bu güzel binanın yetimhane olduğu sıcak günleri hayal ettiriyor.

 

 

ADAGAZETESİ olarak bilgi ve belge katkılarıyla Adalar tarihine emeği geçenlere şükranlarımızı sunuyoruz.

Bir Yorum Yazın

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.