İstanbul’un kıyı topoğrafyasının ayrılmaz bir parçası olan Prens Adaları, tarih boyunca başkentin hem bir uzantısı hem de antitezi olarak işlev görmüştür.
İstanbul’un kıyı topoğrafyasının ayrılmaz bir parçası olan Prens Adaları, tarih boyunca başkentin hem bir uzantısı hem de antitezi olarak işlev görmüştür. Bu takımadalar içinde yer alan Burgazada (antik adıyla Antigoni), mekânsal kurgusu ve demografik tarihi açısından özgün bir “mikro-tarihsel ekosistem” sunmaktadır. Bu yazı, Burgazada’nın kültürel coğrafyasını üç temel eksen üzerinden kapsamlı bir şekilde incelemektedir: Adanın en yüksek noktası olan Bayrak Tepe’deki (Hristos Tepesi) Metamorfosis (Hristos) Manastırı, adanın modern dönemdeki sosyo-kültürel belleğini temsil eden “Yorgo” imgesi (gazino, manav ve edebi figür olarak) ve bu iki odak noktası arasındaki kentsel ve doğal doku.
Araştırma bulguları, Burgazada’nın yalnızca bir sayfiye yeri değil, Bizans imparatorluk sürgünlerinden Osmanlı’nın çok kültürlü yapısına ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin demografik dönüşümlerine tanıklık eden, yaşayan bir arkeolojik ve sosyolojik laboratuvar olduğunu ortaya koymaktadır. Adanın isminden (Pyrgos) başlayarak tepesindeki manastırın yıkım ve yeniden inşa süreçlerine kadar uzanan tarihsel hat, İstanbul’un siyasi tarihinin izdüşümlerini barındırır. Bu bağlamda rapor, Hristos Manastırı’nın 865 yılından bugüne uzanan mimari serüvenini, Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerinde ölümsüzleşen “Yorgo” karakterinin gerçeklik ve kurgu arasındaki yerini ve adanın güncel turistik kullanım pratiklerini detaylı bir anlatı ile sentezlemektedir.
Bir mekânın tarihini anlamanın ilk adımı, onun isimlendirilme süreçlerini analiz etmekten geçer. Burgazada’nın modern Türkçe ismi olan “Burgaz”, Yunanca “Pyrgos” (Πύργος) kelimesinden türemiştir. “Kule”, “burç” veya “hisar” anlamına gelen bu kelime, adanın tarihsel fonksiyonuna dair en somut veriyi sunmaktadır. Bizans döneminde ve öncesinde adanın, İstanbul’u (Konstantinopolis) denizden gelecek tehditlere karşı uyaran bir ileri karakol veya gözetleme kulesi işlevi gördüğü anlaşılmaktadır.
Daha derin bir etimolojik analiz, “Pyrgos” kelimesinin kökenlerinin antik Yunanca’nın da ötesine, Anadolu’nun yerli halklarından Luvilere kadar uzanabileceğine işaret etmektedir. Luvi dilinde de benzer fonetik ve anlamsal yapıların bulunması, adadaki yerleşimin Helenistik dönemden çok daha eskiye dayanan bir Anadolu bağlantısı olduğunu düşündürmektedir.
Adanın klasik dönemdeki en bilinen ismi ise “Antigoni”dir. Bu isim, Büyük İskender’in generallerinden (Diadochi) ve haleflerinden biri olan I. Antigonos Monophthalmos’un (Tek Gözlü Antigonos) oğlu Demetrios Poliorketes tarafından babasına ithafen verilmiştir. Bu isimlendirme, adanın sıradan bir balıkçı yerleşimi olmaktan öte, Helenistik dünyanın imparatorluk siyaseti içinde bir anıt-mekân olarak kurgulandığını göstermektedir. Ayrıca antik kaynaklarda adadan “Panormos” (Güvenli Liman) olarak bahsedilmesi, Marmara Denizi’nin zorlu akıntıları ve lodos fırtınaları karşısında denizciler için hayati bir sığınak olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Burgazada’nın fiziksel coğrafyası, tek bir hakim tepenin, Bayrak Tepe’nin (Hristos Tepesi veya İsa Tepesi) etrafında şekillenmiştir. Deniz seviyesinden yaklaşık 170 ila 176 metre yüksekliğe ulaşan bu zirve, adanın morfolojik merkezidir.2 Adanın kuzey yamacına kurulan yerleşim ile zirve arasındaki ilişki, “profan” (gündelik yaşam alanı) ile “kutsal” (manastır alanı) arasındaki dikey hiyerarşiyi temsil eder.
Bu topoğrafik yapı, adanın tarihsel kaderini belirlemiştir. 17. yüzyılda manastırın yıkılmasına neden olacak olan “görünürlük”, bu tepenin sunduğu stratejik gözetleme imkanından kaynaklanmaktadır. Zirve, Kaşık Adası, Heybeliada ve İstanbul’un tarihi yarımadasına (Suriçi) doğrudan bakış açısına sahiptir. Bu görsel hakimiyet, Bizans döneminde manevi bir inziva sağlarken, Osmanlı döneminde güvenlik paranoyasına yol açan bir unsur haline gelmiştir.
Bayrak Tepe’nin zirvesinde yer alan ve halk arasında Hristos Manastırı olarak bilinen yapı, aslen “Metamorphosis tou Sotiros”a (Kurtarıcı’nın Suret Değişimi/Başkalaşımı) ithaf edilmiştir. “Metamorfosis” veya “Transfigürasyon”, İncil’de Hz. İsa’nın Tabor Dağı’nda havarilerine ilahi suretinde görünmesini ifade eder.1 Manastırın adanın en yüksek tepesine inşa edilmesi, bu teolojik referansı coğrafi olarak yeniden üretme amacı taşır; Bayrak Tepe, Burgazada’nın Tabor Dağı’dır.
Bölgedeki yerel anlatılar ve bazı sözlü gelenekler, manastırın bulunduğu alanda Antik Yunan dönemine ait bir tapınağın (muhtemelen Zeus veya Jüpiter’e adanmış) bulunduğunu öne sürse de, bu konuda kesin bir arkeolojik kanıt henüz ortaya konulmamıştır. Ancak Hristiyanlık tarihinde, pagan tapınaklarının bulunduğu yüksek yerlerin (“High Places”) kiliselere dönüştürülmesi yaygın bir pratik olduğundan, bu ihtimal tarihsel süreklilik açısından göz ardı edilemez.
Manastırın belgelere dayalı kesin tarihi ise 9. yüzyıla, Makedonyalılar Hanedanı’na kadar uzanır. Yapının ilk halinin MS 865 yılında, Bizans İmparatoru I. Basileios (Makedonyalı Vasil) tarafından inşa ettirildiği veya kapsamlı bir şekilde onarıldığı kabul edilmektedir. Bu imparatorluk himayesi, manastırın sıradan bir dini yapı olmadığını, Konstantinopolis saray çevresiyle doğrudan ilişkili bir kurum olduğunu gösterir.
Manastırın önemini koruduğu bir diğer dönem, Komnenos Hanedanı dönemidir. Tarihsel kayıtlar, İmparator I. Manuil Komnenos (bazı kaynaklarda Mikhail olarak geçse de 1158 tarihi Manuil dönemine denk düşmektedir) zamanında, 1158 tarihli bir belgede manastırın varlığını ve aktif işleyişini doğrulamaktadır. Bu dönemde Prens Adaları, saray mensuplarının, din adamlarının ve bazen de tahttan indirilen imparatorların sürgün veya inziva yeri olarak kullanılmıştır.
Manastır çevresinde yapılan yüzey araştırmaları ve tesadüfi buluntular, yazılı tarihi maddi kültürle desteklemektedir. Özellikle Komnenos hanedanına ait sikkelerin manastır arazisinde bulunması, 12. yüzyılda burada yoğun bir ekonomik ve sosyal hareketliliğin olduğunu kanıtlar.1 Bu sikkeler, manastırın yalnızca ruhani bir merkez değil, aynı zamanda üretim ve ticaretle (muhtemelen zeytinyağı, şarap veya el yazmaları) ilişkili bir ekonomik birim olduğunu düşündürmektedir.
Hristos Manastırı’nın tarihinde en dramatik kırılma noktası, Osmanlı Padişahı IV. Murad döneminde yaşanmıştır. 17. yüzyılın bu çalkantılı döneminde, manastır imparatorluk emriyle yerle bir edilmiştir. Yıkımın gerekçesi, dönemin siyasi atmosferini ve adanın stratejik konumunu anlamak açısından kritiktir.
Tarihçi ve araştırmacıların aktardığına göre, manastırdaki rahipler ve Hristiyan halk, dini bir yortu (muhtemelen 6 Ağustos’taki Metamorfosis yortusu) sırasında geleneğe uygun olarak tepede büyük ateşler yakmışlardır. Ancak İstanbul’dan bakıldığında bu ateşler, bir isyan işareti veya yaklaşan düşman donanmasına verilen bir sinyal olarak yorumlanmıştır. IV. Murad, bu “izinsiz sinyalizasyon” ve yarattığı panik nedeniyle manastırın derhal yıkılmasını emretmiştir. Bu olay, Osmanlı başkentinde gayrimüslim tebaanın ibadet pratiklerinin, devlet güvenliği merceğinden nasıl bir tehdit olarak algılanabildiğini gösteren çarpıcı bir örnektir.
Manastır, yaklaşık iki yüzyıl boyunca harabe halinde kalmıştır. Yapının yeniden doğuşu, 19. yüzyılda Burgazadalı bir Rum entelektüeli ve yurtseveri olan Hurmuzis sayesinde gerçekleşmiştir. Hurmuzis, yalnızca manastırın inşası için gerekli izinleri almakla kalmamış, aynı zamanda adanın tarihini belgeleyen ilk modern tarihçi olarak “I Nesos Antigoni” (Antigoni Adası) adlı monografiyi kaleme almıştır.
Hurmuzis’in çabalarıyla, eski temeller üzerine mütevazı bir şapel (küçük kilise) ve yanına bir okul/papaz evi inşa edilmiştir. Günümüzde görülen yapıların büyük kısmı bu 19. yüzyıl restorasyonuna aittir. Ancak Hurmuzis’in dehası, eskiyi tamamen silmek yerine, antik ve Bizans dönemine ait mimari parçaları (devşirme malzeme/spolia) yeni yapının duvarlarında ve bahçesinde kullanarak bir “tarihsel kolaj” yaratmasında yatmaktadır.
| Dönem | Tarih | Olay / Gelişme | İlişkili Figürler | Kaynak |
| Erken Bizans | 865 | Manastırın kuruluşu veya büyük onarımı. | İmparator I. Basileios | 1 |
| Orta Bizans | 1158 | Manastırın faal olduğuna dair kayıtlar. | I. Manuil Komnenos | 4 |
| Komnenos Dönemi | 12. yy | Ekonomik aktivite ve sikke dolaşımı. | Komnenos Hanedanı | 1 |
| Osmanlı Dönemi | ~1630 | Ateş paniği nedeniyle manastırın yıkılması. | Sultan IV. Murad | 1 |
| Tanzimat Dönemi | 19. yy | Yeniden inşa, şapel ve okul yapımı. | Hurmuzis | 1 |
| Cumhuriyet Dönemi | 20-21. yy | Ziyarete açık ören yeri, turistik kullanım. | Adalar Belediyesi / Patrikhane | 1 |
Kullanıcı sorgusunda yer alan “Yorgo’nun Gazinosu” ifadesi, Burgazada özelinde somut bir mekândan ziyade, kolektif hafızada yer etmiş bir “Rum Meyhanecisi/İşletmecisi” arketipini ve kaybolan bir eğlence kültürünü işaret etmektedir. Araştırma verileri, “Yorgo” isminin adada birden fazla katmanda var olduğunu göstermektedir.
Burgazada tarihinde “Yorgo” ismiyle özdeşleşmiş en belirgin figür, bir meyhaneci değil, adanın efsanevi manavı Barba Yorgo Yapitzioğlu‘dur. Emekli Büyükelçi Yalım Eralp gibi adalıların anılarında, Yorgo Yapitzioğlu yalnızca sebze-meyve satan bir esnaf değil, aynı zamanda adanın çocuklarına hayat dersi veren bir “öğretmen” ve toplumun çimentosu olan bir karakter olarak yer alır. “Barba” (Amca) sıfatı, ona duyulan saygının ve Rum cemaatinin adadaki yaşlı kuşak temsilciliğinin bir göstergesidir.
Diğer yandan, Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerindeki “Yorgo”, yazarın en yakın dostlarından, sırdaşlarından ve adadaki kozmopolit yaşamın simgelerinden biridir. Sait Faik’in “İskele” gibi hikâyelerinde Yorgo, müşterileriyle sıkı bağlar kuran, iyi bir işletmeci ve dost olarak tasvir edilir. Bu edebi Yorgo, Sait Faik okurlarının zihninde Burgazada ile özdeşleşmiş, idealize edilmiş bir meyhaneci figürü yaratmıştır. Ziyaretçilerin aradığı “Yorgo’nun Gazinosu”, büyük ölçüde Sait Faik’in kalemiyle yaratılan bu nostaljik atmosferin mekânsal karşılığıdır.
Burada önemli bir ayrım yapılması gerekmektedir: Türkiye’nin Ege kıyılarında ve diğer adalarında (örneğin Gökçeada/Tepeköy veya Foça) “Barba Yorgo” adını taşıyan ve halen faal olan ünlü tavernalar bulunmaktadır. Kullanıcıların internet aramalarında karşılaştıkları bu mekânlar, Burgazada’daki tarihsel Yorgo imgesiyle karıştırılmamalıdır. Burgazada’daki “Yorgo”, somut bir ticari işletmeden çok, 1950’ler ve 60’lar öncesi adanın çok kültürlü “altın çağı”nı temsil eden bir metafordur.
“Yorgo’nun Gazinosu”nu aramak, aslında adanın geçirdiği demografik ve kültürel dönüşüme dair bir yas tutma biçimidir. Adanın yerlileri, Rum nüfusun adadan ayrılmasıyla (özellikle 1955 olayları, 1964 sürgünleri ve Kıbrıs Barış Harekatı sonrası süreç) birlikte adadaki eğlence anlayışının kökten değiştiğini vurgulamaktadır.
Yalım Eralp’in ifadeleriyle, “Rumlar gittikten sonra, yeme içme dışında eğlence bitti”.5
Rumların işlettiği gazinolar ve meyhaneler, müzikli, danslı ve rafine bir “balık ve meze kültürü”nü temsil ederken, günümüzde bunun yerini daha standartlaşmış, adanın ekolojik ve kültürel dokusuyla daha az ilişkili bir “kebap kültürü” almıştır. Bu dönüşüm, sadece mutfakla ilgili değil, kamusal alandaki davranış kodları, estetik anlayış ve “adab-ı muaşeret” ile ilgilidir. Dolayısıyla “Yorgo’nun Gazinosu”, kaybedilen bu nezaket ve neşe ikliminin bir sembolüdür.
| Figür / Mekân | Kimlik / Konum | Burgazada ile İlişkisi | Kaynak |
| Barba Yorgo Yapitzioğlu | Manav (Gerçek Kişi) | Adanın sevilen esnafı, toplumsal hafıza figürü. | |
| Yorgo (Edebi Karakter) | İşletmeci / Dost | Sait Faik hikâyelerindeki meyhaneci arketipi. | |
| Yorgo’nun Gazinosu | Tarihsel/Hayali Mekân | Ziyaretçilerin aradığı, nostaljik “kayıp cennet”. | |
| Barba Yorgo Taverna | Tepeköy (Gökçeada) | İsim benzerliği; Burgazada ile fiziksel bağı yok. |
Bugün Hristos Manastırı’na ulaşmak, Burgazada deneyiminin en önemli ritüellerinden biridir. İskele Meydanı’ndan başlayan yolculuk, genellikle Kadıyoran Yokuşu üzerinden veya Lunapark Meydanı rotasından devam eder. Yaklaşık 45 dakika ile 1 saat süren bu tırmanış, ziyaretçiyi sahilin kalabalığından ayırarak adanın sessiz çam ormanlarının içine çeker.
2015-2025 yılları arasındaki gözlemler, manastıra giden yolun bitki örtüsünün zamanla daha da gürleştiğini, ağaçların yolu gölgeleyerek tüneller oluşturduğunu belgelemektedir. Bu durum, doğanın insan müdahalesine rağmen kendini yenileme kapasitesini göstermesi açısından önemlidir.
Zirveye ulaşıldığında ziyaretçileri karşılayan alan, profesyonel bir müzeden ziyade, romantik bir harabe estetiğine sahiptir. Araştırmacı Erkmen Senan’ın tabiriyle burası bir “arkeolojik doğa cenneti”dir.
Hristos Tepesi’nden bakıldığında, Burgazada’nın neden “Panormos” veya “Pyrgos” olarak adlandırıldığı anlaşılır. Manzara, bir yanda Kaşık Adası ve Heybeliada’yı, diğer yanda İstanbul’un Anadolu yakasını ve Tarihi Yarımada’yı kapsar. Gün batımında güneşi “Burgaz üzerinden batırmak”, adalılar ve ziyaretçiler için melankolik bir seyir deneyimidir.
Columbia Hike Society gibi organizasyonların düzenlediği doğa yürüyüşleri (“Orman Banyosu”), bu rotanın modern kent insanı için bir “sağaltım” (iyileşme) alanı olarak yeniden işlevlendirildiğini göstermektedir. 8 kilometrelik parkur ve 176 metrelik irtifa kazanımı, adanın sadece tarihsel değil, sportif ve ekolojik bir destinasyon olarak da markalaştığına işaret eder.
Burgazada, Hristos Tepesi ve “Yorgo” imgesi üzerine yapılan bu inceleme, adanın çok katmanlı yapısını ortaya koymaktadır.
Ziyaretçiler için Burgazada, iskeledeki modern kafelerin ötesinde, Kadıyoran’dan Bayrak Tepe’ye uzanan yolda, Hurmuzis’in taşlarında ve Sait Faik’in satırlarında saklı olan “Antigoni”yi keşfetme vaadidir.