Yapmak kolay, yıkmak, bozmak daha da kolay ama korumak zordur. Özellikle içinde bulunduğumuz, değerlerin altüst olduğu, rantın ve ‘yaptım-oldu’nun her şeyin üzerine çıktığı bu dönemde…
Ülke olarak zaten sabıkalıyız, çekirge sürüsü gibi yıkıp geçiyor, kent dokusu, tarihi kültürel değerleri, çevreyi hiçe sayıyoruz… Bu konuda örnekler sürüyle… “Gelecek nesillere ne bırakıyoruz” diye baktığımızda sadece şunu görüyoruz: Talan ve çarpık yapılaşma…
Bu yüzden önemsiyoruz Adalar’ın Koruma Amaçlı 1/1000’lik imar planlarını, bu yüzden kaygılıyız…
Çünkü Adalar gibi, koruma önceliği taşıyan sit alanları için yapılan planların, rutin imar planlaması usul ve mantığına göre yapılmaması gerekiyor. Bunun için ise tek bir yol var: Katılımcılık
Tüm dünya pratiği, koruma gibi zor bir alanda sadece katılımcılık ve paydaşların konuyu sahiplenmeleri, sorumluluk almaları ve takipçisi olmaları halinde başarılı olunabileceğini ortaya koyuyor.
Bizim de Adalar ile ilgili yapmamız gereken sadece bu. Ancak becerebiliyor muyuz? Bugüne kadar becerilemedi ne yazık ki… Sebebi klasik. Yine bir Türkiye gerçeği: Mış gibi yapmaktan tutun, egolara; çıkar çatışmalarından, ortak belirlenecek ilkeler çerçevesinde başka yönlere meyil etmeden çalışma kültürümüzün olmayışına kadar… Hal böyle olunca da her zaman olduğu gibi “atı alan Üsküdar’ı geçiyor”. Umarız bu kez bir ilki başarabiliriz…
İki gün önce Adalar’ın imar planları ile ilgili yazıda 2 noktaya dikkat çekmiştim. Biri hakkında bilgi sahibi olunmadan büyük bir bilgi kirliliği yaşanan kentsel yerleşimi baz alan 1/1000’lik planlar… Onun kadar önemli bir diğeri ise bir torba yasa ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın inisiyatifine bırakılan kıyı şeritleri ve ormanlar. Yazının ardından telefonla arayan Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç, geçiş dönemindeki uygulamaların önünün kesilmesi için planın son derece önemli olduğunu söyledi. Bu konuda haklı. Tabii söz konusu planın, sürdürülebilir bir koruma pratiğini kapsaması koşulu ile…
Yasadışı yapılaşma Adalar’ın SİT alanı olarak korunmasının en önemli konularından biri. İlçede kimi orman kimi ise belediye sınırları içinde 800 kadar kaçak yapı bulunuyor. Bunların bir kısmında ilçe belediyesinin mühürleme girişimleri ya da açtığı davalar “üst hukuk!”a ya da yukarıdan gelen emirlere takılabiliyor. İçlerinden çarpıcı bir örnek Yassıada davası.
Farklı kaynaklardan gelen bilgilere göre Adalar Belediyesi’nin açtığı Yassıada davası bir pazarlık mevzuu haline getirilmiş. Adalar’da tescilsiz alanlarda tüm imar uygulamaları için KUDEP (Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü) onayı gerektiği için ilçede KUDEP yetkisi almak isteyen belediyeye “davadan vazgeç, onaylayalım” denilmiş…
Gelelim 1/1000’lik planlara. Planları görmediğim için şu an tek söyleyebileceğim Adalar Kent Konseyi Mimarlık ve Şehircilik Çalışma Grubu’nun ön raporu. Raporda dikkat çekilen konulardan biri, büyük parsellerde yeni yapılaşmalarla kültürel peyzajın tahrip edilebileceği, bir diğeri de zaten yönetilemeyen bir ziyaretçi akınına uğrayan Adalar’da günübirlik turizmin teşvik ediliyor olması. Bunların ikisi de 1/1000’lik plana temel teşkil eden 1/5000’lik planda zaten vardı. Zaten davalar açılmıştı. Hem Mimarlar Odası’nın hem de İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin açtığı iki dava da hâlâ Danıştay sürecinde.
Haliyle sorular da artıyor. Yine çalışma grubunun ortaya attığı gibi: Planlarda yeni tescillemelerin yapılması gerektiği söylenmektedir. Korunması gereken binalar nasıl ele alınacak, korumayı teşvik edecek finansal ve yönetsel mekanizmalar neler olacaktır? Yeni tescillemelerde süreç nasıl teşvik edilebilir? Modern mimari eserler nasıl korunacak? Yıpranmış ve yıkıma yüz tutmuş, Yetimhane gibi eserler nasıl Adalar hayatına kazandırılacak?
Sürdüreceğiz konuyu…
Özlem Yüzak
Fotoğraf: Ada Gazetesi