Yıllardır Prens Adaları çevresinde uygulanan ve Marmara Denizi’nin ekolojik geleceği için bir umut kapısı olarak görülen gırgır avcılığı yasağı, endüstriyel balıkçılık lobisinin “yasak kaldırılsın” kampanyasıyla yeniden gündemde. Bilim insanları, çevreciler ve küçük balıkçılar, “Adalar’a ihanet” olarak niteledikleri bu girişime karşı tek ses olurken, tartışma Marmara’nın geleceği üzerine kritik bir savaşa dönüşüyor.
ADALAR – Son günlerde bazı endüstriyel balıkçılık birliklerinin başlattığı geniş çaplı kampanya, Adalar çevresindeki koruma kalkanını kaldırmayı hedefliyor. “300 milyon dolarlık zarar”, “gırgır avcılığı kültürel mirastır”, “yasak ada halkına zarar veriyor” gibi argümanlarla kamuoyu oluşturmaya çalışan lobi, Marmara’nın adeta fidanlığı haline gelen bölgeyi yeniden endüstriyel avcılığa açmak için baskı kuruyor.
Bu girişime en sert tepki ise denizlerini korumaya kararlı Adalılar, çevreciler ve bilim dünyasından geldi. Onlara göre bu talepler, bilimsellikten uzak ve kısa vadeli kar hırsıyla Marmara’nın son sığınağını da yok etme amacı taşıyor.
Adalar çevresindeki yasak, yaklaşık 15 yıl önce bölgenin hassas deniz tabanını ve ekosistemini korumak amacıyla hayata geçirildi. O dönem “yetmez ama evet” denilerek desteklenen bu adım, bugün somut sonuçlarıyla bir başarı modeli olarak öne çıkıyor.
Gırgır teknelerinin giremediği korunaklı sular, lüfer, palamut, kofana gibi ekonomik değeri yüksek ve nesli tehlike altındaki türler için doğal bir üreme ve barınma (yuva) alanı oldu. Bu “deniz vahası”, sadece Adalar çevresini değil, Marmara’nın genelini besleyen bir merkez işlevi görüyor. Bu canlanma, en çok da geçimini denizden sağlayan küçük ölçekli balıkçıların yüzünü güldürdü. Bostancılı balıkçı Mehmet Kaptan, “Eskiden gırgırlar denizde bize nasip bırakmazdı. Bu yasak sayesinde evimize ekmek götürüyoruz. Deniz kendine geldi, balık çoğaldı. Bu yasağın devam etmesi bizim geleceğimiz demek,” sözleriyle durumu özetliyor.
Denizcilik çalışmalarıyla tanınan akademisyen Prof. Dr. Mustafa Sarı, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla tartışmaya bilimsel bir boyut kazandırdı. Türkiye’de iki tip balıkçı olduğunu belirten Sarı, bir tarafta denizle bütünleşmiş, sürdürülebilirliği savunan ve balıkçıların %90’ını oluşturan “gerçek balıkçılar” olduğunu, diğer yanda ise sayıları az ama sesleri çok çıkan “balıkçı görünümlü iş insanları” olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Sarı, bu ikinci grubun özelliklerini şöyle sıraladı: “Kâr maksimizasyonu esas hedeftir. Denizde ne bulursa paraya çevirme derdindedir. Balık biterse hemen tekneyi satar, başka sektöre yatırım yapar. Parti fark etmeksizin politikacılarla yakın dostlukları vardır.”
Bu grubun her sezon öncesi Ankara’da lobi yaparak istediklerini aldırdığını belirten Sarı, mevcut kampanyayı şu çarpıcı sözlerle değerlendirdi:
“Bu günlerde bu balıkçı görünümlü ‘iş insanları’ Marmara Denizi’ne yoğunlaştılar. Adalar bölgesi ava açılsın, 24 metre yasağı değişsin gibi istekleri için Ankara’da birlikte fotoğraf çektirmedikleri kimse kalmadı. Müsilaj zamanı Marmara’yı bırakıp kaçanlar, şimdi Marmara’da kalan son balığı da avlamak için çaba içindeler. Balıkçılığı yönetmekle sorumlu tüm yetkilileri, çok iyi bildikleri bu oyunu bozmak için göreve davet ediyorum!”
Adalar’daki yasağı kaldırmak isteyenlerin bu konuyu bir “prestij meselesi” haline getirdiği yorumları yapılırken, Adalılar ve çevreciler kararlı: “Kimsenin Adalar’a ihanet etmesine izin vermeyeceğiz. Bu yasağı kaldırmak isteyen siyasetçi veya başka biri, bu kararın altında kalır.”
Gelişmeler, Türkiye’nin denizlerini koruma politikasında kritik bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. Gözler şimdi, bilimsel veriler ve küçük balıkçının feryadı ile endüstriyel lobinin baskısı arasında bir karar verecek olan Tarım ve Orman Bakanlığı’nda. Verilecek karar, Marmara’nın kaderini belirleyecek. Bunu içinde Ak Parti Adalar İlçe Başkanı Sina Şen’e büyük görev düşmektedir.