Adalar, müstakil belediye olduktan sonra, özellikle doğup büyüdüğüm ve yaşadığım Büyükada, ne yazıkki E-5 karayolu üzerindeki herhangi bir kasabadan farksız mahalle dönüştü. Çarpık ve kaçak yapılaşma, kamuya ait yerlerin işgali, çöplerin evin dışında segilenmesi alışkanlığı, faytonların bakımsızlığı, kiralık bisikletlerin fazlalığı ve tabii ki bunlarla içiçe olan insanın eğitimsizliği üst üste binince, çok kakafonik bir tablo ortaya çıktı.
Burgazada’nın dışında ADA özelliğine sahip yerin kalmadığını üzülerek söylemeliyim. Büyükada’da kaçak inşaat hafriyatlarının dökülmesiyle yaratılan Kumsal parkı, Adalılar’a değil, Ada’ya hafta sonu gelenlere kirletme özgürlüğü için yapıldı. Oradan denize girmek değil çimmek, orada karın doyurmak, orada def-i hacet yapmak ve nihayetinde dışarıdan getirdiklerinin ambalajını çöp kovalarına değil, etrafa bırakıp gitmek, onlar için, biz adada yaşayanlardan intikam almakla eşdeğer farzedildi. Ne yapalım ki 1980 li yıllarda buna karşı çıktığımızda beni eleştirenler şimdi haklısın diyor, diyor da ne oluyor? İş işten geçti, ada ada olmaktan çıktı. Gülhane parkından beter oldu.
Bu hızlı kasabalaşma, süper market denen alışveriş sektörünün de iştahını kabarttı ve sırayla süper marketlerin cüce marketleri 150-200 metrekarelik dükkanlarada parçalı olarak ticarete başladılar. Kullandıkları yerlerde arka kısımlarında depoları olmayan cüce marketler, kaldırımları, sokakları ve caddeleri uzuuun süre işgal etmeyi hak bildiler. Halkın caddede gidiş gelişini engelleyen TIR’ları, yürümeyi zorlaştıran kaldırım ve sokaklardaki palet-palet malları için hiçbir yetkilinin önlem almaması düşündürücüdür. Bu cüce marketlere ruhsat verilirken, anakaradaki marketler gibi depolarının aynı binada olmaları şartı neden aranmadı? İkinci bir eksikleri de müşteriye hizmet verecek tuvaletlerinin olmamasıdır.
Bu yıl cüce marketlerin yanında bir de toptancı esnafın fokliflerinin yarışına alıştık. Eskiler iyi bilir adanın eşek yarışları vardı, eşekle tura gitmeler vardı, eşekle mal taşınır, çöp toplanırdı. Güzel gözlü eşeklerimizin anırtılarını özledik. Forkliflerin motor sesi hiç de hoş değil. Amerika’daki kamyon yarışları gibi, Adalar’da forklif yarışlarını öneriyorum! Ne heyecanlı olur?
Küçük esnafın evlere servis yapma hizmetine de ortak olup, servis işine de girişince, adaya özgü üç tekerlekli nakliyeci cüce marketçiliği başlattılar ve bakkallar ile manavların teker teker kapanmasını hızlandırdılar. Vakti zamanında 1950’li yıllarda Büyükada’da şimdiki taş fırının olduğu yerde çadır içinde faaliyet gösteren Migros-Türk ve Mado’nun yerinde 1970’li yıllarda hizmet veren Ankara Pazarları, evlere servis yapmadığı için kapanmıştı.
Gelelim işportacılara. Atatürk meydanında sayıları giderek artan işportacılar da adayı ada olmaktan çıkartıyorlar. Dükkancıların suçu ne? Vergi vermek mi? Bana öyle geliyor ki artan kiralar nedeniyle ileriki senelerde sokakta meze ve içki satan seyyar meyhaneler de olacaktır. Osmanlı döneminde yok muydu sanıyorsunuz? Beline bağladığı kırba içinde rakı satan seyyarlar gelecekte zuhur ederse hiç şaşmam.
Bu çirkinlikleri seyrederek nasıl adalı kalacağımızı bir sonraki sayıya saklıyorum.