Yıl 2010, mevsim Bahar, günlerden Mayıs ayının 16’sı. Beden yorgun düşünce yılgın, herkeste bir melal var, buna karşın doğa uyanmış derin uykudan, ağaçlar çiçek açmış, kuşlar cıvıldaşıyor, deniz mavi, gökyüzü mavi, umutlar mavi, değişmiş mevsimin rengi. Aylardan Mayıs, herkeste bir heyecan, herkeste bir hareket var. Bugün farklı bir gün çünkü bugün düğün var.
Kınalıadanın yakışıklı gençleri düğüne hazırlanmış. Unutmuşlar gamı kederi. Kolay mı? Arkadaşları dünya evine giriyor. Kim bilir belki içten içe gelecekleri için de dilekte bulundular. Belki de yüreklerinin en derin köşesinde aşkları ile büyüttükleri, bir o kadar da yücelttikleri bir güzel kız var kalp çarpıntıları ile sarıp sarmalayıp mutlu edecekleri. Bugün farklı bir gün çünkü bugün düğün var.
Bostancıya geçtiler. Onlar olmadan düğün başlar mıydı hiç? Eğlendiler, yediler, içtiler, şakalar yapıldı, hediyeler dağıtıldı, dilekler dilendi. Hayatı henüz tanımaya başlamışlardı o gençler ve arkadaşlarının mutluluğunu paylaşmak onları zevkten çıldırtıyordu. Her güzel şey gibi o günlük keyif de bitmek üzereydi ki açık havaya çıkınca gökyüzünün karanlık, havanın rüzgârlı olduğunu gördüler. Gökyüzünde parlayan yıldız kalmamıştı, sanki yeni evlenen çiftin hayatlarını aydınlatmaya gitmişlerdi yıldızlar. Bostancı sahiline varana kadar fırtına koptu. Dalgalar yükseldi, şimşek çaktı gençlerin ömrüne.
Onlar ki her biri kaptan sayılırdı. Onlar ki Marmara denizinin çocuklarıydı. Onlar ki dalgalarla boğuşur, onlar ki balık gibi yüzerlerdi. Korkmadılar, doldular ufacık bir tekneye
**************************Ve deniz onları yuttu********************************
**************************Gözyaşımızı kuruttu ********************************
Haber hızla yayıldı. Ertesi gün hava nasıldı bilemedim. Herkes gibi benim de kalbim durdu, dondum kaldım sahilde. Havadan ve denizden aramalar başlatıldı. Tekneleri olanlar özel imkânları ile aramalara katıldı. İnsanlar çok duyarlıydı. Ekipler kuruldu, müthiş bir dayanışmaydı. Aramaları destekleyenlerin sayısı gittikçe arttı. Sahilde oturmuş, beynim boşalmış, arka arkaya içtiğim çayların desteği ile kötüyü karşılamaya çalışıyordum. Yok, yok, yok…Nerelerdeydi bizim gençler ? Ne halde bulunacaklardı? Ya aileleri! Gün boyunca sahilden ayrılmayan analar, çılgına dönmüş babalar, kardeşler, komşular, akrabalar, arkadaşlar. Mahşer günü yaşandı Kınalıadada.
Bir gencimiz kurtarılmış fakat psikolojik sorunlar içinde, anında diyebileceğimiz kadar çok kısa zamanda beyazlaşmış saçlarıyla şimdi başka bir adada yaşamaya devam ediyor.
Dönemin sevilen muhtarı, bugünün Adalar İlçesi Belediyesi Meclis Üyesi Hüseyin Şahin ve saygıdeğer eşini görünce kaçıyorum, göz göze gelmemek için. İnsan o acıya tanık olmaya bile dayanamazken, o ailelerin ıstırabı diner mi Tanrım ?
Düğüne birlikte gittiler fakat teker teker denizden toplanıp Adalarına döndüler. Artık düğün yoktu. Onlar damat olamadan Hakkın Rahmetine erdiler, Islak bir cenaze töreni. Cenazeler için Camiye koştuk. Prens Adalarında çan sesleri ezan seslerine karıştığı gibi güzel günleri ve acıları paylaşırken de Müslümanı ve Hristiyanı yan yana görürsünüz.
Canlarımız ; Cihan Şahin, Yücel Yazgan, Şerafettin Yatar, Tolga Baştepe.
Yüreklerimiz sizin için kanadı, dualarımız sizin içindi ve Doğa sizden utandı.
Bu yazı ile Adalar İlçesi Belediyesi Belediye Başkanımız Atilla AYTAÇ beyefendiden ricam, bu gençlerimizin anısını yaşatabilmek için desteklerini esirgememeleridir.
Saygılarım Sizlere
Dualarım gençlere
Tanrım sabır ver
Acılı yüreklere.