İsrail, varoluşundan beri kural tanımaz tavrıyla uluslararası hukuku defalarca çiğnemesine rağmen nasıl oluyor da hala gelişmiş ülkelerin neredeyse hepsinin desteğini arkasına alabiliyor?
Ege Doğaç Erdoğan – ege.erdogan@milliyet.com.tr /Bu sorunun tek bir cevabı yok. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri Holokost’u bir mağduriyet propagandası olarak kullanan kuvvetli bir Yahudi diasporasının varlığından bahsedebiliriz elbette. Fakat sadece bu perspektiften yaklaşırsak büyük resmi kaçırırız. İsrail’in, özellikle ABD tarafından desteklenmesinin bir başka önemli sebebi var. Hayır, ABD’deki güçlü Yahudi lobisinden, hatta tek bir Yahudi’den bile bahsetmiyoruz. Konumuz Amerikalı evanjelist Hristiyanlar.
Amerika’nın Temelinde Radikal Dindarlık Yatıyor
Evanjelizm, kendi inandıkları şekilde Hristiyanlığı yaymayı misyon edinmiş kişilerin düşünce yapısını tanımlar. Evanjelistler Hristiyanlık bildirisini vaaz eden, yayan kişilerdir. Unutulmamalıdır ki Amerika’ya Avrupa’dan, özellikle İngiltere’den göç edenlerin önemli bir bölümü dini inançlarını özgürce yaşayabilmek isteyen radikal dindar gruplardır. Örneğin Anglikan kilisesi tarafından dışlanan Püritenler, kendileriyle birlikte katı dini yorumlarını da Amerika’ya götürmüşlerdir. İşin aslı, Amerikan devletini kuran toplumun ciddi bir bölümü aşırı dindarlardan oluşmaktadır. ABD’de laiklik yerine sekülerizmin baskın olmasının sebebi de budur. Çağdaşlık ve pozitif bilime olan bağlılıklarından değil, Avrupa’daki baskı ortamından kurtulan farklı dini grupların birbirilerine karışmaması esasından doğmuştur Amerikan sekülerizmi. 1800’lerin başında Amerika’da İkinci Büyük Uyanış diye adlandırılan büyük bir dini canlanma yaşanır; evanjelistler etkinliklerini ciddi oranda arttırırlar. Günümüzde halen tahmini olarak Amerikan nüfusunun beşte biri kendini evanjelist Hristiyan olarak tanımlamaktadır.
Bilimsel ve Dini Determinizm
Tarihi ve insanlığın dünyadaki ilerleyişini yorumlayan felsefi görüşlerden biri de determinizmdir. Bu öğreti, dini ve bilimsel olarak ikiye ayrılır. Bilimsel determinizmin en bilineni Alman düşünür Hegel’in sunduğu idealizme dayanır. Hegel’e göre bilinç kendi başına özgür değildir. Ancak ‘efendi-köle diyalektiği’ sonucu kişi özgür bir bilince kavuşabilir. Tarihsel süreçte de başlangıçta bir tez (sav) vardır (örneğin: feodalizm). Buna karşıt olarak bir antitez (karşı sav) gelişir (örneğin: merkantilizm). Bu ikisinin çarpışması sonucu bir sentez (birleşim) meydana gelir (örneğin: kapitalizm). Tarih boyunca insanlık bu süreçleri yaşayarak sonunda tin (ruh, “zeitgeist”) tamamen özgürleştiği mertebeye ulaşınca tarih son bulacaktır. Ancak bu son ‘ütopik’ duruma gelene kadarki süreç eksiksiz yaşanmalıdır. Bu yüzdendir ki Marx, komünizme giden yolda kapitalizmi deneyimlenmesi gereken bir durak olarak görmektedir. Öyle ki, ancak kapitalizmin zulmünü çeken bir halk isyan edip komünist bir devrim yapacak kıvama gelebilecektir.
Evanjelistler ise tarihi determinizmi dini bir temele dayandıran postmilenyalizm anlayışını benimserler. Evanjelist Hristiyanlar İncil ile beraber Eski Ahit’e de inanırlar (Eski Ahit, Tevrat ve Zebur’un içinde bulunduğu kutsal kitaplara Hristiyanların verdiği isimdir). Bu inanca göre Hz. İsa’nın Mesih olarak tekrar dünyaya gelmesi için tarihsel bir sürecin gerçekleşmesi gerekmektedir. Evanjelist Hristiyanlar, Hz. İbrahim’e vaat edilen Kudüs’te bir Yahudi devleti kurulmasını da bu sürecin kaçınılmaz bir parçası olarak görürler. İsrail halkı Tanrı tarafından bağışlanıp, Kudüs’ün sınırları içinde olduğu Büyük İsrail devleti kurulduktan sonra ancak Hristiyanların egemen olacağı bir milenyum başlayabilecektir. Hristiyanlar dünyayı ele geçirdikten sonra Hz. İsa’nın ikinci gelişi için yeterli koşullar oluşacaktır ve kıyamet nihayet gerçekleşecek, insanlık günahlarından arındırılmış bir şekilde cennette ulaşacaktır. Aslına bakılırsa hem bilimsel hem dini determinizm, aynı sona farklı yolları kullanarak varmayı vaat etmektedir.
Hristiyan Siyonistler Cumhuriyetçi Parti’nin Oy Deposu
Netice itibariyle evanjelist Hristiyanlar için İsrail devletinin varlığı cennete giden yolda hayati bir öneme sahiptir. 2018’de LifeWay Research araştırma şirketinin evanjelist Amerikalılar ile yaptığı bir ankete göre evanjelistlerin yüzde sekseni İsrail’in kurulmasının Hz. İsa’nın dönüşü için gerekli bir adım olarak görüyor. Bu sebepten ötürü zaten bu gruba Hristiyan Siyonistler de deniyor. Yine aynı ankete göre evanjelistlerin yüzde 60’ı kendisini muhafazakâr ya da aşırı muhafazakâr olarak tanımlıyor. İşte şimdi, özellikle Cumhuriyetçi Parti’nin İsrail’i bu denli destekliyor oluşu, çok daha anlamlı hale geliyor. Trump’ın ABD büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma hamlesi, daha da öncesine gidersek evanjelist oldukları bilinen Reagan, baba Bush ve oğul Bush’un İsrail’e olan destekleri aslında hem dini inançlarının bir gereği hem de oy deposu olarak gördükleri siyasi tabanının bir isteğidir. İşin ilginç tarafı Amerikalı Yahudilerin çoğunluğunun liberal görüşte olduğu gerçeğidir. Demokrat Parti de muhafazakâr yapıdaki evanjelistlere ulaşamadığı için liberal Yahudilerin medya ve sermaye gücünden istifade etmeye çalışıyor. 2020’de açıklanan bağış rakamlarına göre Amerika’da bir partiye en fazla bağış yapan Yahudi, Demokrat Parti’ye 54 milyon dolar veren Tom Steyer oldu. Ancak Amerika’daki evanjelist Hristiyanların sayısı Yahudilere göre çok daha fazle ve etkileri de haliyle daha büyük. Evanjelist papaz John Hagee’in İsrail için Hristiyanlar Birliği (CUFI) ismindeki örgütü 11 milyon üyeye sahip. Sadece bu örgütün üye sayısı bile Amerika’daki tüm Yahudilerden daha fazla! Öyle ki çoğu zaman Yahudilerden bile daha fazla İsrail’i savunan bu grup, kendi radikal dini yorumu yüzünden göz göre göre, bilerek ve isteyerek dünyayı kıyamete sürüklüyor.