KADINA YÖNELİK ŞİDDET
Kadına yönelik şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, duygusal,
cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine ve acı çekmesine yol açan, kadının temel hak ve özgürlüklerini
ve onurunu zedeleyen bir eylemdir.
Kadına yönelik şiddet olaylarına işyerinde, sokakta, okulda, gözaltında, savaşta rastlanmaktadır.
Ama ne yazık ki kadınlar, en korunduğu yer diye düşünülen “aile içinde” de, hatta daha yaygın bir şekilde şiddete
uğramaktadırlar.
Hakaret, tehdit, dayak, aşağılama, cinsel taciz, tecavüz, yaralama hatta öldürme biçimindeki bu gibi eylemler
, genellikle erkeklerin kadınlar üzerinde egemenlik sağlaması amacıyla uyguladıkları güç gösterisidir.
Aslında kadına yönelik şiddet yeni bir olgu olmamasına rağmen, bir sorun olarak nitelenmesi ile şiddetin
önlenmesi, mağdurun korunması ve şiddet uygulayanın cezalandırılması için yapılan çalışmalar ancak 1970’li
yıllardan sonra gündeme gelebilmiştir.
Uluslar arası hukuk alanında kadına yönelik şiddetin
önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalar :
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için Birleşmiş Milletler tarafından
hazırlanan ve üye ülkelerin onayına sunulan Uluslar arası Sözleşmeler, başta Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi ve Ek İhtiyari Protokol olmak üzere ve daha sonra özellikle “kadına yönelik şiddet” konusunda
kabul edilen BM Bildirgesi, devletlerin iç hukuklarında da bu yolda düzenlemeler yapılması açısından yol gösterici
olmuştur. Bölgesel Sözleşmeler de bu açıdan önem taşımaktadır.
Uluslar arası hukuk açısından kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin ilk önemli belge, 20 Aralık 1993 tarihinde BM
Genel Kurulunda kabul edilen “Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge”dir.
“Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge”de, şiddetin önlenmesi, failin cezalandırılması ve şiddete uğrayanın
korunması konusunda Devletlere düşen sorumluluklar ve görevler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bildirge’de,
Devletlerin iç hukuklarında ceza, medeni, idare ve iş hukuku ile ilgili kanunlarında “şiddet uygulayanın cezalandırılması
ve kadınların sahip oldukları haklar konusunda bilgilendirilmeleri ve bu konuda NGO’larla işbirliği yapılması” öngörülmüştür.
Ayrıca, özellikle şiddete uğrayanların güvenliği ve fiziksel ve psikolojik rehabilitasyonu için Hükümet bütçesinde yeterli
ödenek ayrılması hususu da önemle vurgulanmıştır. Birleşmiş Milletler uzman kuruluşlarının rolüne de değinilen Bildirge’de
kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bilginin yaygınlaştırılmasına ayrıntılı olarak yer verilmiştir.
Bildirge, hukuki bağlayıcılığa sahip olmadığı halde, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi açısından içerdiği ilke ve kurallar,
tüm devletlerce dikkate alınmakta ve yapılan iç hukuk düzenlemelerine dayanak oluşturmaktadır.
Bölgesel bir Sözleşme niteliğinde olan “Kadınlara Karşı Şiddeti Önleme, Cezalandırma ve Ortadan Kaldırmaya
İlişkin
İnter Amerikan Sözleşme”sinde ise şiddet fiziksel, ruhsal ve cinsel şiddet biçiminde ve üç ayrı kategoride ele alınmıştır.
– Aile içi şiddet: dayak, hakaret, cinsel istismar, evlilik içi tecavüz vb.
– Toplum tarafından uygulanan şiddet: işyerinde, eğitim kurumlarında, sokakta, cinsel taciz, sindirme, kadın ticareti,
fahişeliğe zorlama vb.
– Devlet kaynaklı/ devletin işlediği ya da göz yumduğu şiddet: işkence, göz altında ve silahlı çatışmalarda tecavüz
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan “işkence yasağı, insanlık dışı ve kötü muamele yasağı ve zorla çalıştırma
yasağı” gibi kurallardan hareketle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “BM Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine İlişkin Bildirge”deki ilkelerle ve kurallarla örtüşen kararları olduğunu görüyoruz.
Avrupa Komisyonu’nun “İşyerinde Kadın ve Erkeklerin
Onurunun Korunması Hakkında 27.11.1991 tarihli Tavsiye Kararı”nda: ‘İşyerinde cinsel nitelikli istenmeyen davranışın
üstün veya astın yapmış olması, cinsel tacizin varlığı bakımından bir farklılık yaratmaz’ denilerek cinsel tacizin önlenmesi
ve mağdurun korunmasında izlenmesi gereken ilke ve yöntemlere yer verilmiştir. Ayrıca cinsel tacizin fiziksel veya sözlü
ya da sözsüz şekilde gerçekleşebileceğine de dikkat çekilmiştir.
Avrupa Birliği’nde çıkarılan son Yönerge’de, Avrupa Birliği Hukuku çerçevesinde ilk kez “cinsel taciz” kavramına yer
verildiği görülmektedir. Üye ülkeleri bağlayıcı nitelikte olan Yönerge, 23 Eylül 2002 tarihinde kabul edilerek
5 Ekim 2002’de AB Resmi Gazetesinde yayınlanmıştır. Söz konusu Yönergede:
“İşyerinde cinsel tacizin ‘erkek ve kadına eşit davranma ilkesine’ aykırı düştüğü ve bu nedenle önlenmesi gerektiği ve
bu gibi ayrımcılığın engellenmesi için özellikle işe alınma ve hizmet içi eğitim aşamalarında özen gösterilmesi gerektiği”
kabul edilmiştir.
İç Hukukumuzda
Şiddete Uğrayanı Koruyan özel bir yasa:
“4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun”
Kadına yönelik şiddet konusu ülkemizde 1980’lerde gündeme girmiştir. Toplumun bu konuda duyarlılığının geliştirilmesi
için konferanslar, paneller düzenlenmiş ve yapılan çalışmalar sonucu “kadına yönelik şiddet” görünür kılınmıştır. Bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de aile içi şiddetten en çok kadınlar etkilenmektedirler. Toplumun yarısını oluşturan kadınların büyük
bir bölümünün şiddete uğraması, Anayasamızda toplumun temeli olduğu kabul edilen ailenin dolayısıyla giderek toplum
yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun yaptırdığı bir araştırma sonucuna göre
ailelerin % 34’ünde fiziksel şiddet, % 53’ünde sözlü şiddetin uygulandığı ve ev içi şiddetin yoğun olarak yaşandığı açıklanmıştır.
Uluslar arası hukuk alanda yaşanan gelişmeler ve ailenin korunmasını güvence altına alan Anayasa’nın 41. maddesi de göz
önünde tutularak, bu tür olumsuzlukların önüne geçebilmek için iç hukukumuz açısından çok önem taşıyan özel bir
yasanın çıkarılması sağlanmıştır.
Yasanın adı her ne kadar “Ailenin Korunması” ise de içeriğinde esas itibariyle kadının şiddetten korunması amaçlanmış
olduğu görülmektedir. Bu nedenle de hakimin hükmedeceği tedbirler sayılırken Kanunda görüldüğü gibi, bu tedbirler
“kusurlu eş”
açısından düzenlenmiştir.(kusurlu eş erkekte olabilir)
Yasanın getirdiklerine kısaca değinecek olursak;
Aile içi şiddete maruz kalan eşin veya aile bireylerinden birinin ya da olaya tanık olan 3. bir kişinin başvurusu veya
Cumhuriyet Savcılığının bildirmesi üzerine, Aile Mahkemesi Hakimi resen (kendiliğinden) olayın niteliklerini göz önünde bulundurarak Kanunda yazılı tedbirlerin birine, birkaçına veya hepsine birden hükmeder. Bu tedbirler:
Kusurlu eşin;
a) şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
b) müşterek evden uzaklaştırılması, evin (aile konutunun) şiddete uğrayan eşe ve çocuklarına tahsis edilmesi,
şiddet uygulayan eşin eve yaklaşmaması,
c) ev eşyalarına zarar vermemesi,
d) aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,
e) varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,
f) alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta gelmemesi,
Hakim bu tedbirlere en çok 6 ay süre için hükmedebilir.
Kusurlu eşe, kararda hükmolunan tedbirlere uymazsa tutuklanacağı ve tedbir süresinin hapis cezasına dönüşeceği
ihtar edilir.
Hakim, şiddete uğrayanın yaşam düzeyine uygun bir tedbir nafakasına da hükmeder.
Başvurular harca tabi değildir.
Koruma kararının bir örneği Aile Mahkemesince Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Savcılık kararın uygulanmasını
zabıta (ve gerektiğinde psikolog, sosyal çalışmacı gibi uzman kişiler) aracılığıyla izler. Kusurlu eşin karara uymaması
halinde, zabıta mağdurun şikayetine gerek kalmaksızın evrakı resen Savcılığa iletir.
Savcı da karara uymayan kusurlu eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar.
Yasanın Uygulanması:
Kanun yürürlüğe girdikten sonra, şiddete uğrayan bir kadının İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu’na başvurmasıüzerine, kendisine yardımcı olunmuş ve bir üyemiz aracılığıyla bu Kanun çerçevesinde ilk davayı açılmıştır. Yasanınuygulanmasındakarşılaşılan ilk zorluk, hakimin tedbir kararını derhal vermesini sağlamak konusundaolmuştur. “Tedbir Kararının Derhal Verilmesi” gerekir, bu husus Yasanın Gerekçesinde de önemlevurgulanmıştır: “Aile Mahkemesi, mağdurun tekrar şiddete uğrama ihtimalini göz önüne alarak,başvurunun hemen ardından tanık ya da karşı tarafın dinlenmesine gerek olmadan bu kararı verebilecektir” denilmiştir.Uygulamada tedbir başvurusu üzerine mahkemenin acilen karar vermemesi, duruşma günü vererek tedbir kararını bir süresonra vermesi gibi aksaklıklar söz konusu olmaktadır, ancak bu durum Yasanın gerekçesine ve amacına aykırıdır.Zira şiddete uğrayanın mahkemeye başvurusu da yeni bir şiddet sebebi olabilecektir.Uygulamadaki bu gibi yanlışlardan dönülerek, usulüne uygun başvurusu ve özellikle doktor raporu bulunan olaylarda hakim derhal tedbiri vermelidir.Ayrıca, uygulamada en çok şikayet edilen diğer bir konu, şiddete uğrayan kadınların başvuru sırasında karşılaştıklarızorluklardır. İlk başvurusunu genellikle karakola yapan kadın, polisin göstereceği olumsuz ve ters davranış karşısında,adeta ikinci kez şiddete uğramış olacaktır. Bu nedenle, özellikle semt karakollarındaki polislerin yasa konusundabilgilendirilmesi ve bu konuda hizmet içi eğitim verilmesi önem taşımaktadır.Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un, ilk başvuru yeri olan polis karakolunda ve daha sonra mahkemede Yasanın çıkarılı amacına uygun şekilde uygulanması, zaman içinde kuşkusuz kadına yönelik şiddet eylemlerini önleyici, caydırıcı rol oynayacaktırAslında aile içi şiddet, rakamlara yansıyanlardan çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Şiddete uğrayanların ancak yaklaşık% 20’si resmi makamlara başvurmaktadır. % 88 olayda şiddet erkek tarafından uygulanmıştır.Şiddete maruz kalan kadının neden başvuruda bulunmadığına bakıldığında, ekonomik bakımdan güçsüz olması, bir işteçalışmaması dolayısıyla cesareti olmaması veya iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı endişesi içinde olduğu görülmektedir.
Şiddete uğrayan sessizlik çemberini kırıp, Kanunen kendisine tanınan hakkını kullanmak istediğinde, karakoldan başlayarak mahkemede ve tedbirlerin uygulanması safhasında 4320 sayılı Kanunun getiriliş amacı her zaman göz önünde tutulmalıve amaca uygun şekilde uygulanmalıdır.Bazı eksikliklerine rağmen bu Yasanın çıkarılmış olması büyükkazançtır.
Kadına yönelik şiddetin tam anlamıyla önlenebilmesi için, önlemlerin hukuk alanıyla sınırlı kalması, yasal düzenlemelerinyapılması tabii ki yeterli değildir. Kanun konusunda bilgilendirme toplantıları yapmada Barolara, bu bilgilerinyaygınlaştırılmasında görsel ve yazılı medyaya, kanunun uygulanmasında adli tıptan, sosyal hizmetlere; polis teşkilatındanyargı mekanizmasına kadar herkese görev düşmektedir.Son yıllarda bu konuda gerek kadına yönelik Aile Bakanlıgı gerekEmniyet Teşkilatları gerekse diger yardımcı kuruluşlar tarafından çok büyük özenler gösterlmektedir.Karakollarımızdakadına şiddetle ilgilenen egitim görmüş polis memurlarımız yerleştirilmiş ve ayrı şubeler açılarak hizmet vermeye başlamışlardır.Adalar ilçemizde İlçe Emniyet Müdürlügünde kadına yönelik şiddetle ilgilenen özel bir bölüm mevcuttur.Toplum Sağlığı Merkezlerimizde ve Aile Hekimligi birimlerimizede bilgive danışmanlık yardımı almak için müracat edebilirsiniz.
ADALAR TOPLUM SAĞLIK EĞİTİM ŞUBE
|