İstanbul – Türkiye’nin en değerli ekosistemlerinden biri olan Marmara Denizi, endüstriyel balıkçılığın yarattığı baskı altında sessizce can çekişiyor. Yasal olarak 24 metre derinlikte yapılmasına izin verilen gırgır avcılığı, bilim dünyasına göre denizin geleceğini tehdit eden en büyük tehlikelerden biri. Peki, kağıt üzerinde bir kural olan 24 metre sınırı, Marmara’nın “doğumhanesini” korumaya yetiyor mu?
Bilimsel Gerçekler ve Yasal Sınır Çatışması
Mevcut yasalara göre, dev gırgır tekneleri kıyıdan 24 metre derinliğe kadar sokulup devasa ağlarını denize bırakabiliyor. Ancak deniz biyologları bu sınırın bir “göz boyamadan” ibaret olduğunu vurguluyor. Prof. Dr. Mert Gökalp, “Balıkların üreme, beslenme ve yavrularını büyütme alanı tam da bu 24 ila 50 metre arasındaki sığ sulardır. 24 metrede avcılığa izin vermek, bir hastanenin doğum odasında avlanmaya izin vermekle eşdeğerdir. Bu, balık neslinin kendini yenilemesine imkân tanımamaktır,” diyerek durumun ciddiyetini ortaya koyuyor.
Marmara: Bir Deniz Değil, Bir Köprü ve Kreş
Marmara Denizi, Karadeniz ve Ege arasında milyonlarca balığın göç ettiği stratejik bir koridor. Palamut, lüfer ve hamsi gibi ekonomik değeri yüksek birçok tür, bu denizi üremek ve yavrularını büyütmek için kullanıyor. Gırgır ağları ise seçici değil; yumurta dolu anaç balıkları, geleceğin balıkları olacak yavruları ve henüz büyümemiş genç bireyleri ayırt etmeksizin yakalıyor. Bu durum, sadece Marmara’nın değil, Karadeniz ve Ege’nin de balık stoklarını doğrudan etkiliyor.
“Denetim Yetersiz, İhlaller Geceleri Artıyor”
Gırgır teknelerinin 24 metre yasağına uyup uymadığı ise ayrı bir tartışma konusu. Sahil Güvenlik ve Tarım Bakanlığı ekipleri denetimlerini sürdürse de, devasa filoları 7/24 takip etmek neredeyse imkânsız. Küçük ölçekli balıkçılar, özellikle gece saatlerinde birçok gırgır teknesinin yasağı delerek kıyıya çok daha yakın sularda avlandığını iddia ediyor.
Ekonomi ve Ekoloji Karşı Karşıya
Endüstriyel balıkçılık sektörü temsilcileri ise binlerce ailenin bu işten ekmek yediğini belirterek, toptan bir yasağın ekonomik bir felakete yol açacağını savunuyor. Onlara göre çözüm, yasaklarda değil, sürdürülebilir ve denetlenebilir bir avcılık modelinde yatıyor.
Ancak bilim insanları uyarıyor: Ekoloji çökerse, üzerine kurulacak bir ekonomi de kalmaz. Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan daha katı derinlik ve bölge yasakları, bilimsel verilere dayalı kotalar ve sıkı denetimler, sürdürülebilir balıkçılığın mümkün olduğunu gösteriyor.
Marmara Denizi’nin kaderi, kısa vadeli ekonomik kazançlar ile uzun vadeli ekolojik sürdürülebilirlik arasında yapılacak tercihe bağlı. Eğer acil ve bilimsel temelli adımlar atılmazsa, bir zamanlar balık kaynayan bu eşsiz iç denizin gelecek nesillere sadece bir anı olarak kalması an meselesi.
“24 metre ve üzeri avlanmaya açıktır” bilgisi doğru mudur?
Evet, yasal olarak doğrudur. Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yayımlanan Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ’e göre, gırgır ağları ile avcılık için yasal minimum derinlik sınırı 24 metredir. Bu derinlikten daha sığ sularda gırgır avcılığı yapmak yasaktır.
Bu balıklara zarar vermez mi?
Evet, çok büyük zarar verir. Bilim insanları ve çevre koruma örgütleri, 24 metre sınırının ekolojik olarak tamamen yetersiz olduğu konusunda hemfikirdir. Balıkların büyük bir kısmı, özellikle yavrular ve üreme dönemindeki anaç balıklar, beslenmek, büyümek ve avcılardan saklanmak için kıyıya yakın, 24-50 metre derinliğindeki suları kullanır. Bu bölgede avcılık yapılması, balık popülasyonlarının kendini yenileme kapasitesine doğrudan darbe vurur.
Marmara Bölgesi’nde gırgır avcılığı doğru mudur?
Bilimsel ve ekolojik açıdan kesinlikle doğru değildir. Marmara Denizi, okyanus veya açık deniz değildir; Karadeniz ve Ege arasında biyolojik bir köprü görevi gören, hassas, yarı kapalı bir iç denizdir. Birçok balık türü için adeta bir “doğumhane”, “çocuk odası” ve “dinlenme alanı” işlevi görür. Bu kadar kritik bir ekosistemde endüstriyel boyutta ve seçici olmayan bir avlanma yöntemi olan gırgır avcılığının yapılması, ekosistem üzerinde ezici bir baskı yaratmaktadır.
Boğazlarda avcılık balığın göç yolu üzerinde midir?
Evet, tam olarak üzerindedir. İstanbul ve Çanakkale Boğazları, milyonlarca yıldır Karadeniz’de beslenen balıkların (palamut, lüfer, hamsi vb.) üremek ve kışlamak için Marmara ve Ege’ye indiği, ya da tam tersi yönde hareket ettiği vazgeçilmez ve tek göç koridorudur. Bu dar geçitlerde yapılan yoğun avcılık, balık sürülerinin yolunu keserek onların doğal yaşam döngülerini engeller.
Gırgırla balık üremesine zarar verir mi?
Evet, en büyük zararlardan birini bu şekilde verir. Gırgır ağları, çevirdiği alandaki her şeyi yakalar. Bu ağlar, yumurta bırakmaya hazırlanan milyonlarca yumurta taşıyan anaç balıkları, henüz üreme olgunluğuna erişmemiş genç balıkları ve yasal avlanma boyunun altındaki yavruları ayırt etmez. Anaç ve genç balıkların avlanması, popülasyonun gelecek nesillerini doğrudan yok etmek anlamına gelir.
Gırgır avcılığı yasaklanmalı mı?
Bu, konunun en tartışmalı kısmıdır.
Bilim insanları, STK’lar ve küçük ölçekli balıkçılar: Özellikle Marmara Denizi gibi hassas bir ekosistemde gırgır avcılığının tamamen yasaklanmasını veya derinlik sınırının balıkların korunabileceği en az 50 metreye çekilmesini talep ediyor.
Endüstriyel balıkçılık sektörü: Binlerce insanın bu sektörden geçimini sağladığını, yasaklama yerine sürdürülebilir ve denetlenebilir kurallarla devam edilmesi gerektiğini savunuyor.
Türkiye’nin komşularında nasıl avcılık yapılıyor?
Avrupa Birliği Ülkeleri (Yunanistan, Bulgaristan): AB Ortak Balıkçılık Politikası (CFP) çerçevesinde çok daha sıkı kurallar uygulanır. Gırgır avcılığına belirli bölgelerde ve zamanlarda ciddi kısıtlamalar getirilir, kıyıya olan mesafe ve derinlik limitleri genellikle daha fazladır. Tekne boyları ve motor güçleri sınırlıdır. Kotalar bilimsel verilere göre belirlenir ve denetimler çok daha ciddidir.
Lüfer, kalkan, palamut, istavrit, hamsi gibi balıkların yurdu neresidir?
Lüfer: Karadeniz’de büyür, sonbaharda üremek için Marmara ve Ege’ye göç eder. Bu yüzden “Boğaz’ın Prensi” olarak anılır.
Kalkan: Genellikle Karadeniz’in dip balığıdır, Marmara’da da bulunur.
Palamut: Orkinos ailesinden gelen, açık deniz ve göçmen bir balıktır. Beslenmek için Karadeniz’e çıkar, kışlamak ve üremek için Marmara ve Ege’ye iner.
İstavrit: Marmara ve Karadeniz’in yerli balıklarındandır ama o da mevsimsel göçler yapar.
Hamsi: Asıl yurdu Karadeniz’dir. Yazı Azak Denizi ve Karadeniz’in kuzeyinde geçirir, kışın havalar soğuyunca dev sürüler halinde güneye, Türkiye kıyılarına göç eder.
Gırgır avcılığı balık neslini bitiriyor mu?
Evet, mevcut uygulama şekliyle balık stoklarını çökme noktasına getiriyor. Bilimsel veriler, özellikle lüfer, palamut gibi türlerin popülasyonlarında ve avlanan balıkların ortalama boylarında dramatik düşüşler olduğunu göstermektedir. Bu, aşırı avcılığın ve yanlış avlanma yöntemlerinin doğrudan bir sonucudur.
Bilim adamlarının bu konudaki görüşleri nedir?
Bilim dünyası neredeyse oybirliğiyle mevcut durumun sürdürülemez olduğunu belirtmektedir. Temel görüşleri şunlardır:
24 metre derinlik sınırı bilimsel bir dayanaktan yoksundur ve derhal en az 50 metreye çıkarılmalıdır.
Marmara Denizi’nin tamamı, gırgır gibi endüstriyel avcılık yöntemlerine kapatılmalı ve özel koruma alanı ilan edilmelidir.
Av kotaları, bilimsel stok tespit çalışmalarına dayalı olarak belirlenmelidir.
24 metre sınırına gırgırlar uyuyor mu?
Resmi olarak uymak zorundalar. Ancak özellikle geceleri, denetimin zor olduğu anlarda, bu yasağın sıkça ihlal edildiğine dair küçük balıkçılardan ve sivil toplum kuruluşlarından yoğun şikayetler gelmektedir.
Kim denetliyor?
Denetimden sorumlu ana kurumlar Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı Su Ürünleri Kontrol Ekipleri’dir. Ancak Türkiye’nin üç tarafını çevreleyen geniş deniz alanı ve denetim ekiplerinin kaynaklarının sınırlı olması, etkin bir denetimi zorlaştırmaktadır.