Unuttuğumuz Keyifler: Vapur ve Tren Seyahatleri

Unuttuğumuz Keyifler: Vapur ve Tren Seyahatleri
Yayınlama: 29.08.2025
Düzenleme: 11.10.2025 09:23
A+
A-

İstanbul’da Bostancı–Büyükada ya da Büyükada–Kabataş arasında Şehir Hatları vapuruna binmek kadar hoşuma giden pek az şey vardır. Arka güvertede, kuytu bir tahta bankta oturursunuz; büfeden bir çay alırsınız. Üzerinizde sağlam bir kazak ya da mont, başınızda bere veya şapka vardır. Yanınızda eşiniz, yüzünüzde hafif bir meltem… Güneş ısıtır, deniz kokusu sarar, zaman ağır ağır akar.

Lisede iken ailecek yaptığımız bir Karadeniz vapuru seyahati hâlâ belleğimdedir. İstanbul’dan Amasra’ya giden bu vapur Samsun, Ordu, Trabzon limanlarına uğrar, en sonunda Hopa’ya kadar giderdi. O seferler artık yok. İnsanlar şimdi her yere uçakla gidiyor.

Şubat 1973… ODTÜ Makina Mühendisliği eğitimim bir dönem uzamıştı. İkinci sınıfta kaldığım Dinamik dersini tekrar verip geçmem gerekmişti. Uzatma döneminde iyi bir notla geçtim. O günlerde babalarımızdan aldığımız sınırlı cep harçlıklarıyla hiç yapmadığımız, bilmediğimiz uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdik. Aynı okuldan, hatta aynı lisemiz AAL’den üç yakın arkadaş, trenle gece Ankara’dan İstanbul’a gittik. Ertesi sabah Galata rıhtımında İskenderun’a giden yolcu vapuruna bindik. Üçüncü mevki kamara bileti almıştık.

Vapur öğleden sonra rıhtımdan ayrıldı. Güvertede oturup keyifle denizi seyrettik. Hepimizin ilerde kurduğu ayrı ayrı hayaller vardı. Akşam, yanımızda getirdiğimiz sandviçleri kamarada yedik. Gece Çanakkale Boğazı’nı geçtik. Ege Denizi’ne açıldığımızda birden fırtına patladı. Vapur adeta ceviz kabuğu gibi sallanıyordu. Midesi zayıf yolcular güvertede zor anlar yaşıyordu. Biz kalın giyinip güverteye çıktık. Fırtına şiddeti Beaufort ölçeğinde yediye kadar çıkmıştı; bu ölçeği ilk kez orada öğrendik. Denizcilerin kendi aralarındaki “üç şiddetinde, beş şiddetinde” diye konuştuklarını duyduk.

Sabah olduğunda fırtına bitmiş, İzmir limanına varmıştık. Karaya çıkmak içimizden gelmedi, Kuşadası’na doğru devam ettik. Mayolarımızı giyip güvertede güneşlendik. Sonraki gün vapur Bodrum’a ulaştı. İskele olmadığı için açıkta demirledi. Deniz yolculuğu bizim için orada bitti. Kayıkla karaya çıktık.

1973 Şubat’ında Bodrum bomboştu. Bugünkü gibi popüler değildi. Merkezde bir pansiyon bulduk, yemeklerimizi yakındaki esnaf lokantasında yiyorduk. Gün boyu sahilde yürüyüş yapıyor, kıyıdaki çay bahçelerinde bizim gibi gelmiş üniversiteli gençlerle sohbet ediyorduk. Deniz soğuktu, girilmiyordu ama o boş ve huzurlu Bodrum’un tadı hâlâ damağımda. Tatil bitince otobüsle Ankara’ya döndük, her birimiz kendi yolumuza gittik. Ben bir kamu fabrikasında işe başladım.

Bugün geriye dönüp bakınca, iyi ki o vapur gezisini yapmışım diyorum. Uzak limanlara, uzun süreli vapur yolculuklarına hep özlem duydum ama bir daha fırsat olmadı. Hayalimde hep Yunan adaları, Akdeniz turu, Pire–Napoli–Marsilya–Barselona uğraklı bir seyahat vardı. Bir başka hayalim de Atlantik’i vapurla geçmek… Southampton’dan biniş, üç gün üç gece açık deniz yolculuğu, sabah New York limanına giriş, Ellis Island ve Özgürlük Heykeli manzarası… Mutlaka lüks kamarada yolculuk yapmak gerekmez; güvertesi olan, makul yemekli ikinci mevki bileti bana yeterdi.

Bugüne kadar Atlantik geçişlerim hep uçakla oldu. En uzunu İstanbul–Houston uçuşuydu; Frankfurt ve Dallas aktarmalı, bitmek bilmez saatler süren bir yolculuk… Oysa tren ve vapurla seyahat bambaşka.

Uzun tren yolculukları hep ilgimi çekmiştir. Ankara–İstanbul, Ankara–İzmir, Ankara–Kars hatlarını denedim. Şimdi YHT ile Ankara–Sivas arası da açıldı, ilk fırsatta oraya gitmek istiyorum. 1976’da Rusya’dayken Trans-Sibirya Demiryolu inşa ediliyordu, bugün çok popüler bir yataklı vagon seyahati hâline geldi. Dünyada benzer uzun yol trenleri var: Kahire’den başlayıp Afrika kıyılarından Dakar’a ulaşan sefer, Amerika’da Washington–Los Angeles hattı, Hindistan içinde uzun yol trenleri, Avustralya’da Sydney–Perth ya da Sydney–Darwin seferleri…

Covid-19 sürecinde bunların hepsi hayal olarak kaldı. Ankara–İstanbul arasında dört saatten biraz uzun süren YHT bile ilk hafta dolup taşıyor. Ancak ikinci hafta için bilet bulunabiliyor, o da genelde Business sınıfı kalmıyor. Almanya’da yazın uygulanan 9 € sınırsız tren bileti ise gerçekten takdire değer bir fırsattı.

Seyahat etmek güzel şey; hele araba sürme zorunluluğu yoksa… Uçak çoğu zaman iş için bir zorunluluk. Ama fırsat buldukça trenlere, vapurlara binmek; denizi, kıyıyı, istasyonları yaşamak bambaşka bir keyif.

Benim tavsiyem, fırsatınız oldukça tren ve vapura binin, gezin… Belki de bir gün yine Büyükada’ya doğru yol alan bir vapurun güvertesinde buluşuruz. (Haluk DİRESKENELİ)

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.