Çocukluk yıllarım, gençlik yıllarım ve yaşadığım genç fikirli, çocuk yürekli olgun yıllarımı düşündükçe adalı olmanın gerçekten bir özellik olduğunu anlıyorum. Ne mutlu bana ki denizimin mavisini, toprağımın rengini görebiliyor, ekmeğimin kokusunu alabiliyorum. Yaşamak için her şeyin daha güzeli, mükemmeli vardır elbette ve insanlar da buna layıktırlar ama bu benim dünyam ve benim olan her şeyi kalbime yazdım ben ; Onu sevmek, onu korumak, onu sahiplenmek görevini üstlenmektir benim yaşam felsefem.
Ben, Kınalı adalıyım. Adamdaki örf ve adetler ne kadar da değişse, gelen gideni ne kadar da aratsa, dış güçler adamızın kültürünü ne kadar da yozlaştırmaya çalışsa, ne kadar da nostalji yapsam, doğanın kaybolan güzellikleri ne kadar da yüreğimi yaksa, ben bir adalıyım, kah bir ağacın gölgesinde, kah mehtaplı bir gecede, kah keyif çayımı yudumlarken, kah ada vapurunun gelişini izlerken, kah bir martının kanat çırpışında, aşkımı, mutluluğumu, heyecanımı, acımı adanın topraklarında paylaşmışım ben.
Ben, Kınalı adalıyım. Doğduğu toprakta romanını yazan, bu kitabın kaçıncı sayfasında olduğunu bilmeden yüreğinde sevgi, aklında kocaman bir yaşam, sözünün eri, güzeli doğrudan ayırabilecek bir kimlikle, şaşkın, kahkahalarla gülen, bazen da yüreği burkulup ağzını kilit açmayan bir adalıyım ben.
Ya bu topraklarda kalmayıp, bazen da kalamayarak göç edip uzak diyarlarda yaşayan canlarım? Ya onlar? Onların adalı kimliği beni üzer. Niçin, neden? Keşke deyip sayfaları doldurmanın anlamı yok. Hayat ne göstermişse onu yapmışlar. Daha mı iyi olmuş? Daha mı kötü olmuş? Orası bizi ilgilendirmez ama bence hem iyi hem kötü olmuş. Her şey nasıl düşündüklerine, ne yaşadıklarına bağlıdır. Gerçek olan şu ki, yıllardan sonra olsa bile, eski dostlarla karşılaştığımızda, yazıştığımızda, dün akşam ne yediğimizi hatırlamayabiliriz ama paylaştığımız o güzel günleri saatlerce konuşmaktan, anıları tazelemekten zevk alıyoruz. Birbirimizi kaybettiğimiz o zaman dilimi kaybolup gidiyor. Biz, çocukluk arkadaşlarımızı kaybetmişiz, kaybolmuşlar, bize onları kayıp ettirmişler.
Uzak diyarlarda yaşayıp da ben Kınalı adalıyım demeyen tek kişi yok. Onlar kalplerinin yarısını adanın denizine, Akasya Caddesine, Korpi’ye, anılarının yoğun olduğu her yere gömüp de gitmişler. Türkiye dedikleri zaman arkasından hemen adadan bahseder olmuşlar, evlerinin bir köşesinde adayı hatırlatan bir fotoğraf, bir tablo, bir eşya bulundurmuşlar.
Son yıllarda yaz tatillerini adada geçirenlerin sayısı çoğaldı. Onları turna kuşuna benzetirim. Gelişleri muhteşem oluyor ama her gidenin arkasından “Tanrım, bir daha gelmelerini nasip et” diyerek dua ederim.
Geçen yıl, uzak bir kıtadan adaya gelen bir arkadaşımın tatilini adadan ayrılmadan geçirmek istemesi beni çok duygulandırdı. Sayılı günler çabuk geçer, engel olmak istemiyorsunuz tabii ki ama görüşebildiğin kadarı da yetmiyor, yetmiyor.
Adada olup da adayı yaşayanlara ve yürekleri ada için adalı dostları için çarpan, anılarla hayatlarını süsleyen, kalplerinin yarısını adada bırakıp da gurbette yaşayan dostlara selam olsun.
Sosi Cındoyan