1956 Burgazada Sofrası: Dostluğun ve Lezzetin Harmanlandığı Menü

1956 Burgazada Sofrası: Dostluğun ve Lezzetin Harmanlandığı Menü
Yayınlama: 06.12.2025
Düzenleme: 06.12.2025 11:35
A+
A-

1950’lerin ortasında Burgazada’da bir akşam yemeği, denizin bereketi ve çok kültürlü mutfağın zenginliği demekti. Torik lakerdasından uskumru çirozuna, topik mezesinden kömür ateşinde lüfere uzanan bu menü; Barba’nın meyhanesinde veya bir balıkçı sandalının kenarında kurulan o samimi sofraların lezzet haritasıdır.

🍽️ Başlangıçlar: Soğuk Mezeler ve “Altlık”

O yıllarda sofra aceleye gelmezdi. Rakı kadehlerine buz değil, soğuk su konur; sohbet yavaş yavaş demlenirdi.

  • Torik Lakerdası: İstanbul balıkçılığının şahlandığı o yıllarda, lakerda palamuttan değil, kışın yağlanmış has torikten yapılırdı. Kırmızı soğan halkaları eşliğinde, lokum gibi dağılan bir doku.
  • Uskumru Çirozu: Marmara’nın o dönemki en bol balığı uskumruydu. Güneşte kurutulmuş, dereotu ve sirkeli sosla servis edilen çiroz, sofranın olmazsa olmazıydı.
  • Ermeni Usulü Topik: Adadaki komşuların mutfağından gelen, nohut, soğan, kuş üzümü ve tarçının muazzam uyumu. Dışı patates ve nohut ezmesi, içi baharatlı soğan dolgulu bu lezzet, rakının en iyi eşlikçisiydi.
  • Beyaz Peynir ve Kavun: Trakya’dan gelen tam yağlı sert beyaz peynir ve yazın o bal gibi kokulu kavunu.

🔥 Ara Sıcaklar: Denizin Kokusu

Soğuklardan sonra mideyi ana yemeğe hazırlayan, sıcak ve çıtır lezzetler gelirdi.

  • Karides Güveç: Tereyağında cızırdayan, üzerine az miktarda kaşar serpilmiş, sarımsağı bol tutulmuş karidesler.
  • Kalamar Tava (Tarator Soslu): Videodaki balıkçıların ağlarına takılan taze kalamarlar, halka halka doğranıp altın sarısı olana kadar kızartılır, yanında cevizli ekmek içiyle yapılan koyu kıvamlı tarator sosla sunulurdu.
  • Midye Dolma: Ama bugünkü gibi sadece pirinçli değil; kuş üzümlü, dolmalık fıstıklı ve yenibaharı bol, gerçek İstanbul usulü.

🐟 Ana Yemek: Boğaz’ın Efendileri

1956’da kültür balıkçılığı yoktu; ne varsa mevsimin en tazesi oydu.

  • Kömürde Lüfer Izgara: Mevsim sonbahara dönüyorsa, İstanbul’un prensi lüfer, kömür ateşinde ızgara yapılır, yanına sadece roka ve bir dilim limon konurdu. Balığın suyu içinde kalmalı, asla kurutulmamalıydı.
  • Tava İstavrit/Barbun: Eğer mevsim yazsa veya balıkçılar (videodaki Orhan ve Rıza gibi) o gün ağlarında küçük balıklarla dönmüşse, mısır ununa bulanmış çıtır istavrit tava, kılçığıyla yenirdi.

🍉 Tatlı ve Kapanış: Ağız Tatlılığı

Bu ağır ve keyifli yemeğin üzerine şerbetli tatlılar yerine daha hafif lezzetler tercih edilirdi.

  • Sıcak Helva: Balık sofralarının klasiği; fırında veya tavada yapılmış, sıcak sıcak kaşıklanan irmik veya tahin helvası.
  • Mevsim Meyveleri: Buz gibi suda bekletilmiş üzüm salkımları veya incir.
  • Türk Kahvesi: Yemek sonrası rehaveti almak için, yanında bir parça likörle sunulan sade Türk kahvesi.

🥂 Sofra Adabı: “En Kötü Günümüz Böyle Olsun”

O yılların Burgazada sofrasında yazılı olmayan kurallar vardı:

  1. Kadeh Tokuşturma: Kadehler asla masaya sertçe vurulmaz, nazikçe “Şerefe” denilerek kaldırılırdı. Eğer masada sizden yaşça büyük biri varsa (mesela Kunduracı Mehmet gibi), kadehinizi onun kadehinin altına denk getirerek saygınızı gösterirdiniz.
  2. Müzik: Müzik asla sohbeti bastırmaz, fondaydı. Şarkılara hep bir ağızdan, bağırmadan eşlik edilirdi.
  3. Hesap: “Alman usulü” pek bilinmezdi. O gün kimin durumu iyiyse veya kim davet ettiyse hesabı o öder, diğerleri itiraz etmezdi; çünkü bir sonraki sefer sıra onlardaydı.
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.