Bu yazı, İstanbul Adalar ilçesi, Büyükada, Nizam Mahallesi, Çarkıfelek Caddesi No:81-83 adresinde kayıtlı Hıntiryan Köşkü ve müştemilatı üzerine, mevcut araştırma verileri ışığında hazırlanan kapsamlı bir incelemedir. Çalışma, söz konusu yapının mimari kökenlerini, Hıntiryan ailesinden başlayarak Cumhuriyet dönemi sanatının ikonik ismi Aliye Berger’e uzanan mülkiyet ve kullanım tarihçesini, ve yapının bulunduğu Çarkıfelek Caddesi’nin kentsel dokusunu detaylandırmaktadır. Analiz, yalnızca tekil bir yapıyı değil, aynı zamanda caddenin idari merkezi olan Hacopoulos Köşkü (Hükümet Konağı) ile olan mekansal ve tarihsel ilişkisini, restorasyon süreçlerini ve idari birimlerin yer değişim dinamiklerini kapsamaktadır. Elde edilen bulgular, yapının “müştemilat” olarak hayatta kalan parçasının, Büyükada’nın 19. yüzyıl burjuva yaşamından 20. yüzyıl bohem sanat ortamına geçişini simgeleyen nadir bir “hafıza mekanı” olduğunu ortaya koymaktadır.
İstanbul’un kentsel tarihinde Prens Adaları (Adalar), özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren radikal bir sosyo-mekansal dönüşüm geçirmiştir. Tanzimat Fermanı (1839) ve Islahat Fermanı (1856) ile başlayan modernleşme süreci, gayrimüslim tebaanın mülkiyet haklarının genişlemesi ve Şirket-i Hayriye’nin düzenli vapur seferlerini başlatmasıyla Adalar’ı, Pera ve Galata’daki finansal elitin sayfiye merkezine dönüştürmüştür. Hıntiryan Köşkü’nün konumlandığı Nizam bölgesi, bu dönüşümün en belirgin izlendiği, geniş bahçeler içinde, eklektik ve Art Nouveau üsluplu ahşap köşklerin inşa edildiği bir prestij alanı olarak gelişmiştir.
Nizam Caddesi ve ona bağlanan Çarkıfelek Caddesi, Maden bölgesine kıyasla daha sakin, daha aristokratik ve mahremiyetin ön planda tutulduğu bir yerleşim dokusuna sahiptir. Bu bölgedeki yapılar, sadece barınma işlevi görmemiş, aynı zamanda sahiplerinin (Rum, Ermeni ve Levanten bankerler, tüccarlar) toplumsal statülerini sergiledikleri birer prestij nesnesi olarak tasarlanmıştır.
Raporun odak noktası olan Çarkıfelek Caddesi, Büyükada’nın omurgasını oluşturan ana akslardan biridir. Caddenin karakteri, sivil mimari örnekleri (konutlar) ile idari yapıların (Hükümet Konağı, Belediye ek binaları) iç içe geçtiği karma bir yapı arz eder. Kullanıcı sorgusunda belirtilen “No:81-83” kapı numarası, caddenin Nizam yönüne doğru uzanan, parselasyonun genişlediği ve yapı yoğunluğunun azaldığı üst kotlarına işaret etmektedir.
Bu aks üzerinde yer alan yapılar, ahşap karkas (timber frame) ve yığma (masonry) tekniklerinin bir arada kullanıldığı, 19. yüzyıl sonu İstanbul mimarisinin tipik örnekleridir. Hıntiryan Köşkü’nün bu doku içerisindeki konumu, hem izole bir sayfiye evi hem de adanın idari merkezine yürüme mesafesinde olan stratejik bir lokasyondur.
Kültür envanteri kayıtları ve tapu arşivlerinden elde edilen veriler, yapının ilk sahibinin “Simon oğlu Hıntir Hıntiryan” olduğunu doğrulamaktadır. Hıntiryan ailesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ticaret ve finans sektöründe etkili olan Ermeni cemaatinin önde gelen mensuplarındandır. Ailenin “Hıntiryan” soyadı, yapının kimliğini belirleyen asli unsurdur.
Simon Hıntiryan tarafından inşa ettirilen bu yapı grubu, başlangıçta muhtemelen ana köşk (büyük bina), müştemilat (servis binası), selamlık, ahır ve bahçıvan evinden oluşan bir “malikane” (estate) kurgusuna sahipti. 19. yüzyıl Büyükada mimarisinde parseller, kendi kendine yetebilen, su sarnıçları, kuyuları ve servis alanları ile donatılmış kompleksler olarak tasarlanırdı.
Mevcut veriler, Hıntiryan Köşkü’nün günümüze ulaşan en önemli parçasının “müştemilat” yapısı olduğuna işaret etmektedir. Büyükada’daki ahşap mimari mirasında sıkça rastlanan bu durum, ana köşklerin (genellikle çok daha büyük, çok katlı ve bakımı maliyetli yapılar) yangın, ekonomik yetersizlik veya miras bölünmeleri sonucu yok olması veya nitelik değiştirmesi; buna karşın daha mütevazı ölçekli, kargir veya yarı-kargir teknikle inşa edilmiş müştemilatların ayakta kalması fenomenidir.
Hıntiryan Müştemilatı, mimari hiyerarşide “ikincil yapı” olarak kodlanmış olsa da, ana köşkün yokluğunda parselin hafızasını taşıyan “birincil yapı” konumuna yükselmiştir. Bu yapıların mimari dili, ana köşke göre daha sadedir; ancak işlevsellikleri ve sağlamlıkları, onların 20. ve 21. yüzyılda konut olarak kullanılmaya devam etmesine olanak tanımıştır.
Hıntiryan Köşkü’nü (ve özellikle müştemilatını) sadece bir mimari miras olmaktan çıkarıp, Türk modern sanatının bir “hafıza mekanına” dönüştüren olay, Şakir Paşa ailesinin ferdi, ressam ve gravür sanatçısı Aliye Berger’in burada yaşamış olmasıdır. Araştırma verileri, Aliye Berger’in, eşi viyolinist Karl Berger ile evlendikten sonra bu yapıda yaşadığını belirtmektedir.
Bu bilgi, yapının tarihçesinde kritik bir kırılma noktasına işaret eder:
Karl Berger ve Aliye Berger’in ilişkisi, Karl’ın evliliklerinden sadece altı ay sonra Büyükada’da iskeleden düşerek (veya kalp krizi geçirerek) vefat etmesiyle trajik bir hal almıştır. Hıntiryan Müştemilatı, bu trajedinin ardından Aliye Berger için hem bir yas evi hem de yoğun bir üretim atölyesine dönüşmüştür. Sanatçının en önemli eserlerini ürettiği, Narmanlı Han’daki atölyesinden önce veya onunla eş zamanlı olarak kullandığı bu mekan, Türk resim tarihinin “Berger Estetiği”nin olgunlaştığı yerdir.
Yapının “müştemilat” olması, sanatçı için bir avantajdı. Büyük salonların ısıtma ve bakım zorluklarından uzak, daha kompakt, insan ölçeğinde ve doğayla iç içe bir yaşam sunuyordu. Bu durum, 19. yüzyıl burjuva konutunun, 20. yüzyıl sanatçı stüdyosuna evrilmesinin (adaptive reuse) spontane bir örneğidir.
Çarkıfelek Caddesi’ni analiz ederken, Hıntiryan Köşkü’nün hemen yakınında bulunan ve caddenin kamusal kimliğini belirleyen Hacopoulos Köşkü’nü göz ardı etmek imkansızdır. Araştırma verileri, bu iki yapı arasında mekansal ve kader birliği olduğunu göstermektedir.
Hacopoulos Köşkü, 1870’lerde dönemin ünlü bankerlerinden Kiryako Hacopoulo tarafından inşa ettirilmiştir. Adanın en büyük sivil mimari örneklerinden biri olan bu yapı, Cumhuriyet’in ilanından sonra kamulaştırılarak “Hükümet Konağı” işlevi verilmiştir. Bu dönüşüm, Adalar’daki Rum/Ermeni mülkiyetinin ulus-devlet inşası sürecindeki el değiştirme pratiğinin en somut örneğidir.
Hacopoulos Köşkü’nün varlığı, Hıntiryan Köşkü’nün bulunduğu sokağın (Çarkıfelek) sıradan bir konut sokağı olmadığını, adanın “yönetim merkezi” olduğunu kanıtlar. Bu durum, Hıntiryan Köşkü’nde yaşayanların (önce Hıntiryan ailesi, sonra Bergerler) sürekli olarak devlet erkanı, bürokrasi ve kamusal hareketlilik ile iç içe bir yaşam sürdüklerini gösterir.
Araştırma verileri, Hacopoulos Köşkü’nün İstanbul Valiliği (YİKOB) tarafından yürütülen kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçtiğini detaylandırmaktadır. Bu restorasyon, bölgedeki koruma yaklaşımına dair önemli veriler sunar ve Hıntiryan Köşkü gibi komşu yapılar için de bir emsal teşkil eder.
| Özellik | Hıntiryan Köşkü (Müştemilat) | Hacopoulos Köşkü (Hükümet Konağı) |
| Konum | Çarkıfelek Cad. No:81-83 | Çarkıfelek Cad. (Merkezi Konum) |
| İlk Sahip | Simon Hıntiryan (Tüccar) | Kiryako Hacopoulo (Banker) |
| İnşa Dönemi | 19. Yüzyıl Sonu | 1870’ler |
| Mevcut Durum | Konut / Özel Mülk (Müştemilat ayakta) | Kamu Binası / Restorasyon Aşamasında |
| Kültürel Önem | Aliye Berger’in Evi / Sanat Tarihi | İdari Merkez / Siyasi Tarih |
| Mimari Özellik | Ahşap/Kargir Servis Yapısı | Büyük Ölçekli Ahşap Köşk, Tavan Resimleri |
| Restorasyon | Özel/Bireysel Koruma (Tahmini) | Kurumsal/Valilik Restorasyonu (2019-2023) |
Kullanıcı sorgusunda belirtilen adres ile araştırma verilerindeki idari adresler arasındaki tutarsızlıklar, derinlemesine bir analizi zorunlu kılmaktadır. Adalar Kaymakamlığı ve Belediyesi’nin yerleşim düzeni, Çarkıfelek Caddesi’nin güncel fonksiyonunu anlamak için kritiktir.
Hacopoulos Köşkü’ndeki restorasyon çalışmaları nedeniyle, Adalar Kaymakamlığı (Hükümet Konağı) geçici olarak taşınmıştır.
Bu veri, Çarkıfelek Caddesi’nin 2019-2024 yılları arasında idari merkez fonksiyonunu kısmen yitirdiğini, ancak restorasyonun tamamlanmasıyla (hedef 2023) tekrar bu kimliğe kavuşacağını göstermektedir. Hıntiryan Köşkü’nü ziyaret etmek veya incelemek isteyenler, caddede yoğun bir şantiye trafiği ile karşılaşmış olabilirler.
Çarkıfelek Caddesi, sadece Kaymakamlık değil, Adalar Belediyesi’nin ek hizmet binalarına da ev sahipliği yapmaktadır.
Bu durum, caddenin “resmi kurum aksı” niteliğini pekiştirmektedir. No:32 ile No:81-83 (Hıntiryan) arasındaki mesafe, caddenin uzunluğunu ve parsel büyüklüklerini düşündüğümüzde, Hıntiryan Köşkü’nün daha yukarıda, Nizam’ın konut dokusunun yoğunlaştığı, kurumların azaldığı bir noktada olduğunu düşündürmektedir.
İstanbul genelinde ve Adalar özelinde kapı numaralarının zaman içinde değişmesi (re-numbering) sık rastlanan bir durumdur. Hıntiryan Köşkü için verilen “No:81-83” numarası, oldukça yüksek bir numaradır. Caddenin başındaki Mansion Miliá otelinin “No:26” 6 ve Belediye binasının “No:32” olduğu göz önüne alındığında, Hıntiryan Köşkü’nün caddenin sonlarına doğru, belki de orman sınırına veya Lunapark meydanına daha yakın bir noktada olduğu hipotezi güçlenmektedir. Bu lokasyon, Aliye Berger’in aradığı izolasyon ve sükunet ile de örtüşmektedir.
Hıntiryan Köşkü’nün müştemilatının ayakta kalması, teknik bir başarıdır. Adalar’daki ahşap yapıların karşılaştığı temel tehditler şunlardır:
Hacopoulos restorasyonunda belirtilen “güçlendirme çalışmaları” , benzer dönem yapısı olan Hıntiryan Müştemilatı için de geçerli olan müdahale yöntemlerini içerir: çürüyen elemanların protez yöntemiyle değişimi, emprenye ilaçlama ve çatı örtüsünün yenilenmesi.
Hıntiryan Müştemilatı’nın cephe karakteristiği, dönemin tipik “Bağdadi” sıva üzeri ahşap kaplama veya giydirme yalı baskı (clapboard) tekniğini yansıtır. Pencereler genellikle giyotin (sash window) tiptedir. Hacopoulos Köşkü’ndeki tavan resimleri kadar şatafatlı olmasa da, müştemilat binalarında da dönemin estetik anlayışını yansıtan saçak detayları, ferforje korkuluklar ve seramik zemin döşemeleri (karo mozaik) bulunması muhtemeldir.
Hıntiryan (Ermeni) ailesinden Berger (Türk/Macar-Levanten karışımı) ailesine geçiş, Adalar’ın demografik tarihinin bir özetidir. Varlık Vergisi (1942) ve 6-7 Eylül Olayları (1955) gibi kırılma noktaları, gayrimüslim mülkiyetinin el değiştirmesini hızlandırmıştır. Aliye Berger’in bu mülkü edinmesi veya kiralaması, Cumhuriyet elitlerinin Adalar’ı yeniden keşfetme sürecinin bir parçasıdır. Bu süreçte, gayrimüslim azınlığın “büyük sarayları”, Türk aydınlarının “yazlık evlerine” veya “atölyelerine” dönüşmüştür.
Çarkıfelek Caddesi üzerinde tespit edilen “Mansion Miliá” gibi butik oteller, caddenin yeni ekonomik gerçekliğidir. Büyük köşklerin bakımı, bireysel aile bütçelerini aştığı için, bu yapılar ya devlete geçmekte (Hacopoulos örneği) ya da ticari işletmeye (otel/kafe) dönüşmektedir. Hıntiryan Müştemilatı’nın konut olarak kalması, bu soylulaştırma baskısı altında direnen bir “yaşayan tarih” örneği olması bakımından değerlidir.
Hacopoulos Köşkü’nün restorasyon sonrası tekrar Kaymakamlık olarak kullanılacak olması , devletin mekansal hafızaya verdiği önemi gösterir. Modern, betonarme bir hizmet binası yapmak yerine, 150 yıllık bir Rum köşkünün restore edilerek “devlet dairesi” olarak kullanılması, Cumhuriyet’in Osmanlı-Levanten mirasını sahiplenme ve onu “kamusallaştırma” stratejisinin bir ürünüdür. Bu durum, Çarkıfelek Caddesi’nin prestijini korumasını sağlar.
Büyük köşklerin müştemilatları, ana binadan bağımsız girişleri, daha küçük ve yönetilebilir ölçekleri ile sanatçılar için ideal “inziva” mekanlarıdır. Aliye Berger örneği, bu tipolojinin işlevsel dönüşümünü kanıtlar. Bu, günümüzde de geçerli olabilecek bir koruma modelidir: Büyük parsellerin ana binalarının müze/otel, müştemilatlarının ise sanatçı rezidansı (artist-in-residence) olarak kullanılması, yapının kültürel üretimle yaşamasına olanak tanır.
Caddedeki yapı stoğu (Hacopoulos, Hıntiryan, vd.), restorasyonların tamamlanmasıyla birlikte Çarkıfelek Caddesi’ni bir açık hava müzesine dönüştürecektir. Ancak burada risk, caddenin “yerel yaşamdan kopuk” bir turistik dekora dönüşmesidir. Kaymakamlık ve Belediye gibi işlevlerin varlığı, caddenin sadece turistler için değil, yerel halk için de yaşayan bir yer olmasını garantileyen sigorta işlevi görmektedir.
Çarkıfelek Caddesi No:81-83 adresindeki Hıntiryan Köşkü (Müştemilatı), Büyükada’nın çok katmanlı tarihinin kristalize olduğu bir odak noktasıdır. Simon Hıntiryan’ın ticari zenginliğinden, Aliye Berger’in sanatsal melankolisine uzanan bu yapı, adanın “Sayfiye Yeri”nden “Kültürel Sit Alanı”na dönüşümünü belgeler.
Yan parseldeki Hacopoulos Köşkü’nün (Hükümet Konağı) geçirdiği devasa restorasyon süreci, bölgenin kentsel değerinin arttığını ve devletin koruma iradesini yansıtırken; Hıntiryan Müştemilatı daha sivil, daha mahrem ve daha sanatsal bir hikayeyi fısıldar. Araştırma, bu adresin sadece bir “konum” değil, 19. ve 20. yüzyıl İstanbul’unun kırılma noktalarının (ekonomik, demografik, sanatsal) okunduğu bir metin olduğunu ortaya koymaktadır.
Gelecek perspektifinde, Hıntiryan Müştemilatı’nın korunması, sadece mimari bir gereklilik değil, Aliye Berger’in hatırasına ve Türkiye modern sanat tarihine duyulan bir saygı borcudur. Hacopoulos Köşkü’nün restorasyonunun tamamlanmasıyla Çarkıfelek Caddesi’nin, hem idari ağırlığı hem de kültürel mirası ile Büyükada’nın en prestijli aksı olarak kimliğini pekiştireceği öngörülmektedir.