Türkiye haftalardır müsilaj sorunuyla uğraşıyor. Ancak müsilaj bir yerde temizlenirken başka bir bölgede yeniden ortaya çıkıyor. Gökçeada ve …
Türkiye haftalardır müsilaj sorunuyla uğraşıyor. Ancak müsilaj bir yerde temizlenirken başka bir bölgede yeniden ortaya çıkıyor. Gökçeada ve Bozcaada’ya tatile gidenler de müsilaj fotoğrafları paylaşmaya başladı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi’nden Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, müsilajı her gün uydudan takip ettiğini, Çanakkale Boğazı’nı geçen müsilajın Bozcaada açıklarında dağıldığını anlatıyor. Müsilaj kâbusu, en son kuzeydoğu Ege’deki Yunan adaları Limnos ve Agios Efstratios çevresinde ortaya çıktı.
Denizi müsilajdan temizlemek için de kapsamlı bir çalışma yürütülüyor. Deniz yüzeyinin temizlenmesinin yanı sıra şimdi de deniz dibine oksijen veriliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve beraberindeki heyet, İzmit Körfezi’nde denizin dibine oksijen aletleri bıraktı. Bakanlık oksijenden umutlu. Test aşaması 6-8 hafta sürecek, sonuç alınırsa tüm Marmara Denizi’nde oksijen verme uygulaması yaygınlaştırılacak.
Ancak uzmanlara göre, bu yöntem Marmara Denizi’nin hacmi itibariyle imkânsıza yakın.Oşinograf Prof. Dr. Cemal Saydam, “Oksijen vermek, iğneyle kuyu kazmak gibi bir şey” diyor. Doğa ile uğraşırken sistemin bozulmaması gerektiğini anlatan Saydam, “Bir marinada kolum kadar borularla denizi temizlemeye çalışıyorlar. Küçücük odayı temizlemek bile bir saat sürer. Marmara Denizi’ni öyle borularla filan temizleyerek kurtaramazsınız” diyerek yapılan yüzey çalışmalarının faydasız olduğuna işaret ediyor.
“Acımasız tedbirler alınmazsa doğada bize acımayacak”
Saydam’a göre, önemli olan müsilaja neden olan sorunu ortadan kaldırmak. Saydam, “Belki de tarihinde ilk kez Türk bilim insanları bir konuda uzlaştı. Marmara Denizi’ne girdiyi ortadan kaldırmadığınız sürece bu iş devam edecek. Girdiyi azaltmak ne demek? Karasal kaynaklı girdiler. İnsan girdileri. Endüstrinin ürettiği girdi ve tarımsal faaliyet. Bunları azaltmak lazım” diyor. Marmara’ya oksijen vermeyi hasta birinin entübe olmasına benzeten Saydam, önemli bir uyarıda da bulunuyor: “Acımasız birtakım tedbirler almazsanız doğa bize hiç acımayacak.”
Marmara Denizi’nin su miktarı yaklaşık 3.5-4 katrilyon litre. Kapalı küçük bir iç deniz olduğu söylense de temizleme açısından devasa çukurları da bulunan büyük bir kütle Marmara Denizi. Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi (MAREM) Proje Lideri M. Levent Artüz, deniz içindeki oksijen miktarı artırmanın anlamsız olduğunu şöyle açıklıyor:
“Litrede 1 miligram oksijen miktarını artırabilmek için gerekli olan oksijen miktarına bakın. 4 trilyona yakın bir su kütlesinden bahsediyoruz. Öyle böyle değil, milyarlar bazında olan bir şey. 1 miligram artırabilmek için -şu anda 1 miligram olduğunu kabul edersek- bunu en azından optimum 5 miligrama çekmek gerekiyor. Bunun için de Türkiye’deki tüm fabrikaların saf oksijen oksijen üreten fabrikaların 100 yıllık üreteceği oksijene denk gelir.”
Artüz, bu operasyonların 25-30 metre altında yapılması gerektiğini de hatırlatarak taşıma suyla değirmenin dönmeyeceğini vurguluyor.
Kötü koku gelirse müsilaj parçalanıyor demek
Henüz müsilajdan dolayı kötü kokuların gelmediğini belirten Artüz, kötü kokuların gelmesinin iyi bir şey olduğunu, bunun müsilaj kütlesinin parçalanması anlamına geldiğini söylüyor. Müsilajın koskoca masa örtüsünün kenarındaki bir dantele benzeten Artüz, “Mesele müsilaj değil. Yanlış yere odaklanıyoruz. Tek bir çaresi var. Marmara Denizi’ni alıcı ortam olarak kullanmamak, Ergene Nehri’nin derin dejarşla Marmara’ya basılmasının derhal bitmesi gerekiyor” diyor.
Tehlikenin Karadeniz için de geçerli olduğunu vurgulayan Artüz, sözlerini “Eğer Ergene’deki derin deşarj devam ederse, zaten Marmara’yı unuttuk, Karadeniz’i de kaybedeceğiz, Kuzey Ege’yi de ciddi bir tehdit altına sokacağız. Marmara’yı kaybettiğimizden daha kısa sürede Karadeniz’i kaybedeceğiz” diye sürdünüyor.