Yazar Çağlayan Babacan’ın Motto Yayınlarından çıkan neredeyse 500 sayfalık gerilim-macera romanını tek cümleyle anlatmak zor; ama yine de bunu deneseydim yukarıdaki spot cümleyi kullanırdım.
Çok katmanlı örgülenmiş bu romanda satır aralarında neler yok ki; yakın tarih, mitoloji, istihbarat, algı yönetimi, beyin araştırmaları… Daha romanın başında şaşırmaya başlıyorsunuz; çünkü soruşturmayı yürüten bir polis ve ekibi değil, bir öğretmen ve bir avukat. Bu yüzden en baştan kahramanlar belli zorluklarla boğuşmaya başlıyorlar. Daha doğrusu büyük bir dava dosyasını kucaklarında buluyorlar. Yakaladıkları balığın kayıklarını batıracak kadar büyük olduğunu ipuçlarını takip ettikçe anlıyorlar. Kaybolmuş ve yaşadığından ümitler kesilmiş bir genç aniden ortaya çıkıyor, gelecekten haber verir gibi daha işlenmemiş cinayeti işlediğini söyleyip en ince detayına kadar anlatıyor. Sonra kehanet gerçekleşiyor. Tek farkla, başka bir katil tarafından aynen kayıp gencin anlattığı gibi işleniyor cinayet. Davayı soruşturan iki dost daha fazla kayıp gence ulaşırken daha fazla cinayet kehanetleriyle karşılaşıyor. Tabi bunlar tek tek gerçekleşiyor. Yazar hiç üşenmemiş bizlere heyecanlı ve keyifli bir macerayı bütün ayrıntıları ile hazırlamış.
Senaryo ustası Black Snyder, “O Kediyi Kurtar” adlı kült kitabında dünyadaki bütün film senaryolarını 10 başlık altında toplar. Bu başlıklardan biri “Dertli Adam”dır. Yani sıradan bir insan kendini sıra dışı bir durumda bulur. Kitap ilk başta bu kalıba uyuyor gibi görünse de temel bir noktada bu kalıptan ayrılıyor: Macera ilerledikçe kitabın kahramanın hiç de öyle sıradan bir insan olmadığını anlıyoruz. Spoiler verip canınızı sıkmak istemem fakat kitabın son sayfasına kadar sürprizlerin bitmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Tam çözdüm dediğiniz anda yazarın yeni bir şaşırtmasıyla karşılaşıyorsunuz.
Size baştan şunu önereyim; Masumların Katli’ni okurken kâğıt kaleminiz yanınızda olsun yakın tarihimiz ve dünyadaki önemli kilometre taşı olan olaylarla ilgili enfes detaylar ve bilgiler verilmiş. Okurken durup internete girerek “Gerçekten böyle mi?” diyeceğiniz bol bol detay var.
“Sıkıp içini boşaltacağız ve sonra da kendimizle dolduracağız.” George Orwell’ın “1984” romanında geçen bu cümleyi; yazar, kitaptaki önemli bir karaktere söyletir. “Şok Doktrini” ile bir ülkeyi yıkıp tekrardan inşa etmeyle insanların zihinlerini silip yeniden yaratmanın birbirine ne kadar benzediğine dehşetle şahitlik edip Orwell’a hak veriyorsunuz kitabı okudukça.
Masumların Katli’nin bizim için kayda değer bir yanı ise Büyükada’nın kitapta önemli bir dekor olarak kullanılmasıdır. Kitapta her şeyin başladığı ve bittiği yer olan Büyükada’ya belli ki yazar gelmiş, incelemiş ve kitabının odak noktasına yerleştirmiş. Adada yaşayanlar; için her gün önünden geçtikleri bir mekânda nasıl bir görkem ve gizem saklı olduğunu görecekler. Hiç gelmeyenler ise kitabı okuduktan sonra bu gizemli mekânı görmek için adaya gelecekler belki de.
Kitabın isminden de söz etmek isterim biraz. “Kırmızı ve Siyah” ya da “Savaş ve Barış” adlı kitapları ele aldığınızda kitabın içeriği ile ilgili bir tahminde bulunabilirsiniz. Bazı kitaplar ise kahramanın adıyla karşımıza çıkar; “Robinson Cruseo” ve “David Copperfield” gibi. Bazı yazarlar ise kitabın adıyla bizi şaşırtır; mesela “Goriot Baba” okuyucunun dikkatini yaşlı bir adam üzerine çekerken roman Rastignac, Vautrun, Collin’in hikâyesini anlatır. Dumas’nın “Üç Silahşörler” de dördüncü şövalyenin öyküsünü anlatması gibi. “Masumların Katli” de böyle bir roman. Kitabın isminin bile rastgele seçilmediğini kitabın finalinde anlıyorsunuz.
Daha fazla konuşup okuma keyfinizi bozmak istemem. Bu sıcak yaz günlerinde sizi incelikle örülmüş bir gerilim-macera labirentiyle, Masumların Katli ile baş başa bırakayım.
Şükrü Abanoz