İstanbul’un sakin ve zamansız köşesi Prens Adaları; özellikle Büyükada, Heybeliada ve Burgazada, yüzyıllardır sanatçılara ilham veren nadir coğrafyalardan biri olageldi. Denizle iç içe yaşam, vapur düdükleri, faytonların ritmik sesi, mimozalı bahçeler ve mehtaplı yaz geceleri; Türk müzik tarihinin hafızasına kazınan pek çok eserin arka planını oluşturdu. Adalar, yalnızca doğal güzellikleriyle değil, müzikle iç içe geçmiş kültürel dokusuyla da İstanbul’un müstesna alanlarından biri.
Türk sanat müziği repertuvarında Adalar’ı doğrudan konu alan eserlerin ayrı bir yeri vardır. Bu eserlerin belki de en bilineni, Tatyos Efendi’nin ölümsüz bestesi “Ada Sahillerinde Bekliyorum”dur. Prens Adaları sahillerinde geçen melankolik bir bekleyişi anlatan bu eser, Zeki Müren ve Münir Nurettin Selçuk gibi ustaların yorumlarıyla kuşaklar boyunca yaşamıştır. Yesari Asım Arsoy’un Biz Heybeli’de Her Gece Mehtaba Çıkardık adlı eseri, Heybeliada’nın romantik gecelerini musikinin zarif diliyle aktarırken; Muzaffer İlkar’ın Gurup Bir Alev Gibi Denizde Sönerken Adalar’da bestesi, gün batımının hüzünlü ihtişamını ezgilere dönüştürür.
Bunlara ek olarak repertuvarda “Büyükada’da Bir Akşam” ve “Kınalı Ada’dan Geliyorum” gibi eserler de, doğrudan ada isimleriyle anılan ve İstanbul’un sayfiye kültürünü yansıtan şarkılar arasında anılır. Bu şarkılar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemde Adalar’ın yalnızca bir yazlık mekân değil; duygusal, estetik ve kültürel bir sığınak olarak algılandığını gösterir.
Ancak Prens Adaları’nın müzik mirası yalnızca sözlü eserler ve şarkılarla sınırlı değildir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl boyunca Adalar, klasik müzik, oda müziği ve çağdaş bestecilik açısından da önemli bir yaşam ve üretim alanı olmuştur. Büyükada ve Heybeliada’da sürdürülen entelektüel ve sanatsal hayat, besteciler ve icracılar için hem inziva hem de yoğunlaşma imkânı sunmuştur. Köşklerde düzenlenen ev konserleri ve küçük dinletiler, dönemin Avrupai müzik kültürünün İstanbul’daki en rafine yansımaları arasında yer alır.
Bu bağlamda İlhan Baran ismi özel bir önem taşır. Cumhuriyet dönemi Türk çağdaş müziğinin özgün bestecilerinden biri olan Baran, yaşamının önemli bir bölümünü Büyükada’da geçirmiştir. Ada’nın sessizliği, doğası ve gündelik ritmi, onun müzikal dilini besleyen temel unsurlar arasında yer almıştır. Eserlerinde hissedilen içsel yoğunluk, ölçülü lirizm ve zaman duygusu, ada yaşamıyla kurduğu estetik bağın güçlü bir yansımasıdır. İlhan Baran’ın bu üretim ortamı, Prens Adaları’nın yalnızca ilham veren bir manzara değil, düşünsel derinliği olan bir kültür mekânı olduğunu da ortaya koyar.
Adalar’la yolu kesişen klasik müzik icracıları, oda müziği toplulukları ve genç piyanistler açısından bakıldığında; Büyükada’daki tarihî yapılar, Heybeliada’nın sakin sokakları ve Burgazada’nın yalın dokusu, piyano resitalleri, yaylı dörtlüler ve çağdaş müzik dinletileri için doğal bir sahne niteliği taşır. Debussy ve Ravel’in deniz imgeleriyle örülü eserlerinden, Çaykovski’nin lirizmine; Cumhuriyet dönemi Türk bestecilerinin senfonik ve oda müziği yapıtlarına uzanan geniş bir repertuvar, ada atmosferiyle güçlü bir uyum içindedir.
Yerel ölçekte bakıldığında, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının katkılarıyla Büyükada’daki tarihî mekânlarda düzenlenen yaz konserleri, Çelik Gülersoy Kültür Merkezi’ndeki Türk sanat müziği geceleri ve açık hava dinletileri, ada atmosferinde müziği deneyimleme imkânı yaratmaktadır. Bu etkinliklerin piyano resitalleri, oda müziği konserleri ve küçük ölçekli orkestra programlarıyla desteklenmesi, Adalar’ın kültürel görünürlüğünü daha da güçlendirebilir.
Bu zengin birikim, daha görünür ve düzenli bir platformu da hak ediyor. Uluslararası örneklere bakıldığında, İtalya’daki Sanremo Müzik Festivali şarkı geleneği üzerinden bir şehir kimliği yaratmanın güçlü bir örneğini sunarken; Fransa’daki La Roque-d’Anthéron Piyano Festivali ya da Yunanistan’daki Syros Müzik Festivali, ada ve küçük yerleşimlerin klasik müzikle nasıl uluslararası bir çekim merkezine dönüşebileceğini gösteriyor.
Bu çerçevede, Büyükada merkezli ve diğer adalara yayılan bir Adalar Müzik Festivali fikri, hem gerçekçi hem de kültürel açıdan güçlü bir potansiyel taşır. Türk sanat müziği klasiklerinin yanı sıra pop ve halk müziği yorumları; ada temalı yeni beste yarışmaları; genç piyanist ve oda müziği topluluklarına ayrılmış özel bölümler; vapur üstü dinletiler; Türkçe ve Rumca ortak performanslar; açık hava orkestra konserleri bu yapının doğal bileşenleri olabilir. İlhan Baran başta olmak üzere Cumhuriyet dönemi Türk bestecilerine adanmış programlar, festivale kalıcı ve nitelikli bir kimlik kazandırabilir.
Adalar, yalnızca seyredilen değil; dinlenen, hissedilen ve üretilen bir coğrafyadır. Şarkılar, senfoniler ve piyano ezgileri, Marmara’nın sularında olduğu kadar İstanbul’un kültürel hafızasında da yankılanmaya devam edecek gibi görünüyor.
⸻
Haluk Direskeneli