Alternatif mekânlardan bahsetmişken, alternatif mekânları şenlendiren isimlerden de bahsetmek isterim.
BİRGÜN/Burak Abatay
Müzik dünyasında değişimin birçok sebebi varken, bunlardan en çok göze çarpanlarından biri de şüphesiz ki ‘Indie’ etkileri
“Onu bir görseniz sanırsınız, o bir deniz yanılırsınız, o benim, güneş sistemim”1
“Karış kalabalıklara, kavgaysa
kavga Ne var sanki” 2
“Olmadık yere olanlar/ Hem erken
hem geç kalanlar/ Telefona geç bakanlar/ Seni bana veremez” 3
Alternatif kavramını çok sevdiğimizi söylemek mümkün olabilir. Bize dayatılan şeylerden o kadar çok sıkıldık ki, o dayatılan şeyleri de, dayatılanı koşulsuz şartsız kabul edeni de sevemez olduk. Artık konserler büyük büyük salonlarda değil, odalarda, bahçelerde; festivaller de çadır kur-topla, konseri izle ve lezzetsiz biralar iç denkleminden çıkarak, sadece tüketmeyerek atölyelerle, kolektif bir yapıya büründü. Artık o festivallerde, konserlerde çalanlar da ya o sahnelere ayak uydurdu ya da zaten o alternatif tanımını kendileri yarattı. Şu güzel ki, Demet Akalın gibi ‘çılgın’ ve ‘çirkin’ konserler bile alternatife ayak uydurmak zorunda.
Geçtiğimiz haftalarda Burgazada’da Yolda ve Büyük Ev Ablukada konseri izledik dostlarla beraber. Nevizade’de sevilen mekân Peyote’nin sahiplerinin, Burgazada’da açtığı mekân Peyote Cennet Bahçesi bu yaza damgasını vuruyor.
Cennet Bahçesi, müzikseverlere sunduğu dolu dolu etkinlik takvimiyle şehirlerin içerisinde kolonlar arası basık mekânlarda müzik dinlemenin çok ötesinde bir alternatif sunarak chill-out kavramına güzel bir tanım getiriyor.
Kadıköy, Eminönü ya da Bostancı’dan kalkan motor veya vapurlarla ulaşımın sağlandığı Burgazada’da konserler sonrasında dönüş de hiç zor değil. Geç saatlere kadar Bostancı’ya kalkan motorlar ulaşım adına çok büyük bir kolaylık sağlıyor. Haziranda kapılarını açan Cennet Bahçesi eylül ayına kadar konserlerle bizimle olacak. Sezonun bitiminde Kadıköy’de, Taksim’de konser izlemek nasıl bir tat bırakacak bilmiyorum ancak aklımız yaz bittiğinde de Cennet Bahçesi’nde olacak. Şehirde bir bir kapanan mekânlardan sonra adada böylesine güzel bir mekânın açılması umut verici. Umarım ki çok daha güzel işlerle bizleri karşılarlar.
•••
Alternatif mekânlardan bahsetmişken, alternatif mekânları şenlendiren isimlerden de bahsetmek isterim.
Müzik dünyasında değişimin birçok sebebi varken, bunlardan en çok göze çarpanlarından biri de şüphesiz ki ‘Indie’ etkileri. “Indie” kelime kökeni itibariyle İngilizce “Independent”(bağımsız) sözcüğünden türüyor. Indie tanımı bir müzik türü olmaktan ziyade yapılan tür için izlenen bir yol olarak yorumlanıyor. Indie-pop, indie-rock, indie-folk gibi versiyonlarını yakalamak mümkün. Bu yolu şöyle açıklayabiliriz: Indie, büyük prodüksiyonlardan kaçınarak, plak şirketlerinden bağımsız üretilen ve ticari kaygının pek de yaşanmadığı bir alt-piyasa unsuru. Öte yandan düşük bütçelerle, belli bir prodüksiyon kalıbından geçmeksizin yapılan şarkılar türünün has özelliği özgürlüğü de içerisinde taşıyor. Müziğin dili artık sokak, oturma odası ve mutfak köşesi.
Son Feci Bisiklet, Adamlar, Yok Öyle Kararlı Şeyler, Gözde Öney, Manuş Baba, İdil Meşe ve Da Poet, Lara Di Lara, Ozbi, Gaye Su Akyol, Ais Ezhel, Hey Douglas, Nilipek, Çağıl Kaya, Ağaçkakan… Ve çok daha fazla isim şu an kitleleri tarafından tabiri caizse delice takip ediliyor. Dolu konserler, çok tıklanan YouTube videoları…
Müzisyen ve prodüktör Efe Demiryoğuran ile vaktinde bu konuyu konuşmuştuk. Müziğin kabuk değiştirmesi, değişen kabukta ayakta kalanların bu isimlere bakışını çok güzel yorumlamıştı ve şöyle demişti: “Popüler medyanın ve ‘müzik sektörü’ müzün ısrarla görmezden geldiği bu müzisyen ve gruplar aslında evrensel bir noktadan dünyadaki çağdaşlarına göz kırpıyor ve geleceğin popüler müziğinin önsözünü hazırlıyorlar. Kendi müziğini besteleyip kendi prodüksiyonlarını hazırlayan bu yaratıcı kentli çocuklar artık daha ciddi dinleyici kitlelerine ulaşıp desteklenmeyi fazlasıyla hak ediyorlar. Her dönemde olduğu gibi moda olanın ‘değerli’ olduğu günümüzde de onlar bize her şeyin bir alternatifinin olduğunu ispatlıyorlar. Müziğe inanan herkes tüm gücüyle destek olmalı.”
Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü ve Bulutsuzluk Özlemi gibi grupların zamanında değiştirdiği kabuk başka bir ayrımda önümüzde duruyor. Güncel politik meselelere şiirsel bir dille dokunan bu gruplar gibi artık günümüz müzisyenleri de politik ve mizahi unsuru elden bırakmıyor. Dalga geçiyor, kızıyor, öfkeleniyor da bireysel ya da toplumsal bazda politik olmayı elden bırakmıyor. Kentli mutsuzluklarını hisseden herkes zıplaya zıplaya “utanmayan insan olur mu lan?/ altın bir madalyon gibi taşınmalı vicdan/ tek kıvılcımdan nasıl yanarsa koca orman/ unutmazlar, unutmayız, unutmam”4 diyor.
Daha fazla satın alıp, daha fazla konsere gidip, daha fazla sahip çıkmamız gereken bir alternatif kültürümüz var artık. Yolu sokaktan geçen, gencecik.