enflasyon emeklilik ötv döviz otomobil sağlık

Türkiye’de Arkeolojik Sit Alanlarının Tanımı ve Adalar’ın Bu Kapsamdaki Durumu

Türkiye’de Arkeolojik Sit Alanlarının Tanımı ve Adalar’ın Bu Kapsamdaki Durumu
Yayınlama: 20.03.2025
A+
A-

Arkeolojik sit alanları, insanlık tarihinin derinliklerinden günümüze ulaşan eski uygarlıkların maddi kalıntılarını barındıran, bu uygarlıkların sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamlarına dair önemli bilgiler sunan yerleşimler ve bölgelerdir.

Bu yazı, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki arkeolojik sit alanlarının yasal tanımını ve temel özelliklerini incelemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, İstanbul’un incisi olarak bilinen ve zengin tarihi geçmişiyle öne çıkan Prens Adaları’nın (Adalar) bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilmediği sorusuna yanıt aranacaktır. Hem arkeolojik sit alanlarının korunması hem de Adalar’ın tarihi ve kültürel önemi göz önüne alındığında, bu konunun detaylı bir şekilde incelenmesi büyük önem taşımaktadır. Yazının ilerleyen bölümlerinde, Türkiye’deki arkeolojik sitlerin yasal çerçevesi çizilecek, Adalar’ın tarihi ve arkeolojik geçmişi ele alınacak ve Adalar’ın resmi olarak arkeolojik sit alanı statüsüne sahip olup olmadığı değerlendirilecektir.

2. Türkiye’de “Arkeolojik Sit Alanı”nın Tanımı

  • 2.1. Yasal Tanım ve Temel Özellikler

Türkiye’de bir alanın arkeolojik sit olarak tanımlanması, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilke kararları ve ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılmaktadır. Bu bağlamda en temel tanım, 658 sayılı İlke Kararı’nda yer almaktadır: “Arkeolojik Sit: İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır.” . Bu tanım, arkeolojik sitlerin sadece toprak üstündeki kalıntıları değil, aynı zamanda yer altı ve su altındaki buluntuları da kapsadığını göstermektedir. Bu geniş kapsam, arkeolojik mirasın farklı çevresel bağlamlarda korunması gerekliliğini vurgulamaktadır . Ayrıca, tanım maddi kalıntıları geçmiş toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleriyle ilişkilendirerek, arkeolojik alanların sadece eser koleksiyonları olmadığını, aynı zamanda geçmiş yaşam biçimlerine dair önemli bilgiler taşıdığını belirtmektedir .  

Benzer bir tanım, farklı kaynaklarda da tekrar edilmektedir: “İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti” . Bu ifadeler, arkeolojik sitlerin sadece maddi kalıntıları değil, aynı zamanda geçmişte sosyal yaşamın gerçekleştiği ve önemli tarihi olayların yaşandığı yerler olduğunu da vurgulamaktadır . Bu durum, bazı alanların hem arkeolojik hem de tarihi sit olarak değerlendirilebileceği anlamına gelmektedir .  

Arkeolojik sitler, daha geniş bir kategori olan “sit alanları”nın bir alt türünü oluşturmaktadır. Sit alanları, kültürel, tarihi, arkeolojik veya doğal değere sahip bölgelerin korunması amacıyla belirlenen ve yasal düzenlemelerle yapılaşma ve kullanımın sınırlandırıldığı özel alanlardır . Bu alanlar, arkeolojik sitlerin yanı sıra doğal sitler, kentsel sitler ve tarihi sitler olmak üzere dört ana kategoriye ayrılmaktadır . Bu farklı kategorilerin varlığı, bir bölgenin birden fazla koruma statüsüne sahip olabileceğini göstermektedir . Örneğin, doğal güzellikleri ve arkeolojik kalıntıları bir arada bulunduran bir alan hem doğal sit hem de arkeolojik sit olarak ilan edilebilir.  

Arkeolojik sitlerin değerlendirilmesi ve yönetilmesinde “Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu” merkezi bir role sahiptir. Bu kurul, arkeolojik sitlerde yapılacak altyapı uygulamaları, tarımsal faaliyetler ve kamuya açık tesislerin inşası gibi konularda kararlar almakta ve izinler vermektedir . Kurulun yetkisi, arkeolojik sitler içindeki arazi birleştirme veya ayırma işlemlerini de kapsamaktadır . Bu durum, kurulun arkeolojik mirasın korunması ve yönetimi üzerindeki geniş yetki alanını göstermektedir.  

  • 2.2. Arkeolojik Sitlerin Derecelendirilmesi

Türkiye’deki arkeolojik sit alanları, taşıdıkları önem ve özelliklere göre üç farklı dereceye ayrılmaktadır: I. Derece Arkeolojik Sit, II. Derece Arkeolojik Sit ve III. Derece Arkeolojik Sit . Bu derecelendirme, sit alanlarında uygulanacak koruma ve kullanma koşullarını da doğrudan etkilemektedir.  

I. Derece Arkeolojik Sitler, korunmaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanlarıdır . Bu alanlarda kesinlikle hiçbir yapılaşmaya izin verilmemekte, imar planlarında aynen korunacak sit alanı olarak belirlenmekte ve bilimsel amaçlı kazılar dışında hiçbir kazı yapılamamaktadır . Zorunlu altyapı uygulamaları için ise müze müdürlüğünün ve varsa kazı başkanının görüşü alınarak konunun koruma kurulunda değerlendirilmesi gerekmektedir . Yeni tarımsal alanların açılması yasaktır, sadece sınırlı mevsimlik tarımsal faaliyetlere izin verilebilmektedir . Höyük ve tümülüslerde toprağın sürülmesine dayanan tarımsal faaliyetler ve ağaçlandırma kesinlikle yasaktır . Taş, toprak, kum gibi malzemelerin alınması, ocak açılması ve atık dökülmesi de yasaktır . Ancak, ören yerlerinde gezi yolu düzenlemesi, meydan tanzimi gibi üniteler koruma kurulundan izin alınarak yapılabilmektedir . Bu sıkı düzenlemeler, birinci derece arkeolojik sitlerin bilimsel araştırma ve gelecek nesillere aktarım amacıyla en üst düzeyde korunmasını amaçlamaktadır.  

II. Derece Arkeolojik Sitler de korunması gereken alanlardır, ancak koruma ve kullanma koşulları koruma kurulları tarafından belirlenmektedir . Bu alanlarda yeni yapılaşmaya izin verilmemekte, ancak günümüzde kullanılmakta olan tescilsiz yapıların basit onarımları yürürlükteki ilke kararı doğrultusunda yapılabilmektedir . Ayrıca, birinci derece arkeolojik sitler için belirlenen altyapı, tarım, höyük ve tümülüs kullanımı, malzeme alımı, tesis yapımı ve mezarlık kullanımı gibi koşulların büyük bir çoğunluğu ikinci derece sitler için de geçerlidir . Bu derece, mevcut yapıların korunması ve kullanımına yönelik bir miktar esneklik sunarken, yeni yapılaşmayı kesinlikle engellemektedir.  

III. Derece Arkeolojik Sitler ise koruma – kullanma kararları doğrultusunda yeni düzenlemelere izin verilebilecek arkeolojik alanlardır . Bu alanlarda, koruma kurulunun uygun görmesi ve müze denetimi yapılması koşuluyla, alanın özelliğine zarar vermemek kaydıyla yapılaşmaya izin verilebilmektedir . Bu derece, arkeolojik değerlerin daha az yoğun olduğu veya bilimsel araştırmalar sonucunda kültür varlığı bulunma olasılığı olan alanları kapsamaktadır . Üçüncü derece sitler, koruma ve gelişme arasındaki dengenin daha esnek tutulduğu alanlardır.  

3. Prens Adaları’nın Tarihi ve Arkeolojik Önemi

  • 3.1. Tarihi Genel Bakış

Prens Adaları, yaklaşık 2000 yıllık bir tarihe sahip olup, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır . Adaların bilinen tarihi Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine kadar uzanmaktadır . MÖ 298’de Makedonya Kralı Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos’un oğlu Dimitrios Poliorkites tarafından Burgazada’da babasının anısına bir kale inşa ettirilmesi, adalarla ilgili tarihlenebilen ilk önemli olaydır . Bu kale, adaya Antigoni adının verilmesine neden olmuştur .  

Bizans döneminde Adalar, sürgün yeri ve manastırlar bölgesi olarak kullanılmıştır . İmparator II. Justinus’un 6. yüzyılda Büyükada’da bir saray ve manastır inşa ettirmesiyle Adalar, Bizans tarihinde önemli bir yer edinmeye başlamıştır . Adalar, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1453 yılında İstanbul’un fethinden kısa bir süre önce fethedilmiştir . Osmanlı döneminde de Adalar, Rum balıkçı köyleri ve Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlı manastır ve kiliselerden oluşan bir yapıya sahipti . 19. yüzyıldan itibaren ise Adalar, farklı kültürlerden ve dinlerden insanların yaşadığı kozmopolit bir yerleşim yeri haline gelmiş ve özellikle İstanbullu üst sınıfın sayfiye merkezi olmuştur .  

  • 3.2. Bilinen Arkeolojik Buluntular ve Yapılar

Adalar’da antik döneme ait sınırlı sayıda kalıntı bulunmuştur, arkeolojik buluntuların çoğu Bizans dönemi ve sonrasına aittir . 1930 yılında Büyükada’da Aya Nikola (Karacabey) mevkiinde bulunan ve MÖ 359-336 yıllarına ait olduğu düşünülen eski Yunan altın para hazinesi (Büyükada Definesi), adaların en önemli arkeolojik buluntularından biridir . Bu define, günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmektedir .  

Büyükada’da ayrıca 14. yüzyılda Dük Aleksios Apokavkos tarafından yaptırıldığı düşünülen bir şatonun kalıntıları ile 6. yüzyıldan itibaren varlığı bilinen Kadınlar Manastırı ve diğer Bizans dönemi manastır ve kiliselerinin (Ayios Yeoryios, Hristos) kalıntıları bulunmaktadır . Heybeliada’da ise Değirmen Tepesi ve Papaz Dağı’nda Bizans dönemine ait manastırların kalıntıları ile Deniz Lisesi’nin bulunduğu alanda Bizans döneminde kullanılan bir tersanenin kalıntıları olduğu belirtilmektedir . Burgazada’da MÖ 298’de inşa edilen Antigoni kalesi en eski yapı olarak bilinirken, Aya Yani ve Hristos manastırları da tarihi öneme sahiptir . Kınalıada’da Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in sürgün edildiği Metamorfoz Manastırı ile diğer kilise ve manastırların yanı sıra, Vordonisi Adası yakınlarında batık bir manastırın kalıntıları olduğu düşünülmektedir . Sedefadası’nda ise 11. yüzyıla ait Bizans altın sikkeleri bulunmuş ve adada Bizans dönemine ait manastırların varlığı bilinmektedir . Yassıada ve Sivriada da Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmış ve her iki adada da manastır kalıntıları, sarnıçlar ve diğer Bizans dönemi yapılarına ait izler tespit edilmiştir . 1998 yılında yapılan yüzey araştırmaları bu adaların arkeolojik potansiyelini ortaya koymuştur .  

4. Prens Adaları’nda Arkeolojik Sit Alanlarının Resmi Statüsü

  • 4.1. Belirtilen Arkeolojik Sit Alanları

Prens Adaları’nın tamamı tarihi ve kültürel önemi nedeniyle koruma altında olmasına rağmen, bazı adalar özel olarak arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiştir. İstanbul V Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararlarıyla Yassıada ve Sivriada 3. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiştir . Ayrıca, Sedef Adası da I. Derece Doğal Sit, II. Derece Doğal Sit, III. Derece Doğal Sit ve Kentsel sit statülerinin yanı sıra III. Derece Arkeolojik Sit statüsüne de sahiptir . Bu resmi tesciller, söz konusu adalardaki arkeolojik kalıntıların ve potansiyelinin yasal olarak tanındığını göstermektedir.  

  • 4.2. Çakışan Sit Alanı Sınıflandırmaları

Adalar’ın koruma statüsü sadece arkeolojik sitlerle sınırlı değildir. Adaların tamamı, 1984 yılında Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu tarafından tarihi ve kültürel mirası nedeniyle “sit alanı bütünü” olarak ilan edilmiştir . Bu genel koruma statüsünün yanı sıra, adalar doğal sit, kentsel sit ve tarihi sit gibi farklı kategorilerde de korunmaktadır . Örneğin, Kınalıada Kentsel ve I, II, III Derece Doğal Sit statüsüne sahipken, Yassıada I. Derece Doğal Sit ve Tarihi Sit olarak tescillidir . Kaşık Adası ise I. Derece Doğal Sit alanıdır . Bu çakışan koruma statüleri, Adalar’ın doğal, tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerinin bir bütün olarak korunması gerektiğini vurgulamaktadır . 2021 yılında Adalar’ın “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmesi de bu bütüncül koruma yaklaşımının bir göstergesidir .  

5. Yasal Uygulamalar ve Koruma Çalışmaları

  • 5.1. Arkeolojik Sit Alanı Yönetmeliklerinin Uygulanması

III. Derece Arkeolojik Sit statüsüne sahip olan Yassıada, Sivriada ve Sedef Adası’nda, arkeolojik sit alanları için geçerli olan yasal düzenlemeler uygulanmaktadır . Bu kapsamda, bu adalarda yapılacak her türlü yeni düzenleme ve yapılaşma, ilgili Koruma Kurulu’nun kararları doğrultusunda ve müze denetimi altında gerçekleştirilmek zorundadır . Üçüncü derece sitlerde kontrollü yapılaşmaya izin verilebilmekte olup, inşaat izni alabilmek için öncelikle sondaj kazısı yapılması gerekmektedir . Bu durum, adaların arkeolojik potansiyelinin dikkate alınarak geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir.  

  • 5.2. Kısıtlamalar ve İzinler

Genel olarak sit alanlarında, derecesine göre farklı olmak üzere, yapılaşma ve arazi kullanımına ilişkin çeşitli kısıtlamalar bulunmaktadır . Birinci derece arkeolojik sitlerde yeni yapılaşma kesinlikle yasaktır . İkinci derece sitlerde mevcut tescilsiz yapılarda basit onarımlara izin verilebilirken, üçüncü derece sitlerde kontrollü yapılaşma mümkün olabilmektedir . Tüm sit alanlarında fiziki ve inşai müdahaleler için Koruma Kurulu’ndan izin alınması zorunludur . Bu düzenlemeler, Adalar’ın arkeolojik sit olarak tescil edilen bölgelerinde de geçerlidir ve bu bölgelerdeki her türlü faaliyetin yasal çerçeveye uygun olarak yürütülmesini sağlamayı amaçlamaktadır.  

  • 5.3. Arkeolojik Yüzey Araştırmaları, Kazılar ve Koruma Çalışmaları

Adalar’da bugüne kadar gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar genellikle yüzey araştırmaları ve tesadüfi buluntular şeklinde olmuştur . Büyükada’da bulunan Helenistik döneme ait altın sikke hazinesi en önemli keşiflerden biridir . Yassıada ve Sivriada’da 1998 yılında yapılan yüzey araştırmaları, Bizans dönemine ait manastır kalıntıları, sarnıçlar ve diğer yapı izlerini ortaya çıkarmıştır . Sedefadası’nda ise Bizans dönemine ait sikkeler bulunmuştur . Ancak, Adalar genelinde sistematik ve kapsamlı arkeolojik kazı çalışmalarının sınırlı olduğu görülmektedir. Yassıada ve Sivriada’da turizm amaçlı yapılanma sırasında arkeolojik alanlara zarar verildiğine dair raporlar bulunmaktadır . Bu durum, Adalar’daki arkeolojik mirasın korunması konusunda daha dikkatli ve özenli bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.  

6. İmar Planlarının Arkeolojik Sitlerle Etkileşimi

  • 6.1. Adalar’da İmar Planları ve Arkeolojik Sitler

Adalar’ın doğal, tarihi, kültürel ve arkeolojik değerlerinin korunması, imar planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinde en önemli önceliklerden biridir . Adalar’ın 1984 yılında “sit alanı bütünü” ilan edilmesi, her türlü imar planının bu koruma amacını temel alması gerektiğini zorunlu kılmaktadır . Ancak, Adalar’ın farklı kurumlar tarafından farklı dönemlerde onaylanmış çeşitli koruma statülerine sahip olması, imar planı sürecini karmaşık hale getirmektedir . 2000’li yıllarda değişen planlama mevzuatı, her ada için ayrı ayrı kentsel, doğal, arkeolojik ve kıyı kullanım planlarının hazırlanmasını gerektirmektedir . Adalar için 1/1000 ölçekli koruma amaçlı uygulama imar planı çalışmaları 2012 yılından beri devam etmektedir . Ancak, bu planların içeriği ve koruma ilkeleri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır . Bazı eleştiriler, planların Adalar’ın doğal ve kültürel peyzajını yeterince korumadığını ve sit derecelerinin düşürülerek yapılaşmaya açılma riskinin bulunduğunu ileri sürmektedir . Özellikle Yassıada ve Sivriada gibi arkeolojik sit statüsüne sahip adaların imar planları konusundaki tartışmalar devam etmektedir .  

7. Sonuç

Türkiye Cumhuriyeti’nde “arkeolojik sit alanı”, insanlığın varoluşundan günümüze ulaşan eski uygarlıklara ait yer altı, yer üstü ve su altındaki her türlü kültür varlığını içeren yerleşimler ve alanlar olarak tanımlanmaktadır . Bu alanlar, taşıdıkları öneme göre üç farklı dereceye ayrılmakta ve her derece için farklı koruma ve kullanma koşulları belirlenmektedir .  

İstanbul’un Prens Adaları olarak bilinen Adalar, zengin tarihi ve kültürel mirasıyla dikkat çekmektedir. Adaların tamamı 1984 yılından beri “sit alanı bütünü” olarak korunmakta olup, bu genel koruma statüsü arkeolojik değerleri de kapsamaktadır . Bununla birlikte, Yassıada, Sivriada ve Sedef Adası özel olarak III. Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edilmiştir . Diğer adalarda da önemli arkeolojik buluntular ve tarihi yapılar bulunmakta olup, bu durum Adalar’ın genel olarak arkeolojik potansiyelinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak, Adalar’daki arkeolojik mirasın korunması, özellikle imar planlarının hazırlanması ve uygulanması sürecinde dikkatli bir yaklaşım gerektirmektedir. Geliştirme çabaları ile arkeolojik değerlerin korunması arasındaki denge, Adalar’ın geleceği için kritik öneme sahiptir.  

8. Öneriler

  • Adalar’ın tümünde, özellikle henüz kapsamlı araştırma yapılmamış olan bölgelerde, sistematik arkeolojik yüzey araştırmaları ve kazılar gerçekleştirilerek adaların arkeolojik mirasının tam olarak ortaya çıkarılması sağlanmalıdır.
  • Arkeolojik sit alanlarının korunmasına yönelik mevcut yasal düzenlemelerin uygulanması titizlikle takip edilmeli ve özellikle yapılaşma baskısı altında olan bölgelerde denetimler artırılmalıdır.
  • Adalar için hazırlanacak imar planları sürecine, arkeoloji uzmanları, yerel topluluklar ve ilgili tüm paydaşların katılımı sağlanarak, koruma öncelikli ve sürdürülebilir bir planlama yaklaşımı benimsenmelidir.
  • Adalar’ın tarihi ve arkeolojik önemi hakkında daha fazla akademik araştırma teşvik edilmeli ve elde edilen bulgular kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Bu sayede, Adalar’ın kültürel mirasına yönelik farkındalık ve sahiplenme duygusu artırılabilir.
  • Yassıada ve Sivriada gibi arkeolojik sit statüsündeki adaların korunması için özel yönetim planları hazırlanmalı ve bu planların uygulanması titizlikle denetlenmelidir.

Tablo 1: Prens Adaları’nın Sit Alanı Statüleri

Ada AdıArkeolojik Sit Derecesi (varsa)Doğal Sit DerecesiKentsel Sit StatüsüTarihi Sit StatüsüKaynak Snippet’leri
BüyükadaSit alanı bütünü kapsamındaBelirtilmemişSit alanı bütünüSit alanı bütünü
HeybeliadaSit alanı bütünü kapsamındaBelirtilmemişSit alanı bütünüSit alanı bütünü
BurgazadaSit alanı bütünü kapsamındaBelirtilmemişSit alanı bütünüSit alanı bütünü
KınalıadaSit alanı bütünü kapsamındaI, II, IIIVarSit alanı bütünü
SedefadasıIII. DereceI, II, IIIVarSit alanı bütünü
YassıadaIII. DereceIBelirtilmemişVar
SivriadaIII. DereceIIBelirtilmemişSit alanı bütünü

Bir Yorum Yazın

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

ReCAPTCHA doğrulama süresi sona erdi. Lütfen sayfayı yeniden yükleyin.

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.